Açıklamasında; önümüzdeki Pazar günü yapılacak ÖSS sınavının başörtüsü yasağının gölgesinde gerçekleşeceğini ve yasağa rağmen yapılacak sınavın adil olamayacağını vurguladı. Özellikle son haftalarda yaşanan başörtüsü vahşetine de örnekler vererek yaptığı açıklama, yasaklar kalkana dek mücadelenin süreceğinin vurgulanması ve basın mensuplarının soru-cevaplarıyla sona erdi.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ UYGULANDIĞI HİÇBİR SINAV, ADİL BİR SINAV OLMAYACAKTIR!
Onlarca yıldır yaşadığımız ülkede kimliğimiz, beşer olan insanların ürettiği ve dayattığı Batılı olgularla, İslamı dışlayan, hayatın dışına itmeye çalışan değerlerle oluşturulmaya/tanımlanmaya çalışıldı ve halen de devam etmekte. İslam, sadece Allah ile kul arasındaki bireysel ve birtakım ibadi ritüellerden oluşan bir ilişki biçimine hapsedilmeye çalışılmakta.
28 Şubat post modern darbesiyle başlayan başörtüsü yasağı, hayatın her alanına yaygınlaştırılmış bulunmakta. Onbinlerce insan bu yasak nedeniyle mağdur edilmiştir.
Önümüzdeki Pazar günü üniversite seçme sınavı yapılacak ve her yıl karşılaştığımız engellerle yine karşılaşacağız. Müslüman kadının Allah'ın emri olduğu için taktığı başörtüsünü, yasakçı zihniyet sınav salonunun kapısında çıkartmasını isteyerek, inançlarını yaşamalarını engellemektedir.
Adil bir ÖSS sınavından bahsedebilmek için yasak derhal sonlandırılmalıdır.
Aynı yasak üniversite hayatı boyunca devam etmekte ve hatta mezun olunduktan sonra, kamusal (y)alan gerekçesiyle İslami kimliğe ait bir değer ve inanç sistemi bilinçli bir şekilde hayatın dışına itilmektedir. Onlarca yıldır Türkiye'de sistematik bir şekilde uygulanan başörtüsü yasağının arka planındaki sebep, açıkça İslam düşmanlığıdır.
Müslüman kadının kimliği olan başörtüsüne gösterilen bu düşmanca tavırlar; esasında İslami kimliği, bu kimliğe sahip çıkanları sosyal hayatın dışına itmek ve onları dört duvar arasına hapsetmeyi amaçlamaktadır.
Aynı şekilde ÖSS'de öncelikle imam hatip lisesi mezunlarını hedef alan ama bunun yanında tüm meslek lisesi mezunlarına karşı da ayrımcılık içeren katsayı adaletsizliği de halen devam etmektedir. İslami kimlik ve duyarlılık sahibi tüm toplum kesimlerinin çocuklarının üniversitelerden doktor, hâkim, avukat, öğretmen vb. olarak mezun olmasına tahammül edemeyen zihniyetin ürettiği bu yasağa da artık dur denilmelidir.
Ulus Devlet eliyle oluşturulan iktidarlar ve YÖK, bu yasakçı zihniyetin dayatmalarının sadık birer uygulayıcısı olmuşlardır.
Geçtiğimiz haftalarda ardı ardına yaşadığımız olaylar başörtüsü yasağının haddini aşmış vahşi uygulamalarıdır. Yıllardır yaşanan yasakçı uygulamaların hepsini burada zikretmek elbette mümkün olamaz ancak son günlerde yaşanan bazı olayları zikredersek yasağın hangi vahim boyutta olduğunu da anlamamıza yardım eder;
Birinci Uygulama;
Eşinden boşanan Naciye Sönmez dava sonrasında tazminat talebiyle mahkemeye çıkmış ve çarşaflı olduğu gerekçesiyle Hâkim Ayla Kaya tarafından duruşma salonundan kovulmuştur. Hâkim Ayla Kaya dini inançlarından dolayı örtündüğünü söyleyen Naciye Sönmez'e; 'Sizin Allah'ınız ve Allah'ınızın kanunları burada geçmez.' diyerek bağırdıktan sonra zabıtlara da ilgili kişinin çarşaflı olduğu gerekçesiyle davasının ertelendiğini yazdırtmış ve Naciye Sönmez'i salondan kovdurtmuştur.
