Ahmet Yıldız sunumunda özetle şu konulara değindi:
Bir müslümanın önce dert sahibi olması gerekmektedir, nitekim dertli olmak peygamberlerin en önemli özelliklerindendir. Hayata parçacı bakmadan sekülerizmin etkisi altına girmeden hayatı kamusal alan, özel alan, dünya alanı, ahiret alanı, aile alanı, cemaat alanı diye ayırmadan hayata bütüncül bakmak gerekir. Çocuklarımızın bizim için imtihan sebebi olabileceğini unutmamamız lazım, nitekim birçok İslam büyüklerinin çocuklarıyla olan imtihanları da aslına bakarsanız oldukça dramatiktir. Mesela fikri önderlerimizden Mevdudi'nin çocuklarından bir tanesinin veciz bir ifadesi vardır, "Babam ümmetin sorunlarından bizimle ilgilenememiştir" demiştir. Mevdudi İslam dünyasında çok çarpıcı bir etki ve takdire şayan bir ilmi miras bırakmış ve çetin bir imtihan vermiştir. Allah ondan razı olsun fakat bu detay gibi görünen husus şu gerçeği ortaya koymaktadır ki, önceliklerimizi belirlerken çok titiz davranmamız gerekir. Gençler ile ilgili konuşacaksak önce çocuklarımızdan başlamalıyız onları davetçi, tebliğci kimliğimizle ıskalamamamız gerekmektedir.
Gençleri tanımak için önce içinde bulunduğumuz toplumu incelemek ve değerlendirmek gerekir. Her ideoloji ve dünya görüşünün bir toplum tasavvuru olduğu gibi İslam'ın da bir toplum tasavvuru vardır. Gençleri inşaa etmek arzu edilen toplum tasavvuru oluşturmak adına önemli bir adımdır. Çocuklar ve gençlerin sahipsiz olduğunu düşünüyorum, çünkü maalesef çocuklarımız biyolojik bir sonuç ve içgüdüsel olarak çocuk sevme duygusunun tatmini olarak değerlendirilmekte, sonrasında da bir yük olarak görülmektedir. Gençlerle olan iletişimde sabırlı olmak ve onlara üstenci bir bakışla parmak sallayarak vaaz eden değil de, onlara dokunan, onları dinleyen, sorunlarına çözüm ararken samimiyeti elden bırakmadan oluşturulacak bir yaklaşım biçimini benimsemek gerekiyor.
Gençlerin en önemli sorunlarından birisi de sevgisizliktir ve bu boşluk çocuklarımız tarafından gayrı İslami bir bozulma gibi adlandırılacak davranış şekilleriyle doldurulmaya çalışılmaktadır. Bir diğer sorun da sosyal medyanın kişiyi telefona bağımlı hale getirerek yalnızlaştırıyor, bencilleştiriyor, çıkarcı hale getiriyor ve dolayısıyla ben merkezci bir birey haline dönüştürüyor, asosyalleştiriyor.
Mutlu olmayan gençler mutlu olma çabasından doğal olarak vazgeçmiyor ve arayış sürecine giriyor. Bu yolculukta mutluluğu ya karşı cinste fiziksel ağırlıklı hazza dönüşmüş ilişki biçiminde arıyor ya da sosyal medya da her türlü ölçüsüz ve gayri islami konuların meselelerin ardına düşerek bu arayış yolculuğuna devam ediyor. Dinmeyen fırtınalı ve dalgalı bir duygusallık yaşıyor, çok uçlarda yaşayarak bir dinginliğin ve istikametin olmadığını müşahede edebiliyoruz. En temel sorunlarımızdan biri de ölçüsüzlük nitekim bu sorun kendisini sevgimiz de de nefretimizde de çok net bir şekilde gösteriyor, gençlerde de bu sorun ciddi anlamda kendisini göstermektedir, bu noktada İslam'a göre ölçülerin belirlenmesinin gerekliliğini ve hayatın idamesinde bu ölçülerin önemi anlatılmalıdır. Kitaptan alınmayan ölçü, ya nefsten, ya ideolojiden, ya anneden ya babadan ya da "Hocaefendi" den alınıyor. Gençlere kurtarılması gerekenler diye bakmamak lazım, bu jakobenci ve üstenci bir bakıştır. Sahipsiz olan gençlerimize kardeşçe yaklaşmak gerekir.
Seminer soru-cevap, katkılar ile son buldu.