Genelkurmay Başkanlığının muhtıra niteliğindeki açıklaması, bugün (28 Nisan 2007) saat 13.00'de Ofis semtinde Özgür-Der Diyarbakır Şubesi tarafından bir basın açıklaması ile protesto edildi. Protesto eylemine Özgür-Der üyelerinin yanısıra çok sayıda sivil toplum örgütü destek verdi. Eyleme halkın ilgisi de dikkat çekiciydi.
Son derece canlı geçen protesto eylemi katılanların "özgürlük marşı"nı hep bir ağızdan söylemesiyle başladı. Özgür-Der şube başkanı Serdar Bülent Yılmaz'ın okuduğu basın açıklamasında, "Yasakçılar Yenilecek Direnenler Kazanacak", "Yaşasın Onurlu Direnişimiz", "Darbeciler Yargılansın Yök Kaldırılsın" Darbecilere Hayır", "Yaşasın İslami Değerlerimiz", "Darbeciler İş Başında Hedef İslam", "Vatan Millet Sakarya - Hortum İnfaz Muhtıra", "Halkla Değil Çetelerle Hesaplaşın", "Genel Kurmay Yargıdan Elini Çek" dövizleri taşındı. Açıklama sık sık, "Paşaların Tankı Susturamaz Halkı", "Uyan Diren Özgürleş", Yaşasın Onurlu Direnişimiz", "Darbeye Karşı Omuz Omuza", "Darbeye Karşı Direneceğiz", "Direne Direne Kazanacağız" sloganlarıyla ve tekbirlerle kesildi. Olaysız geçen eylem sessiz bir şekilde sona erdi.
Açıklamanın tam metni:
MUHTIRA TOPLUMU SİNDİRMEYİ VE ETKİSİZLEŞTİRMEYİ AMAÇLAMAKTADIR!
Basına ve kamuoyuna,
Genelkurmay Başkanlığından 27 Nisan gecesi saat 23.00'te siyasete ve özgürlüklere müdahaleyi içeren bir açıklama yapılmıştır. Açıklama, cumhurbaşkanlığı seçimine açık bir müdahale olmanın yanı sıra halkın değerlerini hedef alan, asimilasyoncu ve düşmanlık üzerine kurulu bir özellik arz etmektedir.
Açıklamada; başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin temel değerlerinin bazı irticacı kesimler tarafından aşındırıldığı söylenmekte, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle yapılan programlar ve buraya katılan insanların giyimleri eleştirilmekte, ayrıca Kur'an tilaveti programları da bölücü ve yıkıcı faaliyetlerle özdeşleştirilmektedir.
Genelkurmayın halkın inançlarına karşı olan bu tavrı kabul edilebilir değildir. Halkın değerlerine savaş açan bu anlayışın yanlışlığı ortadadır. Daha vahim olan ise Genelkurmayın kendinde, halkın inanç ve giyimini dönüştürme misyonunu ve yetkisini vehmetmesidir. Kimsenin buna hakkı yoktur ve halk nasıl inanacağını Genelkurmaya soracak değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimi meselesi üzerinden aylardır İslami kimliğe karşı sürdürülen saldırılara ve bunun yansıması olan bu nevi açıklamalara sivil toplumun sessiz kalması beklenmemelidir.
Açıklamada TSK'nın Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında taraf olduğu ve laikliğin kesin savunucusu olduğu belirtilmektedir. Cumhurbaşkanı adayının, Genelkurmay başkanı tarafından tarif edilen, cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarıyla yansıtmak ilkesine uymadığı ifade edilmiştir.
Anayasada cumhurbaşkanının nasıl seçileceği, kimlerin cumhurbaşkanı olacağı bellidir. Açıklamasında sık sık Anayasaya vurgu yapan Genelkurmayın bunu bilmemesi olası değildir. Ancak Genelkurmay bunu görmezden gelmekte ve cumhurbaşkanının kim olacağını kendisinin belirleyeceğini düşünmektedir. Her kurum kendi işini yapmalıdır. Genelkurmayın cumhurbaşkanının vasıflarını veya kim olacağını belirleme yetkisi yoktur. Ayrıca Genelkurmay Başkanınca 12 Nisan'da dile getirilen "cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarıyla yansıtmak" ifadesinin, bir ilke olarak adlandırılması ve siyasilerin buna tabi olmaya çağrılması da bir başka vahamettir.
Ne mutlu Türküm diyene anlayışına karşı çıkan herkes düşmandır.
Asimilasyoncu, ulusalcı devlet geleneğinin bir yansıması olan bu ifadeler, seksen yıllık ırkçı, inkarcı yaklaşımın bir yansımasıdır. Türkiye'nin Kürt, Ermeni veya Laz gibi Türk olmayan unsurlarına Türklük kimliği dayatılmak ve bu unsurlar asimile edilmek istenmektedir. Türk olmayan unsurlara karşı gerçekleştirilen bu dayatmayı kabul etmemiz mümkün değildir. Biçilen bu asimilasyon gömleğini giymek istemeyen kesimleri düşman ilan etmek ise ancak faşist rejimlerde görülebilir bir tutumdur. Bu düşmanca tavrı şiddetle kınıyoruz.
TSK gerektiğinde tavrını ve davranışlarını ortaya koyacaktır denilerek toplumda bir darbe korkusu oluşturulmak ve darbe korkusuyla halk sindirilmek, tepkisizleştirilmek ve etkisizleştirilmek istenmektedir. Halk üzerinde oynanan bu sinsi oyun bozulmalıdır.
Ayrıca Genelkurmayın yaptığı bu açıklama açıkça sivil siyasete ve özgürlüklere bir müdahaledir ve suçtur. Suçu işleyen kurumun ve kişilerin kimliğine bakılmaksızın gereğinin yapılması için yetkilileri göreve çağırıyoruz.
Açıklamanın cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci tur oylamasının Anayasa Mahkemesine taşınması sonrasına rastlaması, yargı sürecine bir müdahale olarak anlaşılmalıdır.
Açıklamayı gece yarısı televizyonlarından sıcağı sıcağına duyuran basın ve yorumlayan bazı yazarlar açıkça muhtıraya destek vermişler, bu açıklamayı yapan Genelkurmayı değil de siyasileri ve özellikle de iktidar partisini suçlamışlardır. Açık bir darbe şakşakçılığı içine giren medyanın bu cuntacı tavrına alışık olmakla beraber bunu son derece yanlış bulduğumuzu ifade ediyor ve kınıyoruz.
Bu açıklama ile toplum ve siyasiler, açıkça tehdit edilmektedir.
Bu muhtıranın birincil muhatabı olan hükümet ve AK Parti olayın üzerine gitmeli ve bu baskıya boyun eğmemelidir. Aynı şekilde muhtırayla tasfiye edilmek istenen siyasi hayatın aktörleri olan tüm siyasi partiler de tepkilerini ortaya koymalıdırlar.
Sivil toplum kuruluşları da bu muhtıraya sessiz kalmamalı ve tepkilerini mutlaka ortaya koymalıdır. Bu amaçla biz Özgür-Der olarak sivil toplum kuruluşlarını sorumluluklarını yerine getirmeye ve sivilliklerini ispatlamaya çağırıyoruz. Halkın ve iradesine ipotek koymayı amaçlayan bu açıklamayı şiddetle kınıyor ve protesto ediyoruz.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi