Diyarbakır Özgür-Der'den Hakkari Açıklaması

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi, Hakkari’de gerçekleştirilen saldırı üzerine bir basın açıklaması yaptı.

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı Av. Serdar Bülent Yılmaz tarafından yazılı olarak yapılan açıklamada, Yüksekova ve Çukurca ilçelerindeki saldırı özelinde son zamanlarda sivillerin de hedef alındığı saldırılara da dikkat çekilerek, mazlum gençlerin kan siyasetinin kirli hesaplarına kurban edildiğine vurgu yapıldı.

Fillerin kavgasında çimenlerin ezildiğine dikkat çekilen açıklamada, "Sürdürülen bu anlamsız çatışmalı sürecin sonucunda taraflardan her gün onlarca "zayıf bırakılmış/mustazaf" insan yaşamını yitirmekte, masum siviller de ağır zararlar görmektedir. Sonuçta o bildik sonuç gerçekleşmekte; fillerin kavgasında çimenler ezilmektedir." denildi.

Sivillerin doğrudan hedef alınmasının sert ifadelerle kınandığı açıklamada, Batman ve Şemdinli'deki olaylarda olduğu gibi karanlıkta kalan hadiselerin de bir an önce aydınlatılması istendi.

Açıklamada Kürt sorununun çözümünün daha fazla kan akıtmakla çözülemeyeceği, Kürt halkının bu duruma razı olmadığı, bundan ülkenin mazlum insanlarının zarar gördüğü, çözümün ise Kürtlerin temel haklarının verilmesinde yattığı ifade edildi.

***

Özgür-Der Diyarbakır Şubesi'nden yapılan açıklamanın tam metni:

Ülkenin Mazlum Halkları Kan Siyasetinin Kirli Hesaplarına Kurban Edilmektedir!

Dün PKK'nin Çukurca'ya saldırmasıyla 24 güvenlik görevlisinin hayatını kaybetmesinin yanı sıra 20'nin üzerinde de PKK'linin yaşamını yitirdiği iddia edilmektedir. Bir gün önce de Norşin'deki mayınlı saldırıda beş polis, ikisi çocuk olmak üzere dört sivil yaşamını yitirmişti. Silvan saldırısıyla başlayan yeni savaş süreci bu güne kadar yüzlerce kişinin hayatına mal olurken, çatışmaların durması için maalesef tarafların hiçbir girişiminin olmaması endişe verici. Bu durum bundan sonra da her gün yeni ölümlerin yaşanacağının göstergesi.

Bölgemizde 27 yıldır kirli bir savaş sürmektedir. Kirli savaşın doğası gereği haklı ile haksız, masum ile suçlu, yanlış ile doğru bir birine karışmakta, olan mazlum halka olmaktadır. Bu sorunun çözümünün daha fazla kan dökmekle gerçekleşmeyeceğini çatışmanın tarafları da bilmektedir, bunun bedelini canlarıyla ödeyen mazlum halklar da. Bu gerçek bilinmesine rağmen maalesef bu kanlı süreç bir takım pragmatist hesaplar ve kirli pazarlıklar nedeniyle sürdürülmektedir. Kürt sorununun çözümü, girilen kanlı süreçle birlikte savaşın ve militarizmin insafına terkedilmiş durumdadır.

Öte yandan, tarafların birbirlerine ağır kayıplar verdirme üzerine kurdukları kan siyaseti, savaşın bir güç gösterisine dönüşmesiyle sonuçlanmakta ve herkes yekdiğerine daha fazla zarar vermenin hesabını yapmaktadır. Sürdürülen bu anlamsız çatışmalı sürecin sonucunda taraflardan her gün onlarca "zayıf bırakılmış/mustazaf" insan yaşamını yitirmekte, masum siviller de ağır zararlar görmektedir. Sonuçta o bildik sonuç gerçekleşmekte; fillerin kavgasında çimenler ezilmektedir.

Hükümet, çözümü PKK ile savaşa endekslemekte, Kürt halkının haklarını PKK ile savaşımın pazarlık konusu yapmaktadır. Böylece, PKK'nin yaptığı her eylemle hükümet çözüm sürecini dondurmaktadır. Sonuç itibariyle atılan ama yasal güvenceye kavuşturulmamış adımların yanında hala hiçbir adımın atılmadığı anadilde eğitim gibi sorunlar sürerken Kürt sorunu bitmiş de sadece PKK sorunu kalmış gibi davranılması ahlaki ve samimi bir tutum değildir.

