Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı yeni "Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik" ile sürdürülen başörtüsü yasağının tahkim edilmesi protesto edildi.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi’nin, Ofis AZC Plaza önünde gerçekleştirdiği eylemde, “Yasakçı Kıyafet Yönetmeliği Geri Çekilsin! Başörtüsüne Şartsız Her Yerde Özgürlük!” pankartı açılırken “Li hember HUKMÊ XWEDA Rêznameya we BETALE!” (Allah’ın Hükmü Karşısında Yönetmeliğiniz Hükümsüzdür!); “Başörtüsünü Sorun Gören Zihniyet Sorunludur”; “Yeni Yönetmelik: Köhnemiş Yasak!”; “12 Eylül’ün Yasakçı Ruhu Yeni Yönetmelikte Yaşatılıyor”; “Yasaklı Açılıma Hayır!” yazılı dövizler taşındı.
Eylemde basın açıklamasını topluluk adına Songül Çaçan okurken, Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı Serdar Bülent Yılmaz da kısa bir konuşma yaptı.
DİNDARLARI OYALAMAYI, OY DEPOSU OLARAK GÖRMEYİ BIRAKIN!
Sistem tarafından İslami kimliğe on yıllardır çeşitli zulüm ve baskıların yapıldığını kaydeden Yılmaz, okullarda sürdürülen başörtüsü yasağının da bu zulümlerden biri olduğunu belirtti. Diğer birçok zulüm politikaları gibi başörtüsü yasağını da yıllarca protesto ettiklerini belirten Yılmaz, “Biz, AK Parti hükümeti dönemi de dâhil meydanlarda onlarca eylem yaptık. Başörtüsü yasağının kaldırılmasını talep ettik ve hükümetin oyalamalarını protesto ettik. Bugün de burada 12 Eylül darbecilerinin getirdiği bir zulüm yasağını yeni düzenlemelerle sürdürmeye çalışan hükümeti protesto ediyoruz. Hükümet, cuntanın yasakçı yönetmeliğini sahiplenme onursuzluğunu terk etmelidir.” şeklinde konuştu.
Hükümetin başörtüsü yasağının olduğu yönetmeliğe ‘utanmadan, sıkılmadan’ özgürlükçü dediğini kaydeden Yılmaz, “Başörtüsü yasağının olduğu bir yönetmelik nasıl özgürlükçü olabilir?” diye sordu. AK Parti’nin laikliği benimsediğini belirten Yılmaz, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“AK Parti dindar kesimleri oyalamayı bırakmalıdır. Hükümetin dindar kesimleri oy deposu olarak görmesini protesto ediyoruz. Yönetmelikteki yasak, ucube bir anlayışın ürünüdür. Bu mudur ustalık dönemi?”
“Hukmê Rebbê me Li Ser Hukmê We ye!” (Rabbimizin Hükmü Sizin Hükmünüzün Üstündedir!)
Yoğun bir katılımın gözlendiği eylemde sık sık tekbirler getirilirken, “Hukmê Rebbê me Li Ser Hukmê We ye!” (Rabbimizin Hükmü Sizin Hükmünüzün Üstündedir!); “Uyan, Diren, Özgürleş!”; “Berxwedan Jiyane, Jiyan Îslam e!” (Direniş Hayattır, Hayat İslam!); “Direne Direne Kazanacağız!”; “Bijî Berxwedana Îslamî!” (Yaşasın İslami Direniş!); “Yaşasın Başörtü Direnişimiz!”; “Üzülme, Gevşeme; Allah Bizimle!”; “Zulme Karşı Direneceğiz!” sloganları atıldı.
Açıklama metni:
12 EYLÜL’ÜN YASAKÇI RUHU YENİ YÖNETMELİKTE YAŞATILIYOR!
AK Parti hükümeti uzun zamandır başta 12 Eylül darbesi olmak üzere tüm darbelerle hesaplaşma iddiasında. Ancak bu iddianın samimiyeti öncelikle ve en doğru şekilde ancak cuntacıların başlattığı başörtüsü yasağı ile mücadelede test edilebilir. Bu açıdan baktığımızda hükümet hesaplaşma iddiasına rağmen 12 Eylül’ün en canlı tezahürü olan başörtüsü yasağını yaşamın birçok alanında sürdürüyor. Başta kamu çalışanları, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğretim görevliliği ve asistanlıklar olmak üzere geniş bir alanda bu yasak sürüyor. Hükümet on yıldır, üniversitelerde ve İmam Hatip Liseleri dışında yasağı hep sürdürdü. AK Parti kendinden görüp umut bağladığı dindar halkın beklentilerini, bu yönüyle hep istismar etti ve bir seçimden diğerine erteleyip durdu.
Yıllardır süregelen başörtüsü yasağının AK Parti hükümeti tarafından ortadan kaldırılacağı inancı, önce yasağın muhayyel bir yeni anayasaya havale edilmesi ve ardından da yayınlanan kılık kıyafet yönetmeliğinde yasağın tahkim edilmesi ile yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Bu bağlamda, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, iki gün önce yayınladığı ve gelecek eğitim öğretim yılından itibaren yürürlüğe girecek olan kılık kıyafet yönetmeliği ile ilk, orta ve liselerdeki başörtüsü yasağını sürdürme kararı aldı. Her ne kadar askeri mantıkla oluşturulmuş tek tip elbise uygulamasının ortadan kaldırılması olumlu bir gelişme olsa da, sırf bundan dolayı yönetmeliğin “kılık kıyafet özgürlüğü” getirdiği iddiası, saçma sapan ve tutarsız bir iddiadır.
