Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nin "Alternatif Eğitim Dersleri" kapsamında düzenlediği programların altıncısı dün akşam dernek binasında yapıldı. Programda, Metin Demir "İdari Sistem Olarak Demokrasinin Zaafları" konulu bir seminer sundu.
İki hafta önce "Tarihsel Arka Planı ve İdare Sistemi Olarak Demokrasi"nin konuşulduğu seminerde bu hafta ise, konunun devamı mahiyetinde idare sistemi olarak demokrasinin diğer yönetim şekilleriyle kıyaslaması yapılarak, zaafları irdelendi.
Demokrasi, Mevcut Yönetim Şekillerinin En İyisidir
Tarih boyunca toplumsal hayatın en temel soru ve sorunlarından birinin insanları kimin neyle yöneteceğinin oluşturduğuna dikkat çeken Metin Demir, insanların sahip oldukları anlayışın gereği olarak, inanç ve geleneklerine göre bu sorulara farklı çözümler ve uygulamalarla cevap verdiklerine vurgu yaptı. Bu cevabın kimi zaman totalitarizm, kimi zaman oligarşi, kimi zaman teokrasi, kimi zaman despotizm, kimi zaman monarşi ve kimi zaman da demokraside arandığına işaret eden Demir, bu yönetim şekillerinin karşılaştırmalarını yaparak bunların en iyisinin demokrasi olduğunun şüphe götürmediğini ifade etti.
Demokrasi, Bir Fenomendir
Getirilen çok sayıda tanımın demokrasiyi fenomen kıldığını söyleyen Demir, "Yunan site devletinde görülen uygulamalardan adını alan demokrasinin bugüne kadar düşünsel, fikri ve uygulamalarda çok önemli değişiklere uğramıştır. Geçirdiği bu değişiklikler sebebiyle 300 değişik şekilde tarif edilen fenomen ile karşı karşıyayız." şeklinde konuştu.
İdealleriyle Yaşayan Sistem
Gelinen noktada neredeyse itiraz edilemez ve eleştirilemez bir "değer" olarak gösterilen demokrasinin uygulamalarından çok idealleriyle değerlendirildiğine işaret eden Demir, Fransız devrimiyle tarih sahnesine çıkan "aydın elitlerin", halk iradesi-halkın egemenliği olarak isimlendirdikleri yönetimi hiçbir zaman tam anlamıyla halka devretmediklerini belirti. Demir, süreç içerisinde yönetimi ellerinde bulunduran bürokratik ve siyasi oluşumların adeta yeni bir pozitivizm dinini geliştirip bunu insanlara dayattığını ifade etti.
Demokratik Ülkeler! İnsanlığı Felaketin Eşiğine Getirmiştir
Bugün egemen batı dünyasının gezegeni ve insanlığı bir felaketin eşiğine getirdiğine dikkat çeken Demir, "150–200 yıllık bir süreçten beri dünyaya kendi değerlerini empoze eden bir düşüncenin geldiği nokta, sosyal anlamda; bireyselliğe, ekonomik anlamda; adaletsiz gelir dağılımına, siyasal anlamda; işgal ve katliamlara ve askeri açıdan ise sınırsız silahlanma olarak karşımıza çıkmaktadır." dedi.
Demokratik İşleyiş…
Konuşmasının büyük bölümünü demokrasinin işleyiş tarzı üzerinde yoğunlaştıran Demir bu işleyişi ise eleştirel bir dille şu şekilde özetledi:
1- Karar alma süreçlerine katılım ve temsil: Yarış ve katılımın birbiriyle çatıştığı bir ortamda, kendini ifade etmek isteyecek çok farklı düşünce akımlarının bu yarışçı ve rekabetçi sistemde kendilerine yer bulmaları olanaksız görülmektedir. Tümüyle çok uluslu şirketlerin, dev finans kuruluşlarının ve yerleşik bürokrasinin vereceği kararla kimin yâda kimlerin seçileceği belirlenen bir vakıadır. TC darbe düzeni ve emperyalist ABD'deki iki partili süreç bu yönlendirme ve manipülasyonun iki önemli sonucudur.
2- Çoğunluğun talep ve arzuları: Çoğunluk ifadesi ile halkın yarsı devre dışı bırakılmaktadır. Çoğunluğun diktatörleşmesi bir kişi veya ailenin diktatörleşmesine oranla daha korkunç sonuçlara yol açmaktadır. Çoğunluk sistemi azınlığın temsiline imkân vermemektedir.
3- Siyasi partiler:
a- Çoğunluk sistemi: Seçim bölgesinde en çok oy alan adayın yâda parti listesinin seçimi kazanması. Burada mutlak çoğunluk sistemi vardır. Bu seçim sistemlerinde küçük partilerin temsil edilmesine imkan yoktur. Yani, çoğunluk sistemi azınlığın temsilline imkân vermemektedir.
b- Nisbi temsil sistemi: Partilere aldıkları oy nispetinde sandalye veren bir seçim sistemidir. Bu sistem temsilde adaleti sağlarken birden çok partinin girmesi sebebiyle koalisyon hükümetleri oluşturmak kaçınılmazdır. Bu durum kaosa neden olabilmektedir.
"Halkın Egemenliği Söylemden İbarettir"
Ayrıca, "demokratik sistemlerde yasama yetkisi halk tarafından meclise verilmektedir. Aynı meclis verdiği güvenoyuyla yürütmeye icraatlarda bulunma yetkisi vermektedir. Bu durumda yasama yetkisine sahip kılınan vekiller yetkilerini, halk yerine partiye ve liderine olan bağlılığa göre verebilmektedirler. Aycıca halkın vekilini seçmede hür olmadığı bir ortamda anayasaların kurucu meclis yâda sivil olmayan güçler tarafından hazırlanması söz konusudur." diyen Demir, bütün bu ve benzeri durumların halkın egemenliğinin söylemden ibaret olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.
Seminer, katılımcılardan gelen katkı ve sordukları soruların cevaplanmasıyla son buldu.
Emin Altun / Haksöz-Haber