Özgür-Der Selahattin Eyyubi Konferans Salonunda gerçekleştirilen konferanslar dizisinin üçüncüsünde Hasan Tanrıverdi, "İslam'da İnsan Hakları" konulu bir sunum yaptı.
Eta Pektaş'ın konuşmacının hayatı hakkında verdiği kısa bilgi ile başlayan konferans, Nurullah Canpolat'ın okuduğu Kur'an'ı Kerimin okunmasıyla sürdü.
Programda, insanın ne olduğu, nasıl yaratıldığı, yeryüzündeki konumunun ve Kur'an ve sünnete göre temel haklarının ne olduğu üzerinde duruldu.
İnsan en değerli varlıktır
İnsanın ne olduğu, nasıl yaratıldığı ve diğer varlıklarla ilişkilerinin nasıl olduğu üzerinde durarak konuşmasına başlayan Hasan Tanrıverdi, İslam'a göre insanın haklarının ne olduğunun anlaşılması için insanın yaratılışı üzerinde durulması gerektiğini söyledi. Tanrıverdi, "İslam'a göre insanın haklarının ne olduğunu anlamak için yaratılışına bakmak gerekiyor. İnsandan önce âlem yaratıldı. Kur'an'a göre insan en güzel bir şekilde yaratılmıştır. Öyle ki, insan yaratıldı, ins ve cin topluluklarından kendisine itaat etmeleri emredildi. Demek ki, insan meleklerden bile üstün yaratılmıştır. Kur'an'a göre diğer varlıklar zaten insanın emrindeydi. Yer, gök ve içerisindekiler insanın hizmetine verilmiştir. Bütün bunlar bize insanın yaratılanlar içerisinde özel bir yerinin olduğunu gösteriyor. Yine Allah, insanı anlatırken ona 'kendi ruhundan üflediğini' kaydediyor. Konumuz insan hakları. Bir varlık ne kadar değerli ise hakları da o oranda çok olur. İslam'a göre insanın ne kadar değerli olduğunu görelim ki haklarının ne olduğu daha iyi anlaşılsın…"şeklinde konuştu.
İnsan'ın en temel hakkı yaşam hakkıdır
Böylesine değerli olan insanın en temel hakkının yaşam hakkı olduğunun altını çizen Tanrıverdi, "İslam insanı çok değerli gördüğü için onun yaşam hakkına da büyük önem vermiştir. Yüce Rabbimiz, 'Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.' Yine 'Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir.' Diye buyurmuştur. Ayetlerden birinde dünyaya diğerinde ise ahirete yönelik bir ceza vardır. Birinde bütün insanlar, diğerinde ise mümin insan ele alınmıştır. Burada 'haksız yere' bir insanı öldürenin bütün insanları öldürdüğünün vurgulanması çok önemlidir. Peygamber efendimiz Müslüman'ı tarif ederken 'müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kişidir' demiştir. Mümini tarif ederken ise 'İnsanların canları ve malları konusunda emin oldukları kişidir' demiştir. Burada da insanın haklarını koruma konusunda bir ayırım yoktur. İnsan, insan olması hasebiyle değerlidir. İnsan, şerefli bir mahlûktur. Bu bütün insanlar için geçerlidir. Bir cenazeyi bir yerde görürsek, onu kaldırmak bütün Müslümanlara farzdır. Bu cenaze gayri müslim bile olsa onu leş gibi oraya bırakamayız. Dolayısıyla yaşam hakkı sadece Müslümanlar için tek değil bütün insanlar için vardır…"dedi.
İlk Yaşam Hakkı İhlali ve İnsanın Hak Arayışı
İnsanın hak arayışı üzerinde de duran Tanrıverdi, yaşam hakkı ihlalinin Kabil'in Habil'i katletmesi ile başladığını, "kesinlikle" öldüreceğini söyleyen Kabil'e karşılık Habil'in verdiği cevap ve ortaya koyduğu duruşun kendileri için ölçü olamayacağını; Hz. Muhammed ve ashabının hayatı ve uygulamalarından örneklerle ortaya koydu. Bir sahabenin Peygamber'e (s) "Bir adam haneme tecavüz ederse ne yapmam gerekir?" diye sorduğunu; Peygamber'in (s) diren dediğini; Hz. Peygamber'in hanene tecavüz eden adamı öldürmesi durumunda adamın cehenneme gideceğini; kendisinin saldırıya uğrayıp ölmesi durumunda ise şehit olacağını söylediğini; bu örnekte, hakkı gasp edilen insanın ne yapacağıyla ilgili ipuçları bulunduğunu kaydetti.
Tanrıverdi, hem Hz. Peygamber'in ve hem de Hz. Ömer'in hayatından verdiği örneklerle ayırım yapılmadan ve kimliği sorulmadan insanın hakkının korunduğunu ortaya koydu.
Nesep ve soy ölçü değildir
Nesep ve soyun üstünlük aracı olamayacağını dile getiren Tanrıverdi, "Nesep ve soy ölçü değildir ancak vardır. 'Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır.' Ayetinin muhatabı bütün insanlardır. Nesep ve soy ölçü değildir diye bütün insanları bir millet mi yapalım. Hayır; farklılıkları Allah yaratmıştır. Ayet, uluslar arası hukuka işaret etmektedir. Birbirinizi tanıyasınız denmektedir. 'Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir.' Allah, farklılıkları ben yaratmışım diye buyuruyor… İhtilaf benim ayetimdir diyor. İhtilafı kendine mal ediyor. Gece ve gündüz nasıl farklı ise renkleriniz ve dilleriniz farklıdır diyor. Dolayısıyla kalkıp da bütün renkleri ve dilleri tek yapmanın ne anlamı var… "dedi.
Bir insana kötülük olarak kibir yeter
İnsanın ve kavimlerin kibirlenmesinin de hak ihlali olduğunu belirten Tanrıverdi, "Dinimiz hep kibirden bahseder. Kibrin özünde insan hakkı ihlali var. Güzel giyinmek kibir değildir. Peygamber'e (s) 'kibir nedir?' diye sorulur. Hz. Muhammed, 'Hakkı kabul etmemek ve kendini üstün görmektir' diye cevap vermiştir. 'Bir insan eğer kardeşini hakir görüyorsa kötülük olarak bu ona yeter' demiştir. Kibir kendini beğenmenin yanı sıra başkasından da kendini büyük ve üstün görmek veya öyle taslamaktır. Aynı şey kavimler ve topluluklar için de söz konusudur. Kur'an 'bir kavim başka bir kavimle alay etmesin' demiştir. Bu açıkça zulüm olarak kabul edilmiş… "şeklinde konuştu.