Özgür-Der Selahaddin-i Eyyubi Konferans Salonunda gerçekleştirilen panelde, “İslami Hareketin Vasıfları Ve Toplumsal Fıkhı” masaya yatırıldı. Hamza Türkmen ve Beşir Eryarsoy’un konuşmacı olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü ise, Serdar Bülent Yılmaz yaptı.
Panel, Nurullah Canpolat'ın Kur'an-ı Kerim tilaveti ve mealinin Eta Pektaş tarafından okunmasıyla başladı.
Panelde genel olarak, İslami hareketin ve temel vasıflarının ne olduğu, neyi hedeflediği, İslami hareket tecrübeleri ve toplumsal fıkhı üzerinde duruldu.
İdeolojik olarak tek kutuplu dünyada yaşıyoruz
Abdulhakim Beyazyüz’in taziyesi dolayısıyla katılamadığı panelin moderatörlüğünü Serdar Bülent yaptı. Panelin amacı hakkında verdiği kısa bilgi ile başlanılan programda, Yılmaz, ideolojik olarak tek kutuplu dünya gerçeğine dikkat çekerek, buna karşı durabilecek ve umutları karşılayabilecek İslami bir hareketin olup olmadığına cevap arayacaklarını kaydetti.
Konuşmasında Yılmaz özetle şöyle konuştu: “Bugün küresel bir sistemin bütün dünyayı tek bir ideolojiyle yönettiği bir dönemde yaşıyoruz. Küresel güçlerin nerdeyse tamamı liberal kapitalist ekonomik sistemin parçası haline geldiler. Sosyalizmin çöküşüyle birlikte küresel kapitalizm rakipsiz kaldı. Küresel kapitalizme karşı sadece islamın-İslami hareketlerin bir umut olabileceğini söyleyebiliriz. Mevcut kapitalist sisteme itiraz etme bakımından da, uzlaşmaz ayrılık taşıyan düşünsel kodları bakımından da insan potansiyeli bakımından da İslam ve ona dayalı İslami hareket, dünyanın tek umut adresi olmak durumunda. Fakat İslam dünyasının ve mazlum halkların itiraz etme duyarlılığına cevap verebilecek bir İslami hareket var mı? Veya İslami hareket buna cevap verebilecek durumda mı? Bu açıdan İslami hareketin bu duyarlılığa cevap verebilecek düzeyde kendini yenilemesi, sorgulaması ve yeniden kurması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda bugün İslami hareketin vasıfları ve toplumsal fıkhı konusunu işleyeceğiz…”
İslami hareket inkılâpçı bir harekettir
Ardından ilk panelist olarak ilk sözü Beşir Eryarsoy aldı. Diğer dinlerin aksine İslamın kâmil bir din olduğu gerçeğine işaret çeken Eryarsoy, “İslam kelimenin tam manasıyla kâmil bir dindir. Kamil din olma özelliği onun inancının insanı rahatlatan, aklının rahatlıkla kabul edebileceği bir muhtevada olmasından ileri gelmiyor. Yine inancındaki temel değerlerin kıyamette kadar değişmeyecek, sarsılmayacak, bozulmayacak özellikte olmasından ileri gelmiyor. Onun aynı zamanda kemali ihtiva ettiği hayat sistemi, inancın yanında; beşerin hayatını gerek bireysel, gerek aile düzeyinde, gerek toplumlararası ve toplum düzeyinde; siyasi, ekonomik, ahlaki ve itikadi manayla birlikte tüm alanlarda kapsayıcı bir mesaj olmasından dolayıdır. Bunların hepsini fevkalade mükemmel bir ahenk, eksiksiz ve gediksiz bir şekilde ihtiva etmesinden ileri geliyor. İslami hareketin de bunları yapabilecek kapasitede olması icap ediyor. Dolayısıyla bir hareket bu çapta İslami yansıtamıyorsa, yansıtamadığı kadar ‘İslami hareket olmaktan çıkar’ demiyorum. Ama yansıtamadığı kadar eksikleri olur diyorum. Eksik olduğu kadar da kendisini tamamlaması gereken bir harekettir İslami hareket.”şeklinde konuştu.
İslam dünyasının içinde bulunduğu içler acısı durum üzerinde duran Eryarsoy, Müslümanlar olarak bu duruma üzülecek-ağlayacak kadar vaktimizin olmaması gerektiğine vurgu yaptı. Dinlenmelerimizin bile bir sonraki adımımızın daha verimli geçmesini hedeflemesi gerektiğinin altını çizdi.