Buna karşılık PKK de her çözüm kavşağında kanlı eylemlerle çözümsüzlüğü dayatarak aslında amacının Kürtlerin haklarının verilmesi olmadığını başka ideolojik amaçları öne çıkardığını göstermiş oldu. Bölgeyi kirli bir savaşın kanlı arenasına dönüştürmenin gerekçeleri halka açıklanabilmiş değildir.

Handikaplarına rağmen sorunun çözümü için uygun bir toplumsal ve siyasal ortam mevcuttur. Buna rağmen savaşın bir çözüm ve pazarlık unsuru olarak dayatılması ahlaksızca bir tutumdur ve asla kabul edilemez. Bu ülkenin zayıf bırakılmış insanlarının kanlı cephelere sürülmesi bu toplumun mustazaflığını artırmaktan başka bir şey değildir. Sonuç itibariyle dökülen kanın Kürt sorunuyla ilgisi bizce artık tartışmalı bir mevzu haline gelmektedir. Bizce ortada başka hesaplar dönmektedir.

Bu nedenle ne PKK'nin savaş konsepti ne de hükümetin özel ordulu, süper valili yeni güvenlik konseptini asla tasvip etmiyoruz ve süreci tıkayan, toplumun mazlumiyetini artıran ve krizi derinleştiren tavırlar olarak gördüğümüzden reddediyoruz. İki tarafa da eğer Kürt sorununu çözme konusunda samimiler ise bir an önce kanlı süreci durdurma çağrımızı yineliyoruz.

Sivil ölümleri şiddetle kınıyoruz

Çatışmalı sürecin zirve yapmasıyla birlikte sivillerin zarar gördüğü, sivil ölümlerin arttığı görülmektedir. Özellikle şehir merkezlerine taşınan çatışmalar sivil ölümlerini kaçınılmaz kılmaktadır. Batman'da bir kadın ile çocuğunun, Şemdinli'de dört kişinin çatışmaların arasında kalarak hayatlarını kaybetmelerine son olarak Norşin'de mayınlı saldırının sonucunda biri çocuk üç sivilin ölmesi eklendi.

Ayrıca Siirt'te dört kadının, Ankara'da bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıyla üç kişinin, Dersim'de karakola ekmek taşıdığı için Veli Sarısaltık adlı kişinin katledilmesi hadiselerinde olduğu gibi doğrudan sivillerin hedef alındığı saldırılar da yapılmakta.

Sivil ölümleri, maalesef kirli savaşın ürettiği kirli tarafgirlik karşısında hak ettiği tepkiyi görememektedir. Masum insanların katledilmesinin, savaşın normal bir sonucu olarak görülmemesi gerektiği ortadadır. Masumların masuniyeti savaş da dahil her durumda temel bir ilkedir. Ancak, basına yansıyan (ve şayet doğru ise); "bir polisin öldürülmesi için elli sivilin feda edilebileceği" şeklindeki örgüt anlayışı sivil ölümlerin hiçbir şekilde önemsenmediğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle başta PKK olmak üzere masum insanların ölmesine neden olanları açık ve net bir şekilde kınıyoruz. Batman ve Şemdinli'deki olaylarda olduğu gibi karanlıkta kalan hadiselerin bir an önce aydınlatılması gerektiğini de hatırlatıyoruz.

Sonuç itibariyle giderek şiddetlenen çatışmalı süreç devam ettikçe; Kürt ve PKK sorununun çözümü güvenlik konseptine terk edildikçe hem siviller hem de silahlı güçler yaşamını yitirecektir. Oysa ölenler kim olursa olsun bu toprakların mazlum ve mustazaf insanlarıdır. Bu gerçeği görmezden gelenler devlet olsun örgüt olsun yaşanacak ölümlerin ortak sorumlusu olacaktır. Bizler Özgür-Der Diyarbakır Şubesi olarak Kürt sorununun çözümünün daha fazla kan akıtmakla çözülemeyeceğini, Kürt halkının bu duruma razı olmadığını, bundan ülkenin mazlum insanlarının zarar gördüğünü, çözümün ise Kürtlerin temel haklarının verilmesinde yattığını açıkça ifade ediyoruz.

Av. Serdar Bülent Yılmaz
Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı  

Basın Açıklamaları Haberleri

Özgür-Der Diyarbakır'dan Kürtçe trafik uyarılarının silinmesine tepki
"Ahlaksızlığı yaymayı ideoloji haline getiren sapkın akımların tahribatlarını kabul etmiyoruz"
Diyarbakırlı İslami kuruluşlardan Kulp kaymakamına tepki
İran’ın Kürdistan’da sivillere yönelik yaptığı saldırıları kınıyoruz!
Şeyh Said Efendi ve davası onurumuzdur!