Özgür-Der Çorum Şubesi'nin düzenlediği"Güncel Hayatta Kur'an-ı Kerim'in Yüklediği Sorumluluklar" üst başlıklı seminerler dizisinin sonuncusu 'İslami Çalışmalarla İrtibat Sorumluluğumuz' konusunu Sungurlu Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Kerim Mandıralıoğlu ve Bülent Gökgöz sundular.
Seminer sunumuna başlayan Kerim Mandıralıoğlu, İslami mücadele sorumluluğu, istişare, dava bilinci konuları çerçevesinde sorumluluklarımızı hatırlatan vurgularda bulundu. Üretilen ve iletilen din ayrımında Kur'ani Müslümanlığa ihtiyacımız olduğunu belirten Mandıralıoğlu, Türkiyeli Müslümanlar olarak henüz alternatif bir toplum veya devlet üretemediğimizi belirterek, önelikle Müslümanların yeniden Müslümanlaşması gerektiğinin altını çizdi. Toplumun din agısında hayata yön veren dirilikte bir din algısının olmadığını belirten konuşmacı, topluma yön verecek şahsiyetlerin rehavet ve konfordan sıyrılmaları gerektiğini ve boş işlerden uzak durmaları gerektiğini söyledi.
Mandıralıoğlu sunumunun devamında özetle şunları ifade etti: "Çok sıkıntılarımız ve eksiklerimiz var. Yapılan çalışmalar Müslümanın hayatını değiştirmiyorsa ne anlamı var. Çalışmalarımızı verimli hale getirmeliyiz. Gençleri yakalayabilecek dili yakalayabilmeliyiz. Maalesef kimi çevreler gündemden ve gelişmelerden kopuk faaliyetlerde bulnuyorlar. Öncelikli mesaj İslami davet olmalı. Genelde yapılarda dışarıya açılma sorunu var, toplumdan ve cami cemaatlerinden kopukluklar söz konusu. Üslup sorunu da zaman zaman önemli bir sorun olabilmekte. Öncelikli olmayan yani tali konular üzerinden yapılan tartışmalar dışlayıcı etki oluşturmakta. Oysa ıslah edici dili hedeflemeliyiz.
Müslümanlar arası tartışma ve didişmeler de yaralayıcı olmakta. Rabbimiz, Enfal suresinde tartışmanın gücümüzün, devletimizin elimizden yitebileceği uyarısında bulunuyor. Oysa Kur'an temelli ortak noktalarda bir araya gelinmeli. İmanımızı aksiyona çevirebilmeliyiz. Günümüzün sahabelerini yetiştirebilmeliyiz. İstişareyi anlama ve uygulama sıkıntımız var. Cemaat yapılanmaları liderlerin hatalarını sorgulayabilecek niteliği haiz olmalı. Oysa sahabe allah Rasulü'nün kimi içtihadlarına itiraz edebiliyordu. İstişare; düşünce ve eylem planındaki yüklerin müştereken kaldırılmasımaynı zamanda hata olasılığının asgari düzeye çekilip paylaşılmasıdır."
Daha sonra sunumuna başlayan Bülent Gökgöz, İslami çalışmalarla irtibat konusunun hem yapılar açısından hem de fertler açısından iki boyutta ele alınabileceğini belirtti. İslami çalışmalardan kastın yalnızca tesfir ya da benzeri sohbetlerin olmadığını bilakis Allah rızasını umarak planlı, istikrarlı ve hedefi olan çalışmalar olması gerektiğini belirten Gökgöz, Türkiyeli Müslümanların ve yapıların bu konuda yeterli bir muhasebe ve özeleştiri yapmadıklarını dile getirdi. Gökgöz sunumunun devamında şu hususların altını çizdi:
"İslami hareketi oluşturacak her türlü kurumsallaşmaya ve birlikte hareket edebilmeye olanak tanıyan düşünsel ve yapısal ortaklaşmayı da nihai anlamda İslami bir çalışma olarak adlandırabiliriz. İslami çalışmalarda hedefimiz nedir gibi genel bir soruya doğru ve gerçekçi cevaplar verebilmemiz gerekiyor. Bu cevaplar aslında bir miktar muhasebe ve özeleştiriyi içerecektir. Sağlıklı bir yapılanma açısından ölçülü bir muhasebe ve abartıya kaçmayan bir özeleştiri çalışmalarımızı daha da bereketlendirecektir inşallah.
Bu noktada şu soruları cevaplandırmamız elzem:
-İslami Çalışmalarla İrtibat Düzeyimiz Nedir?
İslami çalışmaları yalnızca evlere hapseden Kur'an halkalarına, sohbetlerine indirgemek kadar Sivil Toplum Kuruluşu formuna endeksleyen yaklaşımda eksik ve zaaflı bir durumu ifade eder. Topyekün İslami mücadele, hayatı kuşatıcı araç ve formlarla yürütülmelidir. Bu noktada Allah Rasulü ve Ashabın Daru'l Erkam'da tefekkürle ulaştıkları tertil fıkhı şahitliği, Muhammedi Sünnet'in önemli bir örnekliğidir. Günümüzde Türkiyeli Müslümanların yeterince tebliğ ve davet çabasında bulunduğunu söylemek mümkün gözükmüyor. Büyük ölçüde tebliğ ve davet sorumluluğu STK formuna iliştirilmiş. Hikmetli ve uygun bir yöntem ve üslupla davet çabasının bir halkası olarak koşturabilmeliyiz.
-İslami Çalışmalar İçerisinde Yer Alırken Hedefimiz Net midir?
Zaman İsrafı:
Maalesef İslami çalışmalarımızda iki türlü israf söz konusu. İnsan ve zaman israfı mevcut. Yani İslami çalışamalarımızı yaparken ulaşabileceğimiz gerçekçi hedeflerimiz varmı? Kısa, orta ve uzun vadeli hedefler, tanımlar yaptık mı? Ortaya konan çabalar bir havuzda birikiyor mu? Elbette evlerde veya derneklerde yapılan Kur'an siyer vb çalışmalar her zaman değerlidir ve devam da etmelidir. Ancak burada çalışmalarımızın ne kadar verimli olduğunu, katılan insanlara ne kattığını ya da katılan insanların zamanla çalışmaya ya da birlikteliğe ne kattığı da sorulmalı.
Misal olarak haftada bir gün bir araya gelerek yaptığımız çalışmalarda okuduğumuz ayetler dört duvar arasında mı kalıyor yoksa güncel hayatta karşılaşılan sorunlara ilişkin Müslümanca bir söylem veya tutum alabilmemize katkı sağlıyor mu? İnsanları, Müslümanları kasıp kavuran gündemlere ve sorunlara bigane, steril ortamlara ve sınanmamış ilişkilere hapsedilmiş Kur'an sohbetlerinin sorgulanması gerekir.
İnsan İsrafı:
Diğer taraftan güven vermeyen, zaaflı durumları söz konusu olan, ilişkilerinde ve davranışlarında ferdi ve fevri tutumları olan, istişareye ve alınan kararlara riayet etmeyen kişilerin ne çalışmalara katılması ne de sorumluluk alması doğru değildir. Yapılara olumluluk katmayacağı gibi, mevcut durumu ve kazanımları da çürütmekten, sorun çıkartmaktan başka işlev görmez.
Eğer halkalarımız bizleri somut amellere yöneltecek bir dinamizm kazandırmıyorsa, halkalarımız düşünce kulübü, fikir kulübü ya da dost çevresi kısırlığına dönüşebilir. İslami çalışmalar bir taraftan da katılımcılarını tanımlanmış süre dahilinde aynıleşmeye ve en temel konularda ortak hareket edebilecek bir düşünsel netleşmeye götürmelidir. İlkesel birliktelikler hem uzun soluklu hem de Allah rızasına götürebilecek nitelikli kadroları ortaya çıkartabilir.
-Hedefimize Ulaşabilmek İçin Gereken Özveri veya Adanmışlığı Gösterebiliyor muyuz?
Kulluk görevimiz olan ve imtihanımızın temeli olan şahitlik noktasında, İslami çalışmalar veya çabalar içerisinde ne kadar fedakarlık gösterebiliyoruz? Bu noktada şunu görmeliyiz: Herkesten her şeyi yapmasını beklemek haksızlık olur adil olmaz elbette ancak herkesin yapabileceği mutlaka bir şeyler vardır ve olmalıdır. İşte bu noktada herkes yapabileceği şeyi kendisi veya Müslümanlarla istişare ile ortaya çıkarmalı ve Allah rızası için çabalarını ortaya koymalıdır.
Sürekli muhasebe yapalım: Dilimizde, üslubumuzda, davranış biçimimizde bir sorun olmadığı halde çalışmalarımıza veya halkalarımıza az da olsa yeni simalar katılıyor mu? Ya da çevremizde irtibatlı olduğumuz insanları etkiliyebiliyor muyuz? Halkalarımızdaki insan sayıları kadar halka sayılarımızda bir artış oluyor mu?
-Görev Talep Etme ya da Sorumluluk Paylaşımında Nerdeyiz?
Genel olarak kimi İslami çalışmalarda bireyselleşme, meseleyi sadece bilgilenme ilişkisi, malumatfuruşçuluk, siyasal konulara değinmeme ve sorumluluk üstlenmeme gibi olumsuz durumlar da söz konusu olmakta. Oysa İslami çalışmalarımız ve birlikteliğimiz, bizleri bir arada kaygılarımızı diri tutabileceğimiz ve örgütlü şirk ve fesad güçlerine karşı örgütlü ve uzun soluklu İslami mücadeleyi omuzlayabileceğimiz araçlarımız olmalılar. Eğer İslami çalışmalar cemaat bilinci, biz bilinci veya kollektif salih amel bilinci yüklemiyorsa halkalarımızda ciddi eksiklik vardır denilebilir.
-İslami Mücadelenin Gelişimi İçin Neyi İnfak Edebiliyoruz?
Bu noktada herkes şu soruyu sürekli sorabilmeli: Ben ne yapabilirim? Allah rızası için bilgimden, vaktimden, iş gücümden ve maddi imkanlarımdan nasıl infak edebilirim? Elbette ulaşılabilir hedefler koyabiliriz. Çevremizden Kur'an çağırısına icabet edebilecek temiz ve vicdanlı şahsiyetlerle irtibat kurabilir veya var olan irtibatları daha seviyeli ve istikrarlı ilişki zeminlerine taşıyabiliriz. "
Program soru cevap katkılarıyla sona erdi.