Özgür-Der Gaziosmanpaşa Temsilciliğinin 2015-2016 yılında düzenlemiş olduğu aylık seminerlerinde bu ay, "Kur'an'ın anlaşılması ve yaşamsallaşmasında sahabe örnekliği" başlıklı semineri Oktan Altın tarafından gerçekleştirildi.
Sunumuna sahabe kavramını irdeleyerek başlayan Oktay Altın özetle şunlara değindi;
"Sahabe kimdir? Sorusunu yeniden düşünmeli ve konuşmalıyız. Klasik tabirde müslüman olarak Rasul'u görenleri sahabe olarak tanımlamak eksik veya düzeltilmeye muhtaçtır.
Asrı saadette kitabın anlaşılma probleminin olmadığını buna en önemli göstergenin müşriklerin tavırları olduğunu, müşrikler Kuranın asıl derdinin ne olduğunu toplumu nasıl dönüştürmeyi planladığını fark edip ona göre strateji oluşturmuşlardı. Kur'anın anlaşılması noktasında her bir müminin idrak farkı olduğunu, kitabı anlama ve yaşamada farklılıklar gösteriyorlardı. Buna örnek olarak bazı kavramların anlamlarını birbirinden öğrendiklerini görebiliyoruz..
Sahabenin Kuranı fıkhetme usulünün yaşadıkları toplumdan bağımsız olmadığını gözden kaçırmamak gerektiğini bilmeliyiz. Nuzül ortamı coğrafi olarak devrin güçlerinin gelmediği(gelmek de istemediği) kendilerine ait şifahi kültürle hayatlarını devam ettiren bir ortamdı. Bunun yanı sıra geniş bir coğrafyayla ticaret yapıyor oradaki ilmi, teknik ve sosyal hayatı gözlemleye biliyorlardı.
Kurana karşı tavırda iki farklı şahsiyeti konuşabiliriz.
İlki halife Ömer'dir ki Rasulullah'ı ve uygulamalarını üreterek zamanına taşıyan (Hacerül esved-Hudeybiye'nin altında imzalandığı ağaç-Müellefe'i kulüb vb.) içtihat müessesesini çalıştırıp donuk uygulamalardan uzak durmuştur.
İkincisi ise devesinin istirahat yerini dahi Nebi'ye atıfla belirleyen aynı ocağın bir başka ferdi İbn Ömer. Aynı ortama ve eğitime tabi iki farklı okuma biçiminin arasında seçimimiz elbette ki üreten, cevap belirleyen, şurayı işleten tavırdan yanadır.
Vahyin ilk muhatapları deniz aşırı ticaret yapan, Rum ve Sasani şehirlerini görmüş kimselerdi..(o dönemde ayasofya inşa edilmiş, sasani şehirleri bayındır haldeydi) Toplumsal olarak ise uzun yıllar birtakım sebepler dolayısıyla anlaşmazlık yaşayan bu anlaşmazlıkları savaşa dönüşmüş kabileler bulunuyordu. O dönemde nazil olan ayetlerde yetimlerin ve kimsesizlerin hakkına vurgu, toplumsal hayatın zemini hakkında bize ipuçları vermektedir."
Soru ve katkılarla daha da kıymetli hale gelen sunum selam ve dua ile sonlandı.
"Serazade" kişiler olarak, kendilerine has mekan ve zamanda yaşayan, vahiy olmasa unutulup gidecek bir toplumken Hicaz'dan bir volkan gibi patlayarak çağlara, nesillere uzanan çağrının muhteşem şahitlerine selam olsun..