Elazığ Özgür-Der ve Elazığ Gençlik Merkezi ortaklığı Hamza Türkmen'in sunumuyla "Türkiye'de Siyasal ve Toplumsal Değişim" konulu bir konferans düzenledi.
Elazığ Özgür-Der üyesi Erdal Zengin'in giriş konuşması ve Kur'an tilaveti ile başlayan program, Hamza Türkmen'in sunumu ile devam etti. Al-i İmran Suresi'nin 101-105. ayetleri okundu.
Erdal Zengin ise şu vurguları yaptı:
"Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği, 1999 yılından bu yana İstanbul merkezli olarak, insan hakları ve özgürlükleri alanında faaliyet göstermekte olan bir dernektir. Ve aynı adla anılan siyasal-toplumsal bir İslami harekettir.
Elâzığ Özgür-Der temsilciliği 08 Kasım 2015 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır. Haftalık olarak; üniversite gençliği, bayan ve erkek çalışmaları, ilköğretimde okuyan çocuklarımıza dönük çalışmalarımız faaliyet alanlarımızdan bazılarıdır. Ve faaliyetlerimize devam etmekteyiz."
Ardından Hamza Türkmen kürsüye davet edildi.
Hamza Türkmen konuşmasına Allah'a hamd; salihlere, sıddıklara ve şehitlere selam ile başladı. Türkmen, rüşt yaşından ve o yaşın getirdiği sorunlardan, anne-baba ilişkilerinden, toplumsal yaşamdan bahsederek insanın toplumsal bir varlık olduğunu anlattı. Dünden bugüne nasıl geldiğimizi 1921'deki Kahire Antlaşması'ndan 27 Mart 1923 darbesine, 1923 Lozan vesayet antlaşmasından 1945 tarihli çok partili hayata geçişteki vesayet ilişkilerine, 1960 ve sonraki askeri müdahalelere kadar ayrıca son 28 Şubat 1997 post-modern darbesi ve 27 Nisan 2007 askeri müdahale girişimine kadar çeşitli örneklerle anlatan Hamza Türkmen küresel sistemde Batılı paradigmanın Müslimlerin, Müminlerin dünyasında ne gibi zalimane tutumlara ortam hazırladığını açıkladı.
Türkmen nasıl büyük bir tehditle karşı karşıya kaldığımızı gözler önüne sererken bir çıkış yolu mahiyetinde bizlere ümmet bilincini, ideal siyaseti, adil şahitliği, rehberlik üretmeyi, sabit ve değişken ilkelerin ayrımını belirtti.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı saltanat/ümmet devletinden 34 ulus devletin çıktığını, nitekim Tunus, Suriye, Ürdün, Irak, Türkiye... ulusal sınırlarının ve devletlerinin 1921 Kahire Anlaşması ile tasarlandığını anlatan Türkmen bu gelişmenin ümmetten kopuş sürecinin başlangıcına tekabül ettiğini belirtti.
Türkmen, ümmetten millet yaratma hedefinin bugünkü Türkiye coğrafyasının ümmet coğrafyası olduğunu unutturmak olduğunu söyledi. Ve bunu büyük ölçüde başardıklarını da ekledi.
Hala yaraları kanamaya devam eden 28 Şubat darbesinin 17. maddesine dikkatleri çekip "millet yerine ulus diyenlerin takibi" şeklindeki bir uygulama direktifine rağmen bugün birçok alanda vesayetin aşıldığını ve ilerlemeler katedildiğini söyleyen Hamza Türkmen, ortaya koyamadığımız hatta en büyük eksikliğimiz olan "rehberlik" oluşturma olduğundan bahsetti.
Türkiye'de kimliklerimize sıçrayan mezhepçi, sağcı, millici sosyal siyasi yapıdan zihinsel olarak ve ilan edilmiş olarak 1976'da yayınlanan Düşünce dergisiyle arınmaya başladığımızı belirtti. Fikri ve ameli bu arınma ve sosyal tanıklıklar oluşturma sürecimizi oluşturan çabalar parça doğruları, istişaresizliği ve rehbersizligi aşamadı. Fikri donanım eksikliğimiz sürerken devrim yapmak, devlet kurmak gibi konjonktürel İslami duyarlılıklar öne geçti. Aşamalı bilinçlenme ve usuli yetersizliğimize rağmen güçlü olduğumuz dönem 1991-1997 Beyazıt Platformu zamanıydı. İstenilenin aslında fıkıh üreten, yorumlama farklarını kaldırabilen bir mekanizma olduğunu söyledi. Bu ideali ortaya koyan örneklerden biri de Seyyid Kutup'tur, diyen Türkmen, onun vahyi ve akli ölçülerle yaşadıkları ortamdaki sorulara çözüm bulma çabalarının sonucunda idam edildiğini söyledi.
Müslümanların tarihten akıp gelen ve modernite ve ulus sistemler içinde şekillenen bugünkü sosyal yapının ve içine düştüğümüz handikaptan nasıl kurtulacağımız konusu öncelikle fakihlerin konusu olması gerektiğini ve bu konular ile ilgili 120 fakültemiz olduğunu ve bunlarda yüzlerce profesör, doçent, araştırma görevlisinin görev yaptığını hatırlatarak bu kanallarda yaşanan fikri üretim ve amel eksikliği üzerinde durdu. Ancak tarım toplumlarının fıkhı ile tarihte üretilmiş yöntemleri tartışmamızın acısını anlatan Türkmen, kentleşme ve modernleşme süreçlerinde sahih bilim, sahih sünnet ile kopan ilişleri yeniden kuran bir fıkıh inşasının bu yaraya merhem olabileceğini söyledi.
Beyazıt Platformu'nun önemini açıklarken üzerinde bir hayli duran Hamza Türkmen, bu mecliste ümmetin dertleriyle ilgili gayet ciddiyetle konuşulabilmesine ve eylem kararları alınabilmesine rağmen, alttan gelen taleplere rağmen bir türlü usuli (metodolojik) konular, kavramsal mutabakar ve stratejik konuların birlikte konuşulamadığını dolayısıyla da Platform temelli beklenilen bir rehberliğin oluşturulamadığını belirtti.
Politika siyaset ayrımı üzerinde duran Türkmen, politikanın iktidar temelli bir pragmatizmi, siyasetin ise nefesimizden başlamak üzere tebliğimizi ve İslami potansiyeli sevk ve idare etmek olduğunu açıkladı.
Türkmen, reel siyasetin ancak mer'i Anayasal çerçevede gerçekleştiğini ve resmî olduğunu, ideal siyasetin ise mer'i Anayasanın izin verdiği sınırlarla kayıtlı olmadığını ve sivil olduğunu belirtti.
Ama Müslümanlar için bugünkü yerel ve küresel vesayet sistemlerinde gerek reel siyaset alanında gerek ideal siyasetle merhaleci bir seyir izlenebileceğini ve hak ve özgürlüklere, İslami taleplere alan açılabileceğini anlattı.
Müslümanlar içi 1970'lerde reel siyaseti yarı özgür ve sivil olan Akıncı hareketin gerektiğinde uyardığı ve eleştirdiğini söyleyen Türkmen, 1990'larda bu görevi bağımsız İslami-sivil veya tevhidi uyanış sürecinin yaptığını açıkladı.
2010'lu yıllardan itibaren reel siyaset içinde Müslümanlar AK Parti iktidarı içinde iç ve dış vesayeti aşmak konusunda hem de resmî çizgide birçok kazanımlar elde ettiler. Hele 15 Temmuz 2016 Gülenci darbe girişiminden sonra. Ama reel siyaset alanındaki kazanımlar resmi ideolojinin ritüelleri ve kavramlarıyla görünürde iç içe geçince bunu ideal siyaset adına eleştirecek sivil alanda özgünlüğünü devam ettirme konusunda geniş çözülmeler oldu. Zira tevhidi uyanış süreci daha sürecini tamamlayıp özgün bir hat bulamadan rehbersizliği, istişari vahdet özlemini ete kemiğe büründürememek, birlikte iş yapma becerisine kavramsal, usuli ve stratejik bir derinlik kazandıramamak ve 28 Şubat'ta yerel ve küresel muhafazakar cahiliyenin silah gücünü görünce dağılmaya başlamıştı. Yani bu dağılma ve reel siyasetin ve ekonominin kuyruğuna katılma zaafı daha AK Parti yokken başlamıştı. Daha sonra sivil ideal siyaset-tanıklık çizgisinin çözülmesi AK Parti ile değil, daha 28 Şubatlarda kendi zaaflarını aşmalarıyla oluşmuştu.
Partili partisiz tüm Müslümanlar için AK Parti mevcut zaafları körükleyen değil bizzat bu zaafların bir sonucu olarak kurulmuştur. Ama AK Parti'nin kendi reel politik yöntemleri ile elde ettiği kazanımları değerlendirecek, İslami zaaflarını eleştirecek gurupların genellikle ideal siyasetin rayında yürüyen bir özgünlüğü kaybetmeleri hem AK Parti'yi dostça eleştirecek hem de merhaleci İslami mücadelenin ivme kazanması açısından zaaf oluşturmuştur.
Sosyal yapıda da güvenlik ve ekonomik yeterlilik meselesini Kureyş Suresi'nin tefsiriyle açan Türkmen, herkesin ekonomik ihtiyacını çalışan veya çalıştıran olarak mer'i ekonomik sistemim işleyişinden karşıladığını söyledi. Türkmen bağımlısı olduğumuz, küresel sisteme bağlı ve kalkınmasından bilerek veya bilmeyerek memnuniyet duyduğumuz bu cahili sistemi nasıl aşabileceğimiz sorusunun, cahili yerel ve küresel siyasi sistemi aşmak kadar önemli olduğunu belirtip bu alanda da merhaleci fıkıh üzerinde nasıl durulması gerektiği mevzuunda tespitlerini açıkladı.
Konuşmasını sahih bir ilim, sahih bir ahlak ile rehberlik üretebilmemiz duası ile bitirdi.
Ardından program sona erdi.