Eryarsoy sözlerini şöyle sürdürdü: “İslami hareketi iyice fıkhetmek-toplumsal vakamızı iyi kavramak durumundayız. Sonrasında ise islama ters olan taraflarını tespit ederek değiştirmek noktasında dur durak bilmeden çalışmalıyız. Niçin? Çünkü İslam bir inkılâp hareketidir. Bu inkılâp hareketi, hayatı değiştirme hareketidir. Bütün şeriatlar hayatı başından sonuna kadar değiştirmek için gelmişlerdir. Bu manada ilahi mesajlar kadar, gerçek manada inkılabı bir hareket yoktur. İnkılâp, insanın akidesini, insanın hayatını değiştirme eylemidir. İslam da esasen bunun için gelmiştir. 14 asır önce İslam putperestlik akidesini değiştirmek üzere geldi. Ve bunu gerçekleştirdi. Bu asırda da İslam özü itibariyle aynı olan ve sadece şekli olarak değişen putperestliği değiştirmeyi hedeflemektedir.”
İslam yaşayan bir fıkıhtır
İkinci panelist olarak söz alan Hamza Türkmen ise, tarihi süreç içerisinde istişare-şura ve nimetin yitirilmesi sonucu çözülmelerin başgösterdiğini bunun sonucu olarak tevhit ve adalet günlerinin öksüzleri durumuna düşüldüğünü söyleyerek konuşmasına başladı.
Yapılması gerekli olmasına rağmen yapılmayanlar üzerinden özeleştiride bulunan Türkmen, "bize verilen en büyük nimet vahiy nimetidir. Biz Kur'an-da zandan kaçınmayı ve ilmel-yakîn ile iman etmeyi öğrendik. Elimizi vahiyden çekince beş duyu ile yetinmeye başladık. Kitap merkezli olmalıydık. İtikadi-gaybi konulardaki ölçümüzü Rabbimizin Kur'an-da bildirdiği temel kıstaslara göre oluşturmak durumundaydık. Sünnet anlayışımızda, fıkıh anlayışımızda, kelam anlayışımızda bu dirayeti süreç içerisinde zaafa uğrattık. Kur'an ahlakı, merhameti ve şahitliği getirmeliydi. Bu konularda ümmet arasında nimetten uzaklaştıkça merhamet boyutu da, şahitlik boyutu da zayıflamaya başladı. Müslümanlar işlerini ehil olanlarına vermek durumundaydı ve emir sahiplerine ihtiva etmek durumundaydı. İstişareye ehil olan ululemrlere-şura heyetlerine yönelmeliydik. Örnek olacak insanlarla birlikte iş üretebilmeliydik. Rızıklanmamızın yanında bu vasıfların hepsi nimetti. Bunları yitirdik. Bu zaafları aşmak için ıslah hareketleri öne çıktı…" şeklinde konuştu.
"İslami hareketler bizim için ümmeti yeniden diriltmenin öncüsünü ifade eden bir ümit olmalıdır." diyen Türkmen, İslami hareket nedir? Dediğimizde hayırlarda yarışan, iyiliği emr edip kötülükten nehyeden; sürekli vahyi ölçüleri gözeten, Muhammedi sünneti-muhkem olanı -mütevatir olanı en başta ayakta tutan; bir şüheda grubu, vasat bir ümmet, hakikatın şühedası olarak İslami hareketin anlaşılması gerektiğini belirtti. İlaveten, Türkmen, yaşayan şehitler hareketi olarak nitelendirdiği İslami hareketin sahip olması gerektiği vasıfları şu şekilde sıraladı:
Önellikli hedef yeniden belirlenmeli…
Tutarlı-sahih bir programı olmalı... Mutlaka bir ıslah hedefi; sapan, bozulan insanlarımızı tekrar asla döndürecek bir ıslah projesi olmalıdır.
Bir dönüştürme fikri peşinde olmalı; buna inkılâp diyoruz…
Bu inkılâbı gerçekleştirecek-toplumu dönüştürecek öncü kadro ve öncü bir modeli olmalı…
İstişareye ehil insanlar yetiştirmeyi hedeflemeli ve çok seslilik öncelenmeli…
Yerellikle evrensellik dengesi iyi gözetilmeli…
İktidar hedeflenmemeli; alttan-aşağıdan gelen dalga üretilmeli…
Panel soru cevap bölümüyle sona erdi.