Basın Açıklamasının Tam Metni:
12 Eylüllere, 28 Şubatlara, Susurlukçulara, Ergenekonculara ve İşbirlikçilere Tavır Almayanlar, Kudüs'e Sahip Çıkamazlar!
Bugün günlerden Kudüs.
Evet, her Ramazan'ın son cuması Dünya Kudüs Günü olarak, Müslümanlar tarafından kutlanmakta. Bizlere Yüce Rabbimizin mübarek emanetlerinden biri olarak miras kalmış, ancak Müslümanların bünyelerini saran marazların kuşatmaları sonucu, avuçlarının içinden zorbaların uhdesine geçen aydınlığımız, Kudüs.
Özgürlüğün sembolü Kudüs.
60 yılı aşkın bir süredir devam eden sindirme, işkence, işgal, katliam, ambargo, ihlal ve inkâr. İnsanlık lügatine mugayir bu kelimelerle bile zor ifade edilebilecek bir hastalığın adı, emperyalizm ve işbirlikçiliğin urlu meyvesi; İsrail Projesi. İşte Kudüs, bu urlu yapının orta yerinde kurtarılmayı, müdafaa edilmeyi bekleyen insanlığın, onurun ve dayanışmanın sembolü.
Kudüs davası yılda bir kez hatırlanıp geçiştirilebilecek bir konu kesinlikle değildir, olamaz da. Kudüs davası, emperyalist kuşatmalara, işbirlikçilerin her türlü dayatmalarına karşı, ümmet olma zorunluluğunu hissettirerek bilinç ve direniş aşılayan, öğretici bir davadır.
Ancak çoğunlukla Türkiye'de Filistin meselesine, Müslümanların bir toprak ve sınır meselesi olarak bakılmakta. Oysa mesele bir toprak veya sınır probleminden çok daha öte bir soruna işaret etmekte. Filistin sorunu, Siyonistler ile uluslararası emperyalizmin ve onların yerli işbirlikçileri yardımıyla, ortak çıkar ilişkilerinin İslam toplumlarına dayatılmasının adıdır. Bu açıdan aslında Filistin ve Kudüs, ortak bir direniş sembolünü, Müslümanların ortak direniş kültürünü ifade etmekte. Ve hatta insanlığın direnişini. Direniş önderleri işte bu sebepten dolayı; Mescid-i Aksa, Kudüs veya Filistin direnişi düşerse Irak, Afganistan, Çeçenistan ve hatta tüm dünya İslami direnişi düşer demekteler.
Lübnan'da Hizbullah ve Gazze'de Hamas, İsrail çetesine büyük acılar yaşattıkları darbeler indirerek direnişin öncülüğünü yaptılar. Tüm dünya Müslümanları için umut ve direniş kaynağı oldular. Ancak direniş sorumluluğu yalnızca onlara ait değil. Yalnızca onlar sorumlu değil ümmetin kanayan yarası Filistin'den.
İsrail ise hala yerinde durmakta; emperyalizmin kendisine verdiği ve kendi işgal politikasının da öngördüğü gibi İslami hareketlere karşı azılı düşmanlıklarını devam ettirmekte, İslami oluşum ve yapılanmalara karşı tüm kin ve gareziyle takibatını sürdürmekte.
Türkiye'deki militarist zihniyetin İslami kimliğe dönük yapa geldikleri ile İsrail'in Filistinli Müslümanlara uyguladıkları alçaklıkların paralellikleri/benzerlikleri ve kimi zaman içiçelikleri bir madalyonun iki yüzü gibi. Öyle ki madalyonun iki yüzünü görüp tabloyu doğru okumaz isek, içinde bulunduğumuz mücadele çizgimizi ileriye taşımak ve hatta yaşayabileceğimiz kimi tıkanıklıkları aşma ufkumuzu/basiretimizi geliştirmek de mümkün olmayacak.
