Türkiye’de son çeyrek yüzyılda yoğunlaşan İslami uyanış, eğitim ve tebliğ faaliyetlerinin hangi köklere dayandığı ve nasıl oluştuğu ile ilgili bütünlükçü ve nesnel bilgilere ihtiyacımız olduğunu belirten Türkmen, 1970’li 1980’li yıllara kadar Müslümanlar öncelikle var kalma mücadelesi verdiğini; genellikle 1990’lardan sonra da İslam’ı kavramada tahkik, ıslah ve inşa sürecinin başladığını belirtti.
Türkiye’de İslam’ı anlamadaki tahkik, ıslah ve inşa çabalarımızın 19. yüzyıldaki ve 20.yüzyılın başındaki coğrafyamızdaki Islah hareketlerinin tecrübe ve birikimlerinden kopuk bir şekilde istikametini parça doğrularla bulmaya çalıştığını belirten Türkmen, bu kopukluğun nedenini Kemalizme ve ümmetten bir ulus yaratma çabalarına bağladı. Zira Türk ulus devleti kurulurken Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Urvetu’l Vuska ve El-Menar ıslah çizgisi ile paralelleşme yolundaki Mehmet Akif, Said Halim Paşa, Elmalı Hamdi Yazır, İskilipli Atıf, Babanzade Ahmet gibi kanaat önderlerinin tasfiye edildiğini veya öldürüldüğünü ve böylece ıslaha ve dirilişe muhtaç Türkiye İslami potansiyelinin rehbersiz bırakıldığını belirtti.
Osmanlı çöküşünün iç zaaflarıyla malül de olsa 1970’li yıllara kadar büyük baskılar, yasaklar, zulümler altında Müslümanlığını koruyabilmek için geleneksel değerlere sarılarak ibadet, tarikat, tasavvuf anlayışı, sanat ve edebiyat çabaları ile var kalmaya çalışan çabalara Türkiye İslamcılığı diyebileceğimizi belirten Hamza Türkmen konuşmasını şu vurgularla sürdürdü:
Türkiye İslamcılığı ile ilgili ilk çabaların 1930’lu yılların sonundan itibaren dergiler itibariyle 1960’lı yıllara akan en önemli köprüleri Nurettin Topçu’nun Hareket Dergisi, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Dergisi, Eşref Edip’in Sebülürreşad, İhsan Şenocak’ın İslam Dergisi’ydi.
1961 Anayasası’nın sağladığı görece özgürlük ortamından en fazla Batıcı-sol kesim yararlanırken, onların üniversite gençliğini ve aydınları etkileyen Akis, Yön, Ant gibi dergileri 30-40 bin satış trajına ulaşıyordu. Bu görece özgürlük ortamından gerek Müslüman Cemaatler ve çevreleri de (özellikle Nakşiler, Nurcular, Süleymancılar) gerek bu havzalarda sanat ve edebiyat çalışmalarına ilgi duyan gençler de mesajlarını aktarabilmek için yararlanmak istediler.
1960’lı yıllarda İslami kesimde en fazla dikkat çeken edebiyat dergisi Sezai Karakoç editörlüğündeki Diriliş Dergisi olmuştur. Tasavvufi bir eğilimle de olsa Kur’ani kavramları kullanan, sünnetullah’ı keşfetmeye çalışan ve Akif’in “Asım’ın Nesli” gibi Amentüsüne sahip bir “Diriliş Nesli” oluşturmaya çalışan Diriliş, Nuri Pakdil başta olmak üzere bir çok Müslüman genç edebiyatçının ufku olmuştur. Diriliş ve Nuri Pakdil’in Edebiyat dergileri Türkiye İslamcılığına nitelik katmaya çalışan Karakoç’un Diriliş ve Pakdil’in Edebiyat dergileri 1960’lı yıllarda canlılığını korurken; bu düzeydeki tecrübe birimini Büyük Doğu 1964, 1966, 19698 ve 1969 yıllarında bazı sayıları ile; Hareket Dergisi de ile 1960’lı yıllarda canlandırmaya çalıştı.
Bu süreçte ümmet ile “millet”/ulus kavramlarını birbirine karıştıran Türkiye İslamcılığının taşıdığı gelenekteki muharref bazı değerlerinin yanına Cumhuriyet ideolojisinden etkilenmelerle bir de sağcı-millici kirler de eklemlenmişti.
1960’lı yıllarda mezhepçi ve batini zaaflarıyla var kalmaya çalışan Müslüman Cemaatler de sistem içinde var kalabilmek için kimliklerine devletçi, sağcı, milliyetçi eğilimleri eklemişlerdi. Adeta Alevilerin “Katiline Aşık Olma” hali gibi “Var kalabilmek için karşıtına sığınma” hali söz konusuydu. Örneğin artık ümmet savunusu yerine Türk Milleti savunusu almıştı. Ayrıca sosyalist gelişmeye karşı dinin ve devletin korunması için en yaygın antikomünist teamül Türkçülerden çok Müslüman Cemaatler içinde karşılık bulmuştu.
1950’li, 60’lı yıllarda evleri en fazla polis-jandarma baskınına uğrayan cemaat Said Nursi talebeleri olmuştu. TRT’de ve basında sürekli olarak irticai ayin veya tarikat basıldı diye takdim edilen bu ev baskınlarında ele geçirilen tesbih, takke, seccade, Risale-i Nur kitapçıkları da suç aleti olarak belirtiliyordu. Bildiği Müslümanlığı yaşamak ve korumak konusunda seslerini kamuoyuna duyurabilmek ve mesajlarını yayınlamak için Nurcular ve Nakşiler daha canlı ve öncü işler yaptılar. Bunları Süleymancılar takip ediyordu. Dördüncü büyük cemaat Kadiriler ise basın-yayın alanıyla daha sonraları irtibat kurdu.
1960’ların ilk yarısında Müslüman-muhafazakar-milliyetçi tabanın tümüne hitap eden gazeteler Yeni İstanbul ve Tercüman idi.
Nurcuların önce İzmir’de çıkarttıkları Zülfikar Dergisi’nden sonra ikinci dergileri Uhüvvet oldu. 1965’de ise haftalık İttihad Dergisi kendileri için hem yayın hem dağıtım süreçleri için önemli bir tecrübe oluşturdu Bu zemin ve oluşan yazar-çizer kadrosuyla da 1970’lerin başında Yeni Asya gazetesini çıkartmaya başladılar.
Nakşilerden İskenderpaşa derğahına bağlı bir çevrenin Mehmet Şevket Eygi önceliğinde 1960’da devraldığı Yeni İstiklal dergisi haftalık olarak 1967 yılına kadar yayınlanır. 35 bin traja ulaşır. Türkiye’deki bütün Müslümanların sözcüsü olmaya çalışır. Şevket Eygi bu süreçte bir çok defa yargılanır kısa dönemlerle hapis yatar. Yayıncılıkta kazanılan deneyimle Yeni İstiklal 1967’de günlük Bugün gazetesine dönüşür. Bugün gazetesi hem geleneksel bütün Müslüman cemaatlerin sesi olmaya çalışır, hem de antikomünist mücadelede çıkarttığı büroşürlerle ve İstanbul’un büyük camilerinde tertiplediği toplu sabah namazlarıyla İslami camiiada bir hareketlilik oluşturmaya çalışır. Trajı 100 bine kadar ulaşır.
Yine Nakşilerden Mahmut Hüdayi çizgisindeki Sami Efendi ve çevresi 1966’da Babailide Sabah Gazetesi’ni çıkartırlar. Sezai Karakoç’un da yazdığı bu gazete daha sonra 1970-71’de Ufuk adlı haftalık bir gazete çıkartan Süleymancılara satılır.
Bu yayın çevreleri ile de irtibatlı dönemin Müslüman camiasına dayanan yazar, akademisyen ve kanaat önderi olarak kabul edilen 40 kişi civarındaki etkin kişilere dönemin CHPli ve Batıcı unsurları Takunyalılar demekteydi. İçlerinde Necip Fazıl, Necmeddin Erbakan, Peyami Safa, Ahmet Kabaklı, Ziya Uygur, Mehmet Emin Alpkan, Fehmi Gemuklüoğlu gibi kişileri barındıran bu milliyetçi-mukaddesatçı esnek istişare çevresi büyük ölçüde o dönemin etkin genç potansiyelini Komunizmle Mücadele Dernekleri’nde, 1966’dan itibaren üzerinde inisiyatif kurulmaya başlanan ve Fakülte derneklerinin irtibat odağı olarak kabu ledilen Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)’de ve 1967’de Konya’da kurulan Mücadele Birliği’nde kanaat olarak yönlendiriyordu.
Ayrıca milliyetçi-mukaddesatçı bu kanaat önderlerinden oluşan öbek 1960’lı yıllarda Süleyman Demirel’in partisi AP ile veya AP içindeki mukaddesatçıların sesi olmaya çalışan Sadettin Bilgiç ile ya da Alpaslan Türkeş’in ele aldığı CKMP (daha sonra MHP’ye dönüşecektir) ile irtibat kurmanın en önemli köprüsü idiler.
Bahsedilen gelenekçi-mukaddesatçı yayın organlarının 1960’larda yayınlanan sahifelerine bakıldığında ise bazı muhkem ibadi farzlar dışında, İslam algısı genellikle tasavvuf felsefesinin edebi ifadeleri ile ortaya konmaya çalışılmıştır. Mesela bu dönemde tevhid inancı, her müminin ulaşacağı bir mertebe olarak değil, veli kulların marifet aşamasından sonra batni alemle, gavz ve kutuplarla irtibat kurması ve Enel Hak’ka ulaşılması olarak sunuluyordu.
Bu dönemde Mustafa Kemal’in tasfiye ettiği Urvetu’l Vüska-Menar çizgisi ve ıslah ekolü ile irtibatlarımızın kurulması ve yeniden Kur’an ve Muhammedi Sünnet delilleriyle dinimizi kavrama çığırına kapı açan en önemli ip uçlarını ise dört şıkta toplamamız mümkündür:
1-Salih Özcan patronluğunda çıkan Hilal Dergisi’nin 1964-68 yılları arasındaki yayınları ve Hilal Yayınları’nın Ümmet coğrafyasındaki öncü şahsiyetlerden çevirmeye başlayarak öncülük ettiği çeviri faaliyetleri.
2-Üniversite çevrelerinde Prof. Muhammed Hamidullah’ın Erzurum ve İstanbul Üniversiteleri İslam Araştırmaları Enstitüleri’ndeki dersleri; Prof. Muhammed Tanci’nin İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ndeki talepkâr gençlerle ilişkileri ve Prof. Tayyip Okiç’in Ankara İlahiyat’ta tahkik amacıyla bazı talepkâr öğrencilerini ilmi çalışmalara yönlendirmesi.
3-TC eğitiminden kaçarak Irak, Suriye ve Mısır üniversitelerine İslami eğitim almak için giden, mezun olduktan sonra büyük ölçüde İhvan kültürünün etkisiyle geri dönen kişilerin(daha önceden Malatya üftüsü Hatih Erzen gibi) etraflarına yaydıkları etki.
4-Islah ve Hilafet anlayışını illegal faaliyetlerle işlemeye çalışan Hizbuttahrir’le irtibata geçenler. Aykut Edibali, Ercümend Özkan örnekleri gibi.
Bu dönemde Kur’an eksenli çalışmalar için metodolojik bir rehberlik belirginleşmemiştir.
Muhammedi Sünnet anmayışımızın ve akidede yakinilik ve tutarlılık halimizin ameli-siyasi ilişkilerimizle irtibatı ile ilgili konular yeteri kadar gündem olmamıştır.
Sağcı, devletçi, milli dindar kimlikten arınma konusunda bir akım oluşmamıştır.
Ümmet coğrafyasındaki İslami hareketlerle ve düşünce birikimiyle tanışma konusunda tutarlı ve sürdürülebilen bir ilişki veya iletişim ağı kurulamamıştır.
Türkiye ve dünya sistemini gereğince tanıma ve aralarındaki ilişki ağlarını kavrama konusunda yeterli analizlere ulaşılamamıştır.
Bütün bu zaaflar içinde korunmacılık dışında yeterli ve aşkın bir eğitim modeli oluşturulamamış; ayrıca –Müslüman bayanların henüz adım atmadığı- üniversitelerde İslami kimlim, bağımsız olarak temsil edilememiştir.
1960’lı yılların sonunda Türkiye İslamcılığı ve öze dönüş/ıslah eğilimlerinin sağladığı toplam İslami duyarlılık potansiyeli en çok iki akım tarafından meczedilmiiştir: Birincisi Mücadele Birliği’nin kadro oluşturmak amaçlı Yeniden Milli Mücadele Hareketi. İkincisi İslami duyarlılığı kitleleştirmeye ve Müslüman cemaatlerin haklarını koruyarak Türkiye’yi kalkındırmaya adım adan Necmettin Erbakan liderliğinde oluşturulan Milli Görüş hareketi. (Önce 1969 seçimlerinde bağımsız mebus adayları hareketi ve 1970’te de MNP kuruluşu).