Turgut Özal Konferans Salonu'nda sunuculuğunu Bahadır Bayram'ın yaptığı konferans, Elvan Alaçam ve Muhammed Emin Kısakol'un okuduğu Kur'an-ı Kerim tilaveti ve meali müteakiben başladı.
Açılış konuşmasında Özgür-Der Çorum Şb.Bşk. Murat İslam; Bütün düşünsel örgütlenmelerin temel amacının insan fıtratına uygun ortamları sağlamak olduğunu vurgulayarak, liyakat, gönüllülük, adanmışlık ve istişare birlikteliklerin önemine değindi. 28 Şubat sürecinde kapatılan dernek ve vakıflar bulunduğunu hatırlatarak, şuanda sahip olduğumuz imkânları ne kadar işlevsel ve verimli kullanabildiğimiz ise sürekli kendimize sormamız gereken önemli bir soru olduğunu belirtti.
En temelde amacımızın İslami kimliğimiz ile Allah'ı razı edebilecek bir hayatı yaşamak olduğuna hatırlatan İslam, derneklerimiz, vakıflarımız bu amaç için kullanılabilir bir araç olduğunu, araçlar amaç haline dönüştüğündeyse özgün kimliğimizi kaybetme riski ile karşı karşıya kaldığımızı değindi.
Özgür-Der'in kuruluş amacından ve devam eden faaliyetlerinden bahseden İslam, Ümmet olmak bu mücadelenin olmazsa olmazı olduğunu, ancak Kuran-ı Kerim'e ve önderimiz Hz.Muhammed (as)'in sünnetine aykırı her türlü inanç, alışkanlık, kültür ve geleneğin ümmet birlikteliğinin önündeki en önemli engel olduğunu söyledi.
Açılış konuşmasının ardından sözü alan Serdar Bülent Yılmaz, Ulus devletler ve Kapitalist, küresel emperyalizm olmak üzere çift katmanlı bir zindanda yaşadığımızı hatırlatarak başladığı konuşmasında, ayrıca; bir zindan daha var ki, bununda insanın içinde bulunduğu bu zindanları fark edememiş hali olduğunu ifade ederek sözlerine şöyle devam etti.
"Kapitalizm fıtrata aykırı bir sistemdir bencil ve sermayenin tekeli üzerine kuruludur. İnsanlar sanayileşme ile beraber köleleştirildi, mülksüz hale getirildi ve el değiştiren sadece mülkiyet değil, hâkimiyet de el değiştirdi. Bu düzen yağma ve talan düzenidir.
1400 yıl evvel Allah Resulü %80'i çöl olan Arap yarımadasına hükmetti ve o günün süper güçleri Sasani ve Doğu Roma karşı tankı, tüfeği, uçağı, petrolü, donanımlı ordusu, serveti olmadan, inanmış insan kaynağı ile her iki küresel gücü de dize getirdi.
Batı karanlıklar içindeyken İslam Dünya'sında bilimsel gelişmeler baş döndürücüydü. İslam kültürü, görüşlerine ve birikimine özeniliyor, sarık sarıp entari giymek Endülüs dönemi Avrupa'sında çok yaygındı. Kralların iyi düzeyde Arapça bildiği, Endülüs ikliminde yetişip papa olan din adamlarının olduğu özgün bir medeniyetten bahsediyoruz."
400 yıl sürmüş çözülme ve yıkılış süreci olan Endülüs'ün ibretlik tarihini okunması gerektiğini belirten Yılmaz; "Osmanlı'nın gerilemesi ve yıkılmasıda 300 seneden fazla sürmüş, arada Abdülaziz ve Abdülhamid gibi isimler çıkmışsa da, sonuç engellenememiştir. Bugün Türkiye'de de kazanımların olduğu bir dönem yaşıyoruz ve Erdoğan dönemi Abdülhamid dönemine benzetiliyor, peki sonrasının Abdülhamid sonrasına dönüşmemesi için neler yapılmalı?
