Özgür-der Çorum Şubesinin iki haftada bir düzenlediği " Alternatif Eğitim Seminerleri " nin 14. programı dernek seminer salonunda gerçekleştirildi.
İlk sunumunu " Toplum ve Topluma Karşı Ölçülük " konusu ile Murşide Gökgöz yaptı. Murşide Gökgöz konuşmasında; " İnsanlar yaşayışları itibariyle toplumsal varlıklardır. Vahiy karşıtı çevre-bağımlı faktörlere boyun büken kişi ve toplumlar özgürlüklerini yitirirler; fıtratlarından koparlar. Düşünce ve eylemlerinde Kur'an nasslarını temel belirleyici konuma getiremeyen bireysel ve toplumsal çabaların da tevhid ve adaletin özgürleştirici atmosferini yakalamaları mümkündür. İnsanı vahiy toplumunun üyesi yapan veya Kur'an neslinin nüvesini oluşturmaya sevk eden etken, kulluk bilincidir. Zira bu bilinç, iyiliği emredip kötülükten men edecek veya cihadı bütün üniteleriyle kuşanacak toplumsal şahitlik olayını gerekli kılmaktadır. Müslüman olma ayrıcalığına sahip olan kişi, doğuştan hangi coğrafi veya kavmi toplumun bağlısı olursa olsun, ilk olarak kendi kimliğinin misyonunu öncelemeli ve ayrıştırmalıdır. Müslümanlar olarak sahip olmamız gereken kimliğimiz bizi pasif, edilgen canlılar topluluğu yapmaktan çıkarıp, izzet ve sorumluluk sahibi bir ümmet olma bilincine eriştirir. Uzun bir dönemdir islam dünyasındaki toplulukların kollektif bilinçlerinde tevhidi kimlik erimiş ve Kur'an törensel bir kıymet seviyesine indirgenmiştir. İslam ümmeti süreç içinde tevhidi bilincini bulandırmış, islam coğrafyasındaki kitleler kendilerine nisbet ettikleri sıfatların içeriklerinden uzaklaşmışlardır. Artık vahiy eksenli ümmetten değil, taşınan
bazı ortak kelime ve değerlerden ötürü sosyolojik olarak Müslüman Topluluklardan bahsetme durumuna gelinmiştir. Ümmetin bozulmuş ve parçalanmış bu hali ıslah edilip özgürleştirilmeli; müslüman topluluklar üzerindeki egemen sistemlerin çözücü, sömürücü, entegre edici iktidarlarına karşı tevhidi mücadele çizgisi, grafiğini yükseltilmelidir. Bütün peygamberler gönderildikleri toplumu tahlil etmiş, gelen vahiy de onları toplumun özelliklerine uygun bir mücadeleye yönlendirmiştir. Hiç şüphesiz bu toplumların hepsinde ortak özellik tevhidden sapmadır. Bununla birlikte her toplumda farklı sapmalar da dikkat çekmiş ve tevhide çağıran peygamberler toplumda hakim sapma ne ise onu da düzeltmeye,o münkeri nehyetmeye çalışmışlardır. Kur'an'ın bize örnek almamız için bildirdiği tüm peygamberlerin ve en bariz olarak da Hz. Muhammed (s)'in mücadelesinde toplumsal dönüşümün zor ve uzun bir çaba olduğunu; insanlardan her şeyleriyle değişmelerinin, yenilenmelerinin istendiğini ve ancak bu değişim gerçekleştiğinde tevhidi bir toplumsal dönüşümün sağlanabildiğini öğretmektedir. Tebliğ çift yönlü bir eylemdir. Kendisini Müslüman kabul eden insanlar açısından bakıldığında, tekfir edilmek kabul edilemez, mazur görülemez bir davranış olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu ve benzeri tavırlar insanlarla ilişkilerde menfi(olumsuz) bir zemin oluşturmaktadır. Toplumu bir bütün olarak tekfir etmek pratik açıdan da tutarsız bir davranıştır. Tebliğde üslup mesajın netliği ve doğruluğu verimli bir diyalog oluşturmaya yetmez. Üslubun da güzel,kuşatıcı,net ve kalpleri ısındıran bir şekilde olması şarttır.Zira gereksiz sertlik ve hiddet içeren,kırıcı bir üslup asla sonuç vermez.Tebliğde muhatabımız olan insanlardır ve tebliğ,insanların yalnızca akıllarına değil,duygularını da hitap etmektedir.Ayrıca tebliğ sadece soyut bir davranış biçimi değil , pratiğiyle/ameliyle birlikte anlamlı ve tutarlı olacaktır. " diyerek sözlerini tamamladı.
Soru-cevap bölümünden sonra ikinci semineri "Müslümanların Edebiyata Bakışları Nasıl Olmalıdır?" konusu ile Tasfiye Dergisi editörü Ahmet Örs sundu. Ahmet Örs konuşmasına edebiyatla toplumun buluşma aşamalarını özetleyerek başladı. Edebiyat tarihinin aşamalarını İslam düşüncesi ile irtibatlandırarak aktaran Örs, özellikle divan edebiyatının tasavvuf ve muharref gelenekle ilişkisine dikkat çekti. Batılılaşma ile birlikte toplumsal yapıda olduğu gibi edebiyatta da köklü değişimlerin yaşandığını dile getiren Örs bu kırılmanın bugüne kadar devam ettiğini söyledi. İslam düşüncesini temel alma iddiasındaki edebiyatçıların milliyetçi muhafazakâr eğilimlerden yeterince bağımsızlaşamadığını, bu konuda önder olarak kabul edilen Necip Fazıl ve Sezai Karakoç'un da bu anlayışları aşamadığını ifade etti. Yeni kuşaktaki edebiyat anlayışının ise Kur'an ve siyasal bilincin dışında seyrettiğini söyledi. İslam düşüncesini temel alma iddiasındaki edebiyatın ümmetin acılarına, ülkede yaşanan problemlere duyarsız kalamayacağını söyleyen Ahmet Örs, "Vahiy temelinde hayata cevaplar üretecek yeni bir dil üretmek zorundayız." dedi. Modernist sapmaların bunalımlı bir edebiyat anlayışı doğurduğunu ifade ettikten sonra edebiyat dergilerinden örnekler vererek konuşmasını tamamladı.