Özgür-Der Selahaddin-i Eyyubi Konferans Salonunda gerçekleştirilen panelde, "Toplumsal Islahta Sorumluluğumuz" masaya yatırıldı. Ramazan Çelikal ve Fırat Toprak'ın konuşmacı olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü ise Tuncay Yerlikaya yaptı.
Panel, Nurullah Canpolat'ın Kur'an-ı Kerim tilaveti ve mealinin Recep Doğru tarafından okunmasıyla başladı.
Panelde genel olarak, ıslahın ne olduğu, Kur'an-da hangi anlamlarda kullanıldığı, ıslah sorumluluğunun ne olduğu, nerede ve nasıl başladığı ile neyi hedeflediği sorularına yanıt arandı.
İfsat edilen toplumu ıslah etme sorumluğumuz var
Tuncay Yerlikaya'nın panelin amacı hakkında verdiği kısa bilgi ile başlanılan programda, Yerlikaya, sistemin öğütüm araçlarından birinde öğretmenlik yaptığına dikkat çekerek, bizzat tanık olduğunu belirttiği eğitimdeki ifsada vurgu yaparak konuşmasına başladı. Yerlikaya, bu tespitinin toplumun kendisi için de geçerli olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Maalesef eğitim kurumları başta olmak üzere toplumun geneli ifsat edilmiş durumda. Bu durum ağır bir sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. İman etmek salih amel etmeyi de gerektiriyor. İbadetlerimiz salih amel üretmek durumunda. Asr suresi başta olmak üzere birçok surede iman-amel bütünlüğü apaçık ortaya konuluyor. Bizler de iman iddiasında bulunuyorsak Rabbimiz bize bir takım yükümlülükler yüklüyor. Bunların başında da imanımızın gereği olarak salih ameller üretmek; bir başka ifadeyle ıslah etmektir. Bu bağlamda altını çizmek istediğim hususlardan biri de, içinde bulunduğumuz toplumu iyi tanımamızın zorunluluğudur. Toplumu iyi tanımalıyız ki; onu ıslah edip olumlu anlamda değişim ve dönüşümüne vesile olabilelim..."
Tarih boyunca tüm peygamberlerde ıslah çabasının görüldüğünü, Hz. Muhammed'in ardından bu sorumluluğun bizim üzerimize yüklendiğini kaydeden Yerlikaya, Hz. Salih örneğinden hareketle ıslah sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumunda fitneye bulaşan kişileri tek kapsamayan azap konusunda uyarılarda bulundu.
Ekini ve nesli ifsat edenlere karşı toplumsal ıslah mücadelesi
Ardından ilk panelist olarak sözü Fırat Toprak aldı. Van depremi sırasında gösterilen duyarlılığa teşekkür ederek konuşmasına başlayan Toprak, Vanlıların imtihanlarının sürdüğüne dikkat çekerek, duyarlılığın sürmesi çağrısında bulundu.
Birbirlerinin zıddı olarak karşımıza çıkan ıslah ve ifsad kavramlarının da İslami dünya görüşümüzü şekillendiren asal kavramlarımızdan olduklarını dile getiren Toprak, tarihin şirke karşı tevhid, zulme karşı adalet mücadelesi olarak okunabilineceği gibi ekini ve nesli ifsad edenlere karşı toplumsal bir ıslah mücadelesi olarak ta özetlenebileceğini kaydetti.
Islahın anlamı ve Kur'an-daki kullanımı üzerinde duran Toprak şöyle konuştu: "İyi ve yararlı olma' anlamındaki salâh kökünden masdar olan ıslâh genel olarak 'düzeltmek, daha iyi hale getirmek' manasında kullanılır. Kelime kökeninin anlam alanını yararlı-münasip-iyi olan belirlemektedir. Islah, Kur'ân-ı Kerim'de isim ve fiil kalıplarıyla geçtiği kırk ayette 'kendisini veya insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmek; barışmak, barıştırmak' anlamında kullanılmıştır. Yine Kur'an-a göre ıslah ifsadın, muslih de müfsidin karşıtıdır. Nisa 114'ün 'Onların gizli fısıldanmaları/toplanmalarında hayır yoktur. Ancak sadaka ve marufu emretmeleri veya insanların arasını bulmaları müstesna.' ayetinin tefsirinde Elmalılı ayette geçen üç kelimenin (sadaka, maruf ve ıslah-ı beyn) bütün hayırlı işleri içerdiğini söyler. Sadakanın maddi, marufun manevi iyilikleri, ıslah-ı beynen nasın ise zararların defini işaret ettiğini hikmetle açıklamıştır."
"Gücümüz yettiği kadar ıslaha çalışmalıyız"
Islah sorumluluğunun nebevi karakterinin en bariz şekilde Hz. Şuayb'ın dilinde ifadesini bulduğunu dile getiren Toprak, Hud 88'deki "Maksadım sadece gücümün yettiği kadar ıslaha çalışmaktır." Ayetinde veciz bir ifade ile ıslah çabasının temel bir maksat olarak vurgulanırken bu çabanın takat ile de sınırlandırıldığına işaret etti.
Afgani/Abduh çizgisinin vücut bulan ıslah çabası zincirinin son halkası olarak adlandırıldığına dikkat çeken Toprak, ıslaha nereden başlanacağı sorusuna ise şu şekilde yanıt aradı: "İnsan, aile, cemaat ve topluma dönük ıslah çabası düşünce, itikat, ibadet ve ahlak boyutlarını ihtiva etmelidir. Bu bir yönüyle kişinin kendini gerçekleştirmesi şeklinde şahsa bakan yüzü ifade etmekte iken bir yönüyle de en küçük sosyal birim olan ailenin sağlam kılınmasını ifade etmektedir. Yine sahih birliktelik bilinci anlamında cemaat'e bakan bir yönü olduğu gibi genel toplumun salahına bakan bir yönü de vardır."
Toplumsal ıslahta perspektif sorunu
İkinci panelist olarak söz alan Ramazan Çelikal ise, konuşmasında genel olarak toplumsal ıslahta perspektif sorunu ve mevcut yaklaşımları değerlendirdi.
Küfrün bir sonucunun ifsad olduğu gibi ıslahın da imanın doğal bir sonucu olduğunu vurgulayan Çelikal, Allah'ın korunmasını istediği beş husus olan mal, can, din, nesil ve aklın korunmasının ıslahın bir sonucu olduğunu söyledi.
Çelikal toplumsal ıslahta perspektif sorunu bağlamında şu tespitlerde bulundu:
-Islah sorumluluğu belli zaman ve şartlara bağlı olmamalı. Duruşumuz her durumda ıslah eden pozisyonda olmalı. Evde, İşyerinde, okulda, pazarda, cezaevinde pozisyonumuz değişmemeli. Maskeler kullanmamalıyız. Evde despot, sohbet halkasında mütevazi, davetçi görüntüsü ayrı, normal yaşantı da ayrı olunarak ıslah sorumluluğu yerine getirilmiş olmaz.
-Islah gönülleri fethetmekle olur. Sadece toprakları fethetmenin sonucu hiçbir zaman gerçek bir ıslah olmadı.
-İktidarı ele geçirmekle ıslah olmaz. İçten-dışa, kişiden-topluma, toplumdan-yönetime şeklinde olursa ancak o zaman gerçek ıslah olur. Islah süreci; kişi, aile, cemaat ve toplum sıralamasını takip eder.
-Bizler hidayeti taşımakla görevliyiz. Yani bir nevi başkasının yükünü taşıyoruz, hava atmamıza hiç gerek yok. Hz. Peygamber çıkarıldığı Mekke'ye mütevazı olarak girmiştir.
-Hidayet Allah'a mahsustur. Allah (cc) diriden ölüyü-ölüden de diriyi çıkarandır.
"Mustaz'af topluma sırtımızı döndük, lüks semtlere göç ettik"
Müslümanların mevcut durumunu değerlendirerek konuşmasına devam eden Çelikal, "Müslümanlar olarak bu topraklarda iyi sınav verdiğimiz söylenemez. Türkiye'de 150 bin civarında STK var. Bunlardan yarısını İslami olarak kabul edersek (ki yarısından da azdır) bunların muhatap olduğu kesim toplam nüfusun en fazla % 10'una tekabül ediyor. Buna rağmen bölgemizde ulusalcılık virüsünün yayılmasına engel olamadık. Ortaya konan grupsal ve cemaatsel taassublar sonucu ıslah edici görevimizi yerine getiremedik. Ahlaki çöküş alabildiğince artmış durumda, önüne geçemedik. Lüks semtlere göç ettik. Entellektüel saplantı, hayat standartlarının sürekli nefsanîlik yönünde artması, sınıfsal saplantılarımız mazeretleriyle mustaz'af topluma ulaşamadık. Topluma umut olabilecek pratiği ortaya koyamadık. Öncelik belirlemede dünyevi kaygılar merkeze alındı. Müslümanlar, çocuklarının gelecek kaygısına düştüler. İmkânlar çoğaldı ancak ruhlar öldü." dedi.
Ümitsiz olunmaması ve toplum için umut olabilmenin önemi üzerinde de duran Çelikal, "büyük rüyalar görebilmemiz için Müslüman gibi uyumalıyız. Bir nevi abdestli yatmalıyız. Yani: Hayallerimiz oranında hazırlık yapmalıyız." şeklinde konuştu.