12 Eylül 1980 askeri darbesi de 28 Şubat darbesi de, Kudüs'ü ve Filistin direnişini savunan Türkiye'deki İslami duyarlılığı hedef alarak gerçekleştirildi.28 Şubat hukuksuzluğu, Kudüs Günü'nü kutlamak üzere Ankara Sincan'da kurulan Kudüs maketinin üzerine tankların yürütülmesiyle başladı. Rachel Corrie üzerine buldozer veya tank süren Siyonist zihniyetle, kendi varlık sebebi olan toplumuna tank yürüten zihniyet arasında ne kadar da benzerlik var.
İnsanların kimliklerini, inançlarını ve dillerini inkâr etmek, dayatmalarla son bakiye ümmetten bir ulus üretmek veya halkı sürülmüş ve zorla işgal edilmiş topraklarda dünyanın çeşitli coğrafyalarından dayatma ya da kampanyalarla toplanmış insanları uluslaştırmak, onlara zorla modern! çağdaş yaşam! biçimleri sunmak, muhalif herkesi korkutmayla, işkenceyle sindirmek, ülkenin ya da projenin bekası için faili belli olan meçhul cinayetler işlemek, taş atan çocuklara onlarca yıl hapis cezası vermek veya kollarını kırmak, kimliklerinden ötürü başörtüsü takanları üniversitelerden, kamusal alanlardan veya Mescid-i Aksa'dan ve hatta Filistin'den sürüp, kendi yurtlarında mülteci haline düşürmek gibi daha sayamayacağımız ne kadar çok da benzerlik var aslında.
Kurgulanmış Arz-ı Mevut tezleriyle Türk tarih tezleri benzer mantıktan üremiyor mu?
Gazze'de fosfor bombalarını masum insanların üzerine atan zihniyetle, pimi çekilmiş bombayı askerin eline verdirten zihniyetin sizce farkı var mı?
Gazze'de halen devam etmekte olan ve şu ana kadar 365 masum insanın ilaçsız ve yeterli gıda olmayışından can verdiği ambargoyu uygulayanlar ile F tipi cezaevlerini protesto etmelerinden ötürü 30'dan fazla insanın yanarak can verdiği katliamı 'hayata dönüş' operasyonu olarak sunanlar arasında zihniyet olarak ne fark var?
Bunlarla birlikte İsrail ile Türkiye arasındaki askeri ilişkiler, ihaleler, ortak tatbikat ve ortak ticari kaygılar ve ifade edilen tüm benzerlikler, İsrail'in neden 28 Şubat sürecinde, ülkedeki 'şeriat karşıtı' darbe politikalarını en fazla destekleyen yapı olduğunu da ortaya çıkarmaktadır. İsrail'in de ihtiyaç duyacağı Türkiye görüntüsü, ancak Siyonist politikalara hizmet eden veya destekleyen şeklinde olacaktır.
O halde İsrail'e karşı çıkmak Türkiye'de darbecilere, çetelere, Susurlukçulara, faili meçhullere, işkencelere ve tüm haksızlıklara karşı çıkmak demektir. Bundan ötürü Siyonist işgalin hiçbir şart ve zeminde meşrulaşmasına izin vermemek gerekmektedir.
Özgür Kudüs'ü idrak etmek ve anmak; küresel ve yerli tüm darbecilerin, çetecilerin farkında olmak, tavır alıp hesap sormak demektir.
Darbecilerden hesap sormak; Kudüs'e sahip çıkmak, Kudüs mücadelesine destek olmak demektir.
Başörtüsü onurumuz, kimliğimiz olduğu kadar; Kudüs de onurumuz, kimliğimizdir.
Kudüs'ten vazgeçmek, başörtümüzden vazgeçmektir.
Kudüs'ten vazgeçmek, Hz.Muhammed(as)'in sünnetinden, örnekliğinden, tanıklığından vazgeçmektir.
Kudüs'ten vazgeçmek, kitabı arkasına atanlardan olmak demektir.
İnşa-Allah Yüce Rabbimiz bizleri, kutsal mekânlarına sahip çıkan ve kendilerinden razı olduğu salih kullarından eyler.
Bülent Gökgöz
Özgür-Der Çorum Şubesi