Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı Av. Serdar Bülent Yılmaz tarafından yazılı olarak yapılan açıklamada, olaydan hemen sonra Vali ve İçişleri Bakanlığının yaptıkları açıklamalarla soruşturmanın sonucunu etkiledikleri ve bunun kaygı verici olduğu belirtildi.
Benzer olayların daha önceki yıllarda da yaşandığının hatırlatıldığı açıklamada, olayların tekrarlanmasının Türkiye'de yaşanılan korku ve bu korku üzerine bina edilen güvenlik kaygısı noktasında 2004'den bu yana çok da bir şeyin değişmediğinin göstergesi olduğu vurgulandı.
Samsun'da yaşananların Kürt sorununa getirilen güvenlik öncelikli tedbirlerin bir sonucu olarak meydana geldiğinin belirtildiği açıklamada, kolluğun olaylara bu penceren yaklaşmaya başlamasının toplum olarak hepimiz için yaşam hakkının ihlal edilmesi anlamında ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekildi.
AK Parti ve BDP'nin Kürt sorunu konusunda inisiyatif almaya çağrıldığı açıklamada, ölümün sorumluluğunun öncellikle TSK'da olduğu hatırlatılarak şu ifadeler kullanıldı: "Savaşta bile çocukların katledilmesi savaş suçudur ve kabul edilemezdir. Bu gerçekten hareketle 16 yaşında bir çocuğun "PKK'li" zannedilerek katledilmesini kınıyor, Gökhan Çetintaş'a Allah'tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz. Olay ister kasıtla isterse de taksirle olmuş olsun sorumluluğun TSK'de olduğunu hatırlatıyoruz. TSK, bu ve benzeri ölümlerin hesabını vermelidir. Hükümet derhal konuyu araştırmalı ve olayın sorumlularını ortaya çıkarmalıdır."
Açıklamanın tam metni:
TSK "Terörist" Zannedilerek Öldürülen Çocukların Hesabını Vermelidir!
Kürt sorununda oluşturulan gerginlik ve linç ortamı maalesef can aldı. Samsun'un Havza ilçesinde düğünden dönen Gökhan ve ağabeyi Habip Çetintaş, kolluk güçlerince yaylım ateşine tutuldu. PKK'li zannedilerek ateş açılan iki kardeşten 16 yaşındaki Gökhan Çetintaş olay yerinde yaşamını yitirirken, 18 yaşındaki ağabeyi ise yara almadan kurtuldu.
Olayın ardından Samsun Valisi Hüseyin Aksoy ilk açıklamasında iki kardeşin "dur" ihtarına uymadığı ve kuru sıkı silahla ateş açtığı için vurulduğunu söylerken bir süre sonra olayın niteliği ortaya çıkmaya başlayınca ikinci bir açıklama yapmak zorunda kalarak, "İki kardeşin PKK'li sanıldığını, dur ihtarına uymayınca ateş açıldığını" söylemiştir. Vali'nin alelacele açıklamasına İçişleri Bakanlığının acele açıklaması eklenmiş ve Bakanlığın açıklamasında olaya çatışma süsü verilmiş ve "dur" ihtarına uyulmadığından dolayı ölüm olayının gerçekleştiği belirtilmiştir.
Kardeşi gözleri önünde öldürülen Habip Çetintaş ise Vali'nin açıklamasının aksine "dur" ihtarı falan duymadıklarını bir anda kurşun yağmuruna tutulduklarını ifade etti. Basında yer alan bilgiye göre Çetintaş olayı şu şekilde özetledi: "…Bir anda silah sesleri duymaya başladık. Sonrasını hatırlamıyorum. Bende de kuru sıkı tabanca vardı. Askerlerin ateşi üzerine bir el ateş açtım. 'Dur' ihtarı olmadı. Çatışma esnasında kardeşimin yere yatması için tekme vurup, kendimi aşağı demir yoluna yuvarladım. Bize kimse 'dur' ihtarında bulunmadı."
Olay henüz sıcaklığını koruyorken ve üstelik de soru işaretleri ile dolu iken Vali ve İçişleri Bakanlığının olayın tanığının açıklamasını beklemeden açıklama yapmaları ve olayı "terör" ve "dur" ihtarına uymamaya bağlamaları soruşturmayı etkilemeye yönelik bir adım olmuştur.
Yaşananlar daha önce "terörist zannettik" denilerek katledilen Kürt çocukları ve diğer sivil insanları akla getirmektedir. Aynı "zan" Mardin, Hatay ve Gümüşhane'de de yaşanmıştı. 2005 yılında Mardin Kızıltepe'de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası, evinin önünde pusu kuran kolluk tarafından "terörist" zannedilerek katledilmişlerdi. Gümüşhane'nin Şiran ilçesine bağlı Elmaçukuru Köyü kırsalında ise, "terörist" denilerek ateş açılması sonucu Kenan Çubukçu (34) ve Olcayhan Bayrak (17) ölmüşlerdi. Yine 2010 yılında Hatay'ın Çardak Yaylası Şekerderesi bölgesinde kekik toplayan 66 yaşındaki Mustafa Fil ile 63 yaşındaki Ali Dalmış, PKK'li zanedilerek açılan ateş sonucu yaşamlarını yitirmişlerdi.
Benzer olayların tekrarlanması Türkiye'de yaşanılan korku ve bu korku üzerine bina edilen güvenlik kaygısı noktasında 2004'den bu yana çok da bir şeyin değişmediğini göstermektedir. Olayların tekrarlanmasına neden olan diğer önemli bir faktör de olaylar hakkında etkin ve kapsamlı bir soruşturmanın yürütülememesi ve ölümlere sebebiyet verenlerin cezalandırılamamasıdır.
Velev ki zannedildiği gibi karşılaşılan insanlar "terörist" ya da PKK'li bile olsa yapılması gereken bu değildir. Suç bile işleseler hiçbir kolluk görevlisinin görevi ceza vermek-yargısız infaz yapmak olmamalıdır. Bu olay en ufak bir hareketlilikte dahi korku ve panikle hareket etmenin sonucu olarak rastgele sağa sola ateş edildiğini ve şüphelenilen yerin orada canlı yaşayıp yaşamadığına bakılmaksızın tarandığını gözler önüne sermektedir.
Samsun'da yaşananların Kürt sorununa getirilen güvenlik öncelikli tedbirlerin bir sonucu olarak meydana geldiği görülmektedir. Kolluğun olaylara bu penceren yaklaşmaya başlaması toplum olarak hepimiz için yaşam hakkının ihlal edilmesi anlamında ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Son Silvan olayının ardından AK Parti, CHP ve MHP'li yöneticilerden gelen ve Kürt sorununu tekrar "terör" ve "asayiş"e indirgeyen açıklamalarla, PKK'lilerin giderek sertleştirdikleri savaş söylemini ibretle izlemekteyiz. Medyanın da bu koronun sözcülüğünü yapması toplumda kör milliyetçiliğin yaygınlaşmasına ve linç kültürünün gelişmesine neden olmaktadır. Bu noktada özellikle AK Parti ve BDP'yi aklıselime; Kürt sorununun barışçıl çözümü noktasında inisiyatif almaya çağırıyoruz.
Savaşta bile çocukların katledilmesi savaş suçudur ve kabul edilemezdir. Bu gerçekten hareketle 16 yaşında bir çocuğun "PKK'li" zannedilerek katledilmesini kınıyor, Gökhan Çetintaş'a Allah'tan rahmet, ailesine sabır diliyoruz. Olay ister kasıtla isterse de taksirle olmuş olsun sorumluluğun TSK'de olduğunu hatırlatıyoruz. TSK, bu ve benzeri ölümlerin hesabını vermelidir. Hükümet derhal konuyu araştırmalı ve olayın sorumlularını ortaya çıkarmalıdır. 21.07.2011
Serdar Bülent Yılmaz
Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı