Oktay Altın sunumunda özetle şu konulara değindi:
Tarih boyunca insanlar sapmış, Allah (cc.) de rasulleri ve kitapları aracılığıyla toplumları tekrardan fıtrata, öze dönüşe, tevhidi çizgiye davet etmiştir. Hatemu'l-Enbiya sonrasında başka peygamber gelmeyeceğinden ümmet, kendi içinde oluşan sapmaları yine içinden çıkardığı muslihler ile ıslah etmek durumunda kalmıştır.
Muhammed (as) ümmeti içinde ilk sapma, siyasi farklılıklar sebebi ile başlasa da sonrasında bu sapma itikadi farklılaşmaya kadar ulaşmıştır. Bugün Müslümanım diyen ancak çok farklı görüş ve inanışlara sahip, birbirine hiç benzemeyen fırkalar türemiştir.
Tarihe bakıldığında bazı dönemlerde İslami hareketlerin büyük bir ivme ile çıkış yakaladığını ancak iktidar olduktan sonra kısa sürede olumsuz hale döndüğüne şahitlik edebiliyoruz. Kitleleri harekete geçiren saiklerin, zamanla sıradanlaştığı ve anlamsızlaştığı görülebilmektedir. Hatta ibadetlerimiz bile alışkanlığa dönüşüyor ve anlamını yitiriyor. Mesela fahşadan, kötülükten bizi alıkoyması gereken namaz, bu fonksiyonunu yitirerek şekilsel bir ibadete dönüşebiliyor. Aynı şekilde oruç ibadeti ile açların yoksulların halini anlayıp problemlerini çözmemiz gerekirken ramazan ayı, mükellef iftar sofralarına, şatafatlı davetlere ve eğlence panayırlarına dönüşebiliyor.
Sıradanlaşma ve bozulmalara rağmen ümmet içinde ıslah çabasını sürdürenler de hep olagelmiştir. Ebu Hanife siyasi bozulmaya ve reyin önemine, İmamı Şafi yabancı kaynakların istilasına karşı Hz. Muhammed'in sözlerine, İmam Gazali değerini yitirmeye başlayan din ilimlerinin ihyasına, İbni Teymiyye, kaynaklara dönüşe, Cemaleddin Afgani sömürgecilere karşı İslam birliğine, Muhammed Abduh eğitime, Reşit Rıza hilafete, Mehmet Akif Ersoy toplumda yaygınlaşan hurafe ve bidatlere karşı sahih İslam anlayışına dikkat çekerek ıslah görevini sürdürmeye çalışmıştır. Dönem ve şartlara göre ıslah önderleri bazı konuları ön plana çıkarmışlardı. Tarihimizdeki ıslah çizgisini tüm ilkeler üzerinde müttefik homojen bir yapı olarak algılamamak gerekir. Bunlar aynı yönelimin farklı renk tonlarını barındıran yansımaları olarak görmek daha doğrudur. Dolayısıyla ıslah önderlerimizin bize bıraktıklarını Kuran, sünnet, akıl ve zaman süzgecinde değerlendirip doğru taraflarını almaya çalışmalı, hatalarını ise bir kenara bırakmalıyız.
Biz de günümüzde yaygınlaşan sapmalara karşı ıslah göreviyle mükellefiz. Mesela İslami camialarda son zamanlarda sekülerizmin meşrulaştırılmaya başlandığı gözlemlenebilmektedir. Din adına dindarların yapmış olduğu hatalar maalesef her toplumda dinin hanesine de yazılıyor. Eğer bir din, mensuplarının çoğunu ahlaklı şekillendirememişse kimseyi o dine girmeye ikna edemezsiniz. Türkiye'de uzun süredir iktidarda namaz kılan, muhafazakâr kadrolar var ve bu kadrolara nispet edilen olumsuzluklar sadece kişilerin zaafı veya suçu olarak algılanmıyor, kişilerin temsil ettiği değerlere de yönlendiriliyor. Özellikle gençlerde namaz kılıp haksızlık yapanlara karşı çok ciddi bir tepki var ve maalesef bu tepki gençlerimizi dinden kopartıp sekülerizme, laisizme doğru itiyor. Aslında seküler kesimde muhafazakâr kesimde olduğundan çok daha fazla haksızlık, acımaz rekabet ve olumsuzluk var ama bunlar karşıdan pek görülmüyor. Bu tabloyu değiştirmek için her zamankinden fazla gayret göstermemiz gerekmektedir. Hepimiz evimizin önünü süpürmeliyiz ve ıslaha önce kendimizden başlamalıyız. Çünkü iyi bir örneklik, dört başı mamur, tutarlı birçok sözden daha etkilidir.
Yüz yüze kaldığımız sapmalardan biri de bireyciliktir. Eskiden anaerkil babaerkil aile yapılardan bahsederdik. Günümüzde ise çocukerkil bir aile yapısı oluştu. Ailede her şey çocuğun etrafında dönmeye başladı. Eğitimi önemsenmeyen, kendi başına yetişen çocuk algısına tepki olarak hayatın merkezine çocuğu oturtan bir anlayış ikame edildi. Bu şekilde yetişen kimseler, sadece kendini düşünen, egoist, emri bi'l-maruf nehyi ani'l-münkere kapalı bir hale geldiler. Bunlar, ne istişareyi önemsiyorlar ne de şûradan çıkan kararlara saygı gösteriyorlar. Sonuçta görünüşte güçlü bir birey, gerçekte ise dayanışma ruhunu kendi eliyle yok ettiği için sistemin çarkları karşısında son derece savunmasız ve hiyerarşik yapıda üstten gelene itaatkar, altındakine son derece acımasız bir insan tipi oluşmaktadır.
Karşı karşıya kaldığımız diğer sapmalar milliyetçilik/ırkçılık, toplumsal cinsiyet eşitliği söylemi ve ahlaksızlıktır. Milliyetçilik her daim karşıtını üreten bir ideolojidir. Yaşadığımız gündemle alakalı bazı çevrelerce gündeme yeniden getirilen "arkadan vuran Arap", "ayrılıkçı Kürt", "işgalci Türk" vb. milliyetçi söylemler, inşaya katkı sağlamadığı gibi yüzyıllardır oluşmuş kardeşlik bağlarını yok etmekte, kendisi gibi olmayana öfke duyan, saldırgan bir insan tipi oluşturmaktadır.
"Eşitlik" gibi kulağa hoş gelen ve gelenekte kadın karşıtı algıyı yok etmeye matufmuş gibi sunulan toplumsal cinsiyet eşitliği söylemi ise var olan sorunları çözmediği gibi binlerce yıldır oluşmuş rol dağılımını bir çırpıda yok ederek daha büyük bir kargaşaya ve daha derin sorunlara yol açmakta, toplumun temeli olan aileyi tehdit etmektedir.
Tüm geleneksel ve modern sapmalara karşı yapmamız gereken ise ıslah önderlerinin yaptığı gibi vahyin yol göstericiliğinde yüz yüze kaldığımız sorunları hakkaniyet ve adalet ölçülerine göre çözmeye çalışmak, güzel örneklikler ortaya koyabilmektir.
Seminer soru-cevap, katkılar ile son buldu.