2014-2015 Gaziosmanpaşa Özgür-Der'deki beylere yönelik "Ülke Tanıtımı" üst başlığı altındaki aylık çalışmalar başladı..
Hasan Aynacı özetle aşağıdakileri sundu;
Filistin bizim için üç noktadan önemlidir;
1- Dini olarak: Allahu Teala İsra suresinin 1. Ayetinde "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir." Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa'nın içersinde bulunduğu Kudüs ve Filistin Allahu Tealanın etrafını mübarek kıldığı yine hadislerde Mescid-i Aksâ'da ibadet etmenin faziletinden bahsedilmektedir. Eğer biz kendimizi Müslüman olarak addediliyorsak Kudüs ve Filistin'in bizim için ayrı bir yeri vardır.
2- Tarihi olarak: 1900 lü yıllara kadar bizler Filistin'le aynı ülkeyi paylaşan aynı değerleri kabul eden bir yapıdaydık. Bizim büyük babalarımız aynı ülkenin pasaportlarını taşır haldeydi. Filistin'le olan tarihi bağımız oradaki olan olaylarla alakalı olarak bizim müdahil olmamızı gerekmektedir.
3- Coğrafi olarak: Filistin bize Türkiye'nin birçok ilinden daha yakın durumdadır. Kara yoluyla yolların açık olduğunu varsaysak Hatay sınırından Filistin sınırları 300 km. kadardır. Filistin dediğimiz zaman yanı başımızda olan bir yerden bahsediyoruz. Bizim için Gazze ve Filistin Konya'dan, Malatya'dan, İzmir'den, Diyarbakır'dan farklı değildir. Orada yaşanan sıkıntılar bizim sıkıntımızıdır.
Filistin'deki İngiliz işgali sonrasında tüm dünyadan gelen Yahudi göçüyle birlikte Filistin'de bunu kabul etmeyen Müslümanlar örgütlenmeye ve hem işgalci İngilizlere hem de kendilerini evlerinden köylerinden etmeye çalışan Yahudi çetelere karşı direniş hareketide başlamış oldu. Bu süre içinde İzzet el-Kassam gibi sembol kişilerin başlattığı bu direniş örgütleri Filistin'de bu güne kadar süren sürecinden başlangıcı olmuştur.
1948 Yılında İsrail'in ilanından sonra üç kere Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak orduları sonrasında sadece içerisindeki gençlerin kurban verilmesi için yapıldığı belli olacak savaşlara girdiler. Bu savaşlarda Arap orduları hem beşeri hem de teknik kaynak noktasında büyük zararlara uğradılar ve İsrail'in bölgedeki durumu ve Filistin'i işgali daha da sabitlenmiş oldu. Bu savaşlar sonrasında BM'nin tavsiye ettiği yerleşim harita kabul edilmedi ve Filistin'de Gazze ve Batı Şeria olarak birbiriyle kara bağlantısı olmayan birbirinden bağımsız olan iki toprak parçası orta çıktı.
1948 öncesi ve sonrasında Yahudilerin Filistin köylerindeki yaptığı katliamlar sebebiyle 1948 toprakları içindeki Arap nüfus Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır'a göçmek durumunda kaldılar. Bu tarihe kadar bu ülkelere iltica eden mültecilerin durumları oldukça sıkıntılı halde devam etmektedir.
FKÖ nun soğuk savaş yıllarında doğu bloğu ülkelerinden aldıkları destekler ve bu ülkelerin ajandalarını taşımasıyla beraber yaptıkları çeşitli operasyonlarla birlikte İsrailin ve Yahudilerin rahatsız olmalarıyla birlikte FKÖ Yaser Arafat'ı muhatap almaya başlamasıyla birlikte sol ve ulusal faktörlerin Filistin halkının temsilcisi gibi görülmeye başlandı. Hatta birçok İslam ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de Filistin davası 1980 li yılların sonuna kadar solcu sosyalist grupların etkisi altındaydı.
1987 yılında İsrailli bir yerleşimcinin kasıtlı olarak arabasıyla 4 filistinliye çarpmasıyla başlayan olaylar sonrasında Şeyh Ahmet Yasin ve Abdulaziz Rantisi'nin kurucularından olduğu HAMAS hareketi cemaat boyutundan hareket boyutuna geçmişleridir. Aynı şekilde İran İslam Devriminden etkilenen ama temellerinde HAMAS gibi İhvanı Müslim'e bağlılık olan kurucularından Fethi Şikaki ve Abdurrahman Avde'ninde bulunduğu İslami Cihad Hareketide faaliyetlerine başlamıştır.
1993 Yılında imzalanan Oslo Barış anlaşmasına kadar devam eden Birinci İntifada sonrasında Filistin'in özgürlüğü için en iyi çözümün silahlı direniş olduğuyla alakalı Filistin halkının genel bir kanısı olmuş oldu. Yine artık Filistin davası sosyalist ve solcuların gündeminden çıkarak İslam alemine İslami bir söylemi kabul eden gruplarında olduğunu ortaya çıkartmıştır.
1993 yılından 2000 yılına kadar Oslo anlaşmasının belli başlı şartlarının özellikle Batı Şeria ve Gazze'den İsrail askerlerinin çekilmemesi gibi şartların yerine getirilmemesi ve son olarakta 2000 yılının 28 eylül gününde Ariel Şaron'nun Mescidi Aksa'yı ziyaret etmesiyle ikinci intifada başlamış oldu. Bu ikinci intifadayla birlikte direniş hareketleri daha düzenli hareket etmeye başlamışlardır.
2005 yılında sona eren ikinci intifada sonrasında Filistinliler 1948 yılında İsrail'in kuruluşundan beri ilk defa İsrail geri adım atmaya mecbur bırakılmıştır. Gazze'deki İsrailli yerleşim yerleri direniş hareketlerinin yaptığı operasyonlar sonrasında İsrail parlamentosu zorla İsrail yerleşim yerlerini boşalttı. Bu sayede birinci intifada da başlayan ikinci intifada da pekişen İslami direniş hareketlerinin halk tarafından sahiplenmesi ortaya çıkmış oldu.
2006 yılında yapılan Filistin seçimlerinde Hamas'ın desteklediği Değişim ve Kalkınma hareketi kesin bir üstünlük kazanmıştır. Bu şekliyle Filistin halkı direnişi her haliyle destekleyeceklerini gösterdiler. Bu seçimler sonrasında başta İsrail ve ABD olmak üzere özellikle bölgedeki Mısır ve Ürdün Filistin'e ambargo koymuşlardır. Bu ambargo ile beraber fiili olarak Gazze ile Batı Şeria'nın bölünmüşlüğü siyasi boyuta da taşınmıştır.
Batı Şeria'daki FKÖ yönetimi Gazze'de darbe yapmak amacıyla birkaç kez deneme yapmaya çalışsa da bununla alakalı başarı sağlayamamışlardır. 27 Aralık 2008 tarihinde İsrail Gazze halkının seçiminden dolayı çoluk çocuk demeden saldırdı. Bu saldırılar sonrasında 1500 e yakın Gazzeli hayatını kaybetmiştir. Buna rağmen Gazze halkı hiçbir şekilde İslami Direnişi bırakmayacaklarını ortaya koymuşlardır.
Bu süre içinde Gazze'deki Hamas yönetimi dünyada bir çok ülke tarafından ekonomik ve siyasi olarak izole edilmeye çalışmasıyla birlikte Ramallah'ta merkezi olan ve FKÖ'yü idare eden el-fetih hareketiyle "ulusal uzlaşı" çalışmalarına başladı. Buradaki amaç Gazze'yi her tarafından kuşatan hatta memurların maaşı daha ödenmemesine kadar bir çok sorunuda beraberinde getiren problemleri çözmek için bu yola girildi. Bu şekilde Hamas bir çok konudan taviz vermekle beraber İsrail'le masaya oturmamak gibi temel unsurlardan taviz vermeyeceğinide belirtti. Bu görüşmelerden İsrail ve ABD memnun olmadıklarını bir çok yerde belirttiler. Bu görüşmelerden sonra 8 Temmuz – 26 Ağustos 2014 tarihleri arasında İsrail Gazze'ye bir kez daha saldırdı ve bu saldırılarda Gazze'de bazı mahalleler tamamen yerle bir edildi. Bu saldırılarda 2200 kişiye yakın Filistinli hayatını kaybetti.
Bütün bu olaylarla beraber Türkiye'deki Müslümanların tüm dünyadaki zulme uğrayan insanlara el uzatması gerekliliğiyle beraber Filistin'in Gazze'nin maruz kaldığı zulme karşı daha farklı ve hassasiyetli bir duruş göstermemiz gerekmektedir. 1948 yılında emperyal güçlerin İslam aleminin kalbine hançer gibi yerleştirdiği ve bölge ülkelerdeki insanların birbirine düşürdüğü İsrail'e karşı İslami bir duruşu ve direnişi gösterebilen bu insanların yetimleri, eşleri ve aileleri mutlaka ve mutlaka desteklenmelidir. Filistin'de direniş saflarında olan bu insanların yola çıktıklarında, adını, ülkesini bilmedikleri kardeşlerinin onun arkasında bırakacağı çocuklarına, eşlerine koruyucu olacağını bilmesi çok önemlidir. Filistin'deki İslami direniş için hiçbir şey yapasak bile en azından onların yanında olabileceğimiz projeleri gerçekleştirmemiz çok önemlidir.
Program , katılımcıların soru ve katkıları ile sona erdi.
Haber: Ömer Bitlis