Hâkim Ayla Kaya, tüm vatandaşların anayasal hakkı olan hak arama girişimini iptal etmekle açıkça suç işlemiştir. Bu olayda hâkimin adaletle hükmedemeyeceği aşikârdır. Bu olay hak arama ve savunma hakkını temelden dinamitleyen bir hukuk cinayetidir.
İkinci Uygulama;
Başörtüsüne karşı mahkemelerde devam eden düşmanca tavırlar hastanelerde de salgın bir hastalık gibi devam etmektedir.23 Nisan günü bademciklerinin şişmesi şikâyetiyle Çapa Tıp Fakültesi acil servisine ambulansla getirilen Aynur Tezcan, ambulanstan indirilir indirilmez kendisini hastaneye getiren sağlık görevlisi uyarılmış,ve hasta başörtülü olduğu için tıbbi yardım alamamıştır. Kendisinin başörtülü annesinin çarşaflı olması sebebiyle ilgilenilmeyen Aynur Tezcan 6 saat boyunca bekletilmiş ve kalbinin durması sonucunda da başka bir hastanenin yoğun bakım ünitesine götürülmüştür. Ve geçtiğimiz günlerde de beyin ölümü gerçekleşmiştir.
Üçüncü Uygulama;
Başörtüsünü siyasi bir simge olarak gören yönetici Figen Tüzün yeni işe aldığı kapıcıya kendisinin hazırladığı yönetmeliğin 17.maddesinde şu hususları dayatarak İslami değerlere karşı olan tavrını açıkça ortaya koymuştur.
"Kendisi eşi ve çocukları takke, şalvar, takunya, kötü terlikle dolaşamaz. Eşi ve kızları siyasal simge haline gelen türban ve benzerlerini kullanamaz. Dini inanç ve ibadetini herkesin gözü önünde yapamaz, işlerine mazeret olarak gösteremez."
Kendilerini ziyarete gelen akrabalarının başörtülü olduğu gerekçesiyle, yöneticinin akrabalarından başörtüsünü çıkarmasını istediği ve yaşanan tartışma sonunda kapıcı Naki Seriner'in işine son verildiği gündem olmuştur.
Bütün bu yaşanan olaylar 28 Şubat süreciyle başlayan başörtüsü yasağının yalnızca üniversitelerde değil, hastanelerde, havalimanlarında, mahkemelerde ve hatta apartmanlarda dahi uygulanmaya çalışıldığına dair çarpıcı örneklerdir.
Başörtüsü Müslüman kadının onuru ve kimliğidir. Başörtüsüne uzanan bütün hain eller ve hain diller, temelde Müslüman kadının İslami yaşam tarzını yok saymayı amaçlamaktadır.
Kanayan bir yaraya dönüşmüş durumda olan başörtüsü sorunu konusunda herhangi somut bir adım atılmadan gerçekleştirilmiş olan öğrenci affı düzenlemeleri kesinlikle eksik bir adım olarak kalmıştır. Üstelik yapılmış olan düzenlemenin bir başka yaralayıcı yönünün de mevcut olduğu göz ardı edilmemelidir. Başörtülerinden dolayı okullarını tek etmeye mecbur bırakılan insanlara "size bir af öneriyoruz ama yararlanmak istiyorsanız başörtülerinizi çıkarmak zorundasınız" demek son derece çirkin bir tekliftir; bir tür işkence yöntemidir.
Hükümet mağduriyetleri giderme hususunda samimiyse, vakit kaybetmeksizin üniversiteleri YÖK krallığının kuşatmasından çıkartmalı ve öncelikle de başörtüsü yasağı adı verilen ilkel, vahşi terörü durdurmalıdır. Bu gerçekleştirilmeden yapılacak her türlü düzenleme zorbaları güçlendirecek, adaletsizliği büyütecektir.
Bilinmelidir ki; biz özgürlük taleplerimizden asla vazgeçmedik ve asla vazgeçmeyeceğiz. Bizim hayatımız bir bütündür ve tamamını Allah'ın emirlerini yerine getirerek yaşamak imani ve ibadi sorumluluğumuzdur.
Bunun içindir ki; haklarımızın bize iade edilmesini beklemeyeceğiz. Gasp edilmiş haklarımızı alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz!
Özgür-Der Çorum Şubesi