Bugün sürekli büyüyen ve vahşileşen küresel bir sistemle karşı karşıyayız, topraklarımız, zihinlerimiz, kalplerimiz kuşatılmış ve işgal altında, kurtulmak için hak ve özgürlük mücadelesi diyoruz. Hak ve özgürlük mücadelesi derken imanla, akılla, idrakle şekillenen, adaleti hedefleyen bir direnişi yüklenmekten bahsediyoruz.
Modern dönem geride kaldı post modern döneme geçtik. Çift kutuplu, tek kutuplu dünya derken küresel şirketler dünyasına geldik ve şimdi dijital bir dünyayız. Küresel kapitalizm kendisini bu dünyaya göre konumlandırdı ve daha da büyüyor. Biz ise servetlerinin bir miktarını sayıp yarı hayranlık yarı öfkeyle sadece konuşuyoruz.
Evet… Yeni bir dünya kuruluyor, yeni bir sosyoloji ortaya çıkıyor. Dijital bir dünya inşa ediliyor, eski alışkanlıklar, aidiyetler, aile ve cemaat bağları çözülüyor, ideolojiler sona eriyor. Dolayısıyla bu yeni şartlara göre yeni konumlanışlar, yeni araçlar, söylemler ve yöntemler gerekiyor. Elimizdeki araçların yetersizliğini ya da yeterince doğru kullanılmadığını da biliyoruz. O halde hak ve özgürlük mücadelesi yeniden değerlendirilmelidir. Vahyi zeminden kalkarak, tarihsel birikimimizi değerlendirerek Akif gibi; ''Doğrudan doğruya Kuran'dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı'' diyerek, dünyayı yeniden yorumlayarak, ayakları yere sağlam basan bir fikir ve aksiyon zemini üretmek durumundayız…
Tam da burada Tevhid'in sosyalleştirilmesi dediğimiz olgunun altını çizen Serdar Bülent Yılmaz, sığınmacı, sığ, muhafazakârca sünepe bir zihni arka planla değil, akıllıca ve ahlaklıca bir duruşa ihtiyaç olduğunu söyledi. Yozlaşmış bir muhalefet anlayışı egemenlere hizmet etmekten kurtulamaz. Bağımsız kimliği korumazsak vesayet altına girmekten kurtulamayız. Kimin vesayetinde olduğunuzun hiçbir önemi yok, vesayet vesayettir… İzzetli bir tutum takınarak ilkelerden asla taviz vermeden savunmacı-apolojik veya sığınmacı yaklaşımdan uzak durmalıyız.
Biz antitez değil teziz… Ümmeti ve insanlığı kuşatacak bir ufuk çizgisine sahibiz. Kendi elimizdekiyle yetinmek ve onunla teselli bulmak bizi zayıf bırakıyor. Felsefi alt yapımızın yani dava kimliğimizin çok sağlam ve net olması gerek…
Ölü fikirlerin öldürücü fikirleri çağırdığını ve bizi sömürüye açık hale getirdiğini hatırlatan Yılmaz, yeni bir dünya mümkün ama bu içimizdeki hastalıklardan kurtulmadan, elimizdekileri geliştirmek için çabalamadan olmayacağını belirterek; "Hak ve özgürlük mücadelesi salt bir insan hakları mücadelesi değil, temelde sosyal-siyasal dönüşümü hedefleyen bir mücadeledir. İçinde bulunduğumuz durum bir zindan halidir. Maalesef ezilen toplumlar olarak bu halin farkında değiliz. O halde önce bu halin farkında olmamız, sonrasında da bu hali ortadan kaldıracak bir ''Huruç felsefesini'' oluşturmak zorundayız" dedi. Yeni Ali Şeriatilere, Malik Bin Nebilere, Seyyid Kutuplara, Aliyalara, Afganilere, Abduhlara ihtiyaç var. Bu da derneklerin, sendikaların, vakıfların yumuşak koltuklarında oturarak, bir istişare ve dayanışma zemini oluşturmadan, bir ekol, okul/mektep haline gelmeden mümkün olamayacağını belirterek sözlerini tamamladı…
Haber: M.Yasir Bayram
Fotoğraf: Çağrı İSLAM