Bu yönetmelik birçok açıdan yanlışları barındırmaktadır. Birincisi ve öncelikle; bu yönetmelik 12 Eylül artığı olan yasağı devam ettirmektedir. Bu yönüyle yönetmelik, 12 Eylül’ün yasakçı zihniyetinin pörsümüş damarlarına taze kan pompalamıştır.
İkincisi; İmam Hatip Lisesi ve seçmeli Kur’an derslerinde baş örtülebileceği ama diğer okullarda ve derslerde okula “başı açık” gidileceği şeklinde bir ayrım yapılması imam hatip öğrencilerinin bir çeşit ruhban, diğer okul öğrencilerinin ise laik kabul edildiğini gösteriyor. Bu yaklaşım saçma olmanın yanında her iki kesime de haksızlıktır! Ne İHL öğrencileri rahibe ne de diğer okul öğrencileri laiktir.
Hükümet, yönetmelikteki bu ayrımın mantığını ve yasağın niçin sürdürüldüğünün gerekçesini açıklamak zorundadır. Hükümete ve özellikle de Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e soruyoruz:
· İHL ve seçmeli Kur’an dersine tanınan başörtüsü özgürlüğüne karşın diğer okullardaki yasağın mantığı nedir?
· Hangi gerekçe ile başörtüsü yasağı sürdürülmektedir?
· Bu yasak bu şekilde ilelebet sürecek midir yoksa milyonlarca mağdur üretildikten sonra ileriki bir zamanda yasak kaldırılacak mıdır? Eğer bu yasağı kaldırmayacaksanız bunu açık açık topluma ifade etmeniz gerekmez mi? Toplumu oyalamaya ve oylarını sömürmeye hakkınız var mı?
· Hükümet, çocuğunu İHL dışındaki liselerde okutmak isteyen dindar ailelere ne önermektedir? Herkesin İHL’ne göndermesini mi başlarını açmasını mı?
· Bir yandan darbecilerle hesaplaşılırken, cezaevleri ve mahkeme salonları darbeci paşalarla doldurulurken, diğer yandan darbecilerin koyduğu bu yasağı sürdürmenin izahı nedir?
· Ömer Dinçer, “Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz ne yaptığımızın farkındayız, eğer başörtüsünü serbest bırakma niyetimiz olsaydı bütünüyle bu yönetmelikte onu serbest hale getirirdik. Yaptığımız uygulama aslında eğitimin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan bir uygulamadır.” demektedir. Doğrusu merak ediyoruz, başörtüsü yasağı “eğitimin ihtiyaçları” ile nasıl ve neden ters düşmektedir? Başörtüsü eğitimin önünde nasıl bir sorundur? Bu yasağı kaldırmanızın önünde ne tür engeller vardır?
Bizler, halkın alınan kararların gerekçesini ve mantığını bilmeye hakkı olduğunu düşünüyor ve sorularımıza cevap bekliyoruz.
Şayet darbe süreci yaşıyor olsa idik, bu yaklaşımı anlayabilir, konjonktüre, baskıya, ürkekliğe yorabilirdik. Ama darbecilerin mahkeme salonlarını ve cezaevlerini doldurduğu şu dönemde bu yasakçı anlayışı bu gerekçelerle açıklamak mümkün mü?
Bakanın deyimiyle bu “bilinçli” yasak öyle anlaşılıyor ki hem laik kesime karşı yaranmacı bir mantığın hem de giderek hükümetin yükselen laiklik hassasiyetinin ürünüdür. Eğer hükümet devletin laiklik hassasiyetlerini benimsiyorsa bunu halka ve kendisine oy veren milyonlarca dindara açık açık söylemelidir.
Buradan şu hususu da hatırlatmak istiyoruz: AK Parti kadroları da gayet iyi biliyor ki; hayatı dini ve seküler diye bölen, dinin bir kısmını hayatın bir kısmından dışlayan anlayış şirk anlayışıdır. Allahın açık emrini yasaklamak bir çeşit ilahlık iddiasıdır. Bu azgın yasağın dayandığı mantık da tam olarak bu mantıktır. Bu yasağı sürdüren mantığın ise bundan ne kadar uzak olabileceğini, başta başbakan ve milli eğitim bakanı olmak üzere AK Parti kadrolarının yorumuna bırakıyoruz.
Bizler, hangi gerekçeyle yapılıyor olursa olsun bu yasağı, İslam düşmanı darbeci geleneğin devamı olarak görüyor ve şiddetle kınıyoruz. Bu yasağı Kemalizm’e bağlılık gösterisi olarak görüyor ve reddediyoruz. Hayatın her alanında başörtüsü serbest bırakılmalıdır. İnancımıza vurulan hiçbir prangayı, kim tarafından vurulursa vurulsun kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Başörtüsü hayatın her alanında şartsız ve sınırsız serbest oluncaya kadar mücadelemiz sürecektir. Hükümeti bir an önce bu vahim hatadan geri dönmesi, bu saçmalığa bir son vermesi ve İslam’ın şiarlarına el uzatmaması konusunda açık ve net bir şekilde uyarıyoruz.
Özgür-Der Diyarbakır Şubesi