Özgür-Der Çorum Şubesinde alternatif eğitim seminerlerinde bu hafta " Geleneksel Din Algısında Tasavvuf ve Tarikat Gerçeği" başlıklı konu işlendi. Yoğun bir katılımın gerçekleştiği konferans oldukça verimli geçti.
Ferit Aydın ayetlerden ve gerçek hayattan örnekler vererek gerçekleştirdiği sunumunda şu tespitlerde bulundu: " Hz. Muhammed (AS) ve diğer tüm peygamberler insanları hakka davet ederlerken, kavimlerinin cevabı aynı olmuştur. " Biz Atalarımızı bu din üzerinde bulduk, bu bize yeter"
Şimdide bazı geleneksel çevrelerin de cevabı aynıdır.
Geleneğe karşı çıkan, sorgulayan kişilerde bazı yaftalamalara maruz kalmışlardır. Kuran'ı Kerim'de de belirtildiği üzere peygamberlerde delilikle, sihirbazlıkla ve şairlikle yaftalanmışlardır.
Tasavvuf konusunu anlamak için Tevhid ve Şirk kavramlarını iyi bilmemiz gerekir.
İlk vahye muhatap olan insanlar mistik bir din algısına sahip değillerdi. Mitolojik unsurlar içeren her türlü düşünce akımlarına meyletmemişlerdir.
O dönemde tekke, türbe ve tarikat gibi yapılar yoktu. Tasavvuf diye bir düşünce de yoktu.
Zaten Kuran ve hadis kaynaklarında da tasavvuf diye bir kavrama rastlamak mümkün değildir.
İslam'a yüzyıllar sonra, sorgulamadan ve öğrenmeden giren toplumlar geleneksel kültürlerini de İslam'a nisbet etmişlerdir. Bu şekilde dine bir çok hurafe ve bidat girmiştir.
Tasavvufla beraber İslam dünyası asli değerlerini kaybetmeye başlamıştır. Hakikatin üstü örtülmüştür. Din tamamen vicdanlara hapsedilmiş ve hayattan soyutlanmıştır.
İslam coğrafyasında tasavvufla beraber din adamlığı makamını doğmuştur. İnsanlar tüm sıkıntılarını, sorunlarını şeyhlerine ve hocalarına danışır olmuşlardır. Alakaları olmamasına rağmen birçok konuda başvurulan bu insanlar, halkın gözünde ilim adamlarının önüne geçtiler ve daha çok itibