Özgür-Der Eynesil Temsilciliğinin düzenlediği ‘Kurani Perspektifin İnşası’ ana başlıklı seminerlerin Nisan ayı konuğu Haksöz Dergisi yazarı Yılmaz Çakır oldu.
‘Kader-Kadercilik, Kaza-İrade, Şefaat ve Vesile’ konulu semineri Eynesil Özgür-der yönetim kurulu üyesi Feyzullah Uğurlu sundu. Sunumunu yapmadan önce Yılmaz Çakır’ın kısa özgeçmişi takdim edildikten sonra kürsüye davet edildi.
Konuşmasına Eynesil’de ki Temsilciliğin faaliyetlerinin önemli olduğuna vurgu yaparak başlayan Yılmaz Çakır, çorak olan bu bölgelerin vahiyle buluşturulmasına, vahyin şahitliğinin yapılmasına zemin hazırlayan böyle müstesna yerlerin değerine vurgu yaptı.
Şefaat kavramıyla sözlerine devam eden Yılmaz Çakır, sözlük anlamının ‘tek olan bir şeyi dengi veya benzeriyle çift hale getirmek, birinin önüne düşüp işini görmeye çalışmak, işinin görülmesi için birinin aracılığını istemek’ anlamlarına gelmesinin yanında ‘suçunun bağışlanması ve dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık etme anlamına da geldiğini söyledi.
Terim olarak; kıyamet gününde peygamberlerin ve kendilerine izin verilen Salih kulların müminlerin bağışlaması için Allah katında niyazda bulunması anlamında da kullanılacağını, Şefaat edene Şafi ve Şefi denileceğini söyledi.
Şefaat kurtuluş öğretisiyle bağlantılı olarak birçok dinde yer almakla birlikte niteliği ve biçimi farklılık gösterir diyen Çakır, Çin ve Hindu geleneklerinde, Zerdüştlükte, Eski Yunan ve Roma’da, Ortodoks Yahudi ve Hristiyanlıktaki anlayışları örnekleriyle açıkladı.
Aşkın ilah anlayışı, ahiret inancı, ruhban sınıfı ile kutsal kişilere ve varlıklara vurgu yapan dini öğretilerde bu kavram daha çok öne çıkmaktadır. Genellikle şefaat, ölmüş veya yaşayan kutsal kişiler vasıtasıyla günahkârlar adına Allah katında özel bir müdahale ve af talebinde bulunma şeklinde gerçekleşir.
Şefaat anlayışını İslam’ın ortaya çıkarmadığını, Mekke Müşrik toplumunun kurtuluş teolojisi çerçevesinde putlara şefaat yetkisi veren bir algıyı kucağında bulduğunu söyleyen Çakır, Allah’ın izin kavramı çerçevesinde aslında kimseye şefaat izni vermediği anlayışını ortaya koyarak tüm şefaat yetkisini kendisinde topladığını, Vahiyler ve peygamberler göndererek insanların kurtuluşu için yardımda bulunduğunu söyledi.
Yılmaz Çakır, şefaat anlayışının yol açtığı temel sıkıntıların Allah ve tevhid anlayışı bağlamında ele alınabileceğini söyleyerek, bunu şöyle izah etti: Birinci olarak şefaat anlayışı, Tevhid anlayışımızı bozar. Allah-u Teala’nın hükümranlığı alanına kullarından birini sokması makul de masum da değildir. İkinci olarak, şefaat telakkisi Allah’ın adalet ve hakkaniyet vaadiyle ve hakikatiyle çelişir. Üçüncüsü, söz konusu yanlış algı kullardan bazılarını Allah’tan daha merhametli gibi sunma tehlikesi taşır. Dördüncü olarak da; Allah’ın bilme, tanıma vasfına halel getirir.
Vesile kavramına da değinen Çakır, "Ey inananlar, Allah'tan sakının, O'na vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz" (5/Maide, 35) ayetinin bağlamı dışında anlamlandırıldığını uzak İlah anlayışından dolayı şah damarımızdan bile yakın olan Rabbimize ulaşmak için Mekkeli müşrikler gibi aracılar edinmemiz gerektiği anlayışını eleştirerek yapacağımız her türlü salihat bizi Rabbimiz katında mükâfatı kazananlardan edecektir dedi.
Vesile, kendisiyle bir amaca ulaşmak için yapılan yakınlaştırıcı ameldir. Birçok müfessir vesileyi yakınlık diye yorumlamıştır. Diğer bir ifadeyle vesile, yaklaşma vasıtası, Allah katında yakınlık kazandırıcı, sevaba nail kılıcı hususlardır. O halde Allah katında yakınlık kazandırıcı her güzel iş, O'na bağlılığı pekiştiren her amel vesilenin konusuna dahildir dedi.
Kader ve İrade kavramlarında değinen Çakır, Kur'an'ı kerimde kader kelimesi iman esasları içinde sayılan bildiğimiz anlamda kullanılmamaktadır. Kur'an bu kelimeyi evrenin Allah tarafından belirlenmiş kurallar ve ölçüler içinde yarattığı: rastgele ve tesadüfî bir şekilde yaratılmadığı anlamında kullanılmaktadır. Kaderin imanın bir prensibi olarak zikredilişi hadislerde geçmektedir. Kur'an da kaderle ilgili bizim anladığımız anlamda ayetler yoktur. Kaderin ne olduğu ve nasıl cereyan ettiği konuları tarihten bu güne kadar tartışıla gelmiştir. Kur'anı kerim kâinatta olup biten her şeyin yüce Allahın iradesi ile ve takdiri ile olduğunu beyan etmekle birlikte insanın kendi iradesi ile yaptıklarından yine kendisinin sorumlu olduğunu açıkça belirtmektedir. Kur'an iman etmek ve inanmamak, iyi ameller işleyip cennete girmek veya yaptıkları kötü ameller sonucu cehenneme girmeyi bir kader olarak ileri sürmemektedir. Kişinin iman edip etmemesi kendi hür iradesine bağlıdır. Buna rağmen İslam dünyasında tam tersi bir anlayışın hâkim olduğunu görüyoruz. Muaviye döneminde başlayıp günümüze kadar gelen yanlış kader telakkilerinin bugün dahi hayatımızda etkilerini bariz bir şekilde görmekteyiz. Dolayısıyla kadercilik anlayışı Müslümanların terk etmesi gereken bir anlayıştır.
" Deki; gerçek, Rabbinizdendir dileyen iman etsin, dileyende inkâr" 18/Kehf.29
Çakır, kader mevzusunu doğru anlamanın yolunun Allah’ı doğru anlamaktan, kavramaktan geçtiğini söyledi. Bunun sanılanın çok üstünde bir anlam taşıdığına işaret eden konuşmacı, Allah ile yarattğı varlıklar ve kullar arasındaki devasa farklılığı kavramayan her kişinin basit ve sığ düşünmeye mahkum olacağını, dolayısı ile de kendi minik dünyasının penceresinden hiçbir şeyi göremeyeceğine dikkat çekti.
Kaza kavramına da değinen Çakır, İnsanı hükmü altında bulunduran alanda olup biten fiillere baktığımızda bunların da iki çeşit fiiller olduğunu görüyoruz.
Birincisi: Varlık düzenin gerektirdiği, onlar olmazsa bu kurulu düzen olmaz cinsinden fiillerdir. Mesela güneşin belirli bir yerinin bulunması ve onun etrafında bir takım gezegenlerin belli yörüngelerde seyretmesi gibidir. Bunların sonuçlarından insanlar için ceza veya sevap doğmaz.
İkincisi ise: İnsana sadır olsun veya insan üzerine sadır olsun, insanın keza define veya celbine muktedir olmadığı diğer yandan varlık nizamının da gerektirmediği fiiller. İnsanın bir yerden düşüp başka bir kişinin ölümüne sebep olması, bir trafik kazası, bir arıza sonucu uçak düşmesi gibi filler bu türdendir diyerek sözlerini tamamladı.
Program soru-cevap kısmından sonra 4 Mayıs Cumartesi günü Nehir Aydın Gökduman’ın sunacağı Modern Toplumda Nasıl Bir Aile Modeli konulu seminerin duyurusu ile sona erdi.