Kadın erkek ayrımın modernizmin bir sonucu olduğunu vurgulayarak konuşmasına başlayan Özlem Öz, kadının sosyal yapı içerisindeki görünüşünün batılılaşmanın en önemli konusu olduğunu söyledi. Batılılaşma politikalarının kadın üzerinden yürütüldüğünü de belirten konuşmacı başörtüsünü sorununun, İslami değerleri hem kamusal hem de sosyal alandan tecrit etmeye çalışan egemenlerin hayatın içerisinde başörtüsünün görünür olmasından duydukları rahatsızlığın bir sonucu olarak okunması gerektiğini vurguladı.
Tanzimat'tan bugüne kadınların eğitim süreci hakkında bilgiler veren konuşmacı, Tanzimat döneminde Osmanlı döneminde kadının yeri ilgili üç ayrı yaklaşımın varlığından bahsetti.
Konuşmacı İslamcılar, Türkçüler ve Batıcılar olarak sıralanan bu grupların kadın profiline değindi. İslamcılar egemen kadın politikalarının batılılaşmanın bir uzantısı olarak algılarken, Türkçüler ise kadın politikalarını sosyal bir olay olarak gördüler. Ayrıca Türkçülerin kadın modelinin Halide Edip Adıvarın romanında ki Kaya karakteri ile temsil edildiğini dile getirdi. Batıcılar ise Avrupai yaşamı ve giyim tarzını benimseyen bir düşünceye sahiplerdi.
Osmanlı döneminde eğitim sisteminden ve o dönemde modern ve örgün bir eğitim sisteminin olmadığını belirten Özlem Öz, o dönemde var olan sıbyan mektepleri, rüştiye (ortaokul) ve idadiyelerin (lise) var olduğunu ve bu okullarda geleneksel İslam düşüncenin hâkim olduğu bir eğitim sisteminin var olduğunu söyledi. O dönemde çıkan dergi ve gazetelerden de bahseden Özlem Öz, bu mecmualarda genelde kadınla ilgili 'Nasıl iyi bir eş ve anne olur?' başlığının tartışıldığını ancak 'Nasıl bir Müslüman olmalı?' tartışmasının ise yapılmadığını belirtti.
Cumhuriyet ile birlikte kadına Batılılaşma aracı olarak bir anlam yüklendiğini belirten konuşmacı danslar, balolar, tiyatrolar, moda vb. eliyle de kadın İslami değerlerinden uzaklaşan bir nesne haline getirildi. Özlem Öz konuşmasının devamında şu vurgularda bulundu:
"Cumhuriyetin ilk yıllarında çarşaf üzerinden tesettüre yönelik bir dayatma ve yasaklama başladı. Dönemin gazetelerinde tesettüre dönük yasaklamaları eleştiren yazar ve çizerler cezalandırıldı. Namusun, iffetin kapanmaktan geçmediği yolundaki tezler gazete ve mecmualar eliyle işlendi. 1945'li yıllara değin İslami değerlere karşı yapılan baskıları 'gâvurlaşma' olarak algılayan toplum, çocuklarını örgün eğitim araçlarından çekti.
Toplumun egemenlerin eğitim politikaları ile ilgili çekinceleri İmam-Hatip okullarının açılması ile kısmen hafifledi ve bu okulların sayısı halkın teveccühü ile hızla çoğaldı.
Kadınların özellikle kamusal alanda İslami kimliği ile yer almayışını egemenler, devrimlerin başarılı olup olmadığının bir ölçütü olarak görmekte. 1980'li yıllarda kadının sosyal yaşam çerisinde yer alması doğrultusunda N.Fazıl Kısakürek, Şule Yüksel Şenler vb. gibi yazarlar da bir takım katkılarda bulundular. 28 Şubat darbe sürecinde İslami değerlere sahip kadın unsurun başta üniversiteler olmak üzere hayatın her alanından uzaklaştırılma çalışıldı."
Konuşmacı Müslüman kadınların eğitim sorununun yalnızca kadınları ilgilendiren bir konu olmadığını, bilakis kadın-erkek tüm Müslümanların öncelikli sorunları olduğunu dile getirdiği sunumu soru-cevap bölümünden sonra sona erdi.