Diyarbakır Özgür-Der Üniversite Gençliği,“Dünden bugüne ve yarına bir ağıt; Halepçe” konulu panel ile Halepçe’deki katliamı, gecen yirmi beş yılın ardından tekrar hatırlattı. Halepçe katliamının anlatıldığı sinevizyon gösteriminin ve şiir dinletilerinin olduğu program, Selahattin Eyyubi konferans salonunda gerçekleştirildi.
İbrahim Ayaz’ın sunuculuğunu yaptığı program, Zeki Kozan’ın Arapçasını, Mehmet Emin Ökmen’in Kürtçe ve Türkçe mealini yaptığı Buruc suresinin okunmasıyla başladı. Ardından 25 yıl önce Halepçe’de yaşanan katliamı anlatan sinevizyon gösterimi yapıldı. Daha sonra İbrahim Ayaz, Sedat Taşdemir’in “Üşür mü gözyaşı” adlı şiirini okudu. Ardından panelistlerden Hüseyin yıldırım söz aldı. Yıldırım konuşmasında “ Mazlumların rabbi olan Allah’ın selamı üzerinize olsun… Bugün mazlum bir halktan, mazlum bir şehirden bahsetmeye çalışacağız. O şehir ki, ölüleri kaldırımlardan, sokaklardan toplanan üstün teknoloji eseri kimyasal silahlar ile zehirlenmiş, ölüleri elma kokan Halepçe… Evet, bundan 25 yıl önce takvim yaprakları 16.03.1988 tarihini gösterdiği sırada dünya katliamları listesine bir yenisi daha eklendi. Bu katliam, sözüm ona demokratik batı ülkelerinden; Alman, Fransız, İngiliz, Amerikan ve Sovyet şirketlerinin ortak yapımı sayılabilecek kimyasal silahlar ile zalim Baas rejiminin lideri Saddam Hüseyin tarafından gerçekleştirildi. Öncelikle sizlere Halepçe şehri özelinde Irak Kürdistan’ından ve genel olarak sosyo-politik özelliklerinden bahsetmek istiyorum.100 bin nüfusu olan kent, Irak Kürdistan’ın büyük aşiretlerinden biri olan ‘Barzan’ aşiretinin yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimidir. Halepçe halkı İslami hassasiyeti yüksek olan bir şehirdir. Aynı zamanda örneğin, hem zahir hem batın ilimlerindeki ehliyeti sebebiyle, kendisine “zülcenaheyn” lakabı verilen, Mevlana Halidi Bağdadi( deyrüzzori) gibi birçok İslam âlimini bağrından çıkmıştır. Halepçe, “ Büyük (ulu camii) medrese, Kani Akşan camisi, Ababeyl medreseleri, Biyara medreseleri, Pren kütüphanesi, Şafi medresesi.” Gibi ilim ve irfan odaklarına sahip olmasından dolayı bölgenin en önemli İslami ve kültürel merkezidir.” Sözlerine vurgu yaptı.
Yıldırım, “ Baasçı Saddam’ın başlatmış olduğu el-enfal operasyonunu konuşmaya devam edelim. Halepçe katliamının anlaşılması için enfal hareketinin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Enfal 23 Şubat ile 6 Eylül 1988 tarihleri arasında coğrafi olarak altı bölgede yürütülen ve toplam sayısı sekiz olan eşgüdümlü bir askeri saldırıya verilen isimdir. Trajik olan, böyle bir göçertme ve katliam operasyonuna Kuran’da geçen bir surenin adının verilmiş olmasıdır. “Enfal” ganimet anlamına gelmektedir. Enfal Süresi’nde Müslümanların ordularına düşmanların ganimetini ele geçirme izni verilmektedir. Saddam bu dini terimi kullanarak kendisini İslam’ın temsilcisi, katlettiği masum halkı ise kâfir olarak nitelendirmiştir. Bildiğiniz gibi Halepçe katliamı İran-Irak savaşının sonlarına doğru gerçekleşen bir olaydır. Ve bu savaşla doğrudan ilgilidir. İran-Irak savaşının ana hatlarını bilmemizde yarar var. İran şah yönetimi sırasında tamamıyla abd yanlısı bir politika izlemekteydi. Humeyni önderliğinde gerçekleşen İslam devriminin ardından, İran saf değiştirerek abd karşıtı politikalar güttü. İran rejimi ayrıca İslam devrimini diğer Ortadoğu ülkelerine ihraç etmeye çalışıyordu. Irak daha önceden abd müttefiki olan İran’dan çekinmekteydi. Kendi bünyesinde bulunan Şii unsurlarından dolayı güçlü ve etkin bir İran Irak’ın işine gelmiyordu. 22 Eylül 1980 yılında Irak’ın İran’a saldırmasıyla 20. yüzyılın en uzun savaşı başlamış oldu. Savaşın başlarında Irak üstünlük kursa da daha sonra durum değişti. Batı ülkelerinden alınan yardımlara rağmen savaşta üstünlük zamanla İran’ın eline geçti. Savaş sonuçta iki ülkeye de bir yarar sağlamadan sonuçlandı. İran- Irak savaşı ve enfal operasyonu yıllarından körfez savaşı yıllarına kadar çok ağır bedeller ödendi. Baas rejiminin birinci derece sorumlu olduğu bu savaş yıllarında 1,5 milyondan fazla insan hayatını kaybetti ve milyonlarcası da göç etmek zorunda kaldı. Halepçe’de enfal operasyonunda ve İran-Irak savaşında katledilen Kürt halkı ve diğer Ortadoğu halkları olmuştur. Bizler Kürt, Türk, Fars, Arap, Çerkez tüm mazlum ve mahrum Müslüman halklar, problemimizin temel nedeni, tarihi sürecimiz içinde tevhidi bilincimizi yitirmemiz ve emperyalizmin irademiz üzerindeki iğrenç baskılarına boyun eğişimizdir. Sorunlarımızın cevabı sömürgeci güçlerin ürettiği cahili, laik, kavmiyetçi yaklaşımlarda değil, Kuran’ın mesajını yeniden daha diri bir şekilde keşfetmemizden her türlü şirke, zulme, haksızlığa karşı omuz omuza durmamız, kardeşlik ve mücadele safları oluşturmamızdadır. Son olarak konuşmamı Peygamber efendimizin söylediği şu sözüyle bitirmek istiyorum: “Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.” İnşallah bizler de ne zulmedeceğiz ne de zulme uğrayacağız.” Sözleriyle konuşmasını bitirdi. Ardından ikinci panelist olan Turan Yaman söz aldı.
Yaman konuşmasında: “Katliamdan sonra basında Halepçe katliamı insanlar üzerinde şok etkisi yaratmıştı. Ve kimi gazeteler bu olayı manşetlere taşıdı. Kürdistan Press Kürtçe attığı başlıkta; “Bajarê ku hatiya jehrkırın Halepçe” demişti. Halepçe katliamına Türkiye’deki İslami basının da tepkisi olmuştur. Halepçe katliamı ( 16 Mart 1988 )’ndan hemen sonraki sayısında Girişim Dergisi, “ Irak giderek vahşileşiyor.” Başlığıyla verdiği haberde, Irak’ın Halepçe’yi kimyasal gaz ile bombalamasını ve sivil halka karşı acımasız bir yok etme uğraşına girmesini anlatıyor, Saddam Hüseyin’in İran İslam Cumhuriyeti ile işbirliği yapan Kürtleri “Savaş Haini” ilan ettiğini de ayrıca belirtiyordu. Aynı haberde dergi, “Irak, kimyasal savaş suçlusu olmakla birlikte, acımasız bir jenosidin de suçlusudur” diyerek, net tavrını ortaya koymuştur. Girişim Dergisi bir sonraki sayısında ise giriş yazısında şöyle diyordu: “Niçin Halepçe? Çünkü Halepçe, yüzyılın yeni bir Hiroşima’sıdır. Hiroşima’dan da öte toplu bir soykırımdır. Halepçe’de atılan kimyasal gaz ve bombalarla 5 bin insan öldürülür ve bir o kadarı da ölümden beter hale getirilirken nasıl sessiz kalabilirdik ki? Halepçe’de işlenen suç, her şeyden önce bir insanlık suçudur. Tarihte eşine az rastlanır bu insanlık suçu karşısında Müslüman olarak nasıl susabilirdik ki? “ . Resmi rakamlara göre 5 bin sivil kimyasal gazlardan zehirlenerek öldü. 7 bini aşkın kişi de yaralandı. Sokaklar gazın etkisiyle ellerinde ve yüzünde yanıklar meydana gelmiş, acı içinde kıvranarak can vermiş insanların cesetleriyle doluydu. Ne yazık ki o günlerde hiç kimse bu katliamı eleştirmedi. Daha sonra, o katliamı gerekçe göstererek Saddam Hüseyin’i idam edenler, ona o kimyasal bombaları satanların ta kendileriydi. Bu katliama batı dünyası sessizdi. Suskundu ve memnundu. Çünkü Müslümanlar ölüyor ve öldürülüyordu. 2006’da o katliamın sanıkları, tek tek at hırsızları gibi asıldılar. 1 Mart 2010’da, Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamı’nı soykırım olarak tanıdı. Ancak henüz bu katliama destek verenler cezasını bulmadı.” Sözlerine vurgu yaptı. Program son olarak Erçin Kutlu’nun, Serdar Bülent Yılmaz’ın yazdığı “Şehr-i Mensuh” isimli şiiri okumasıyla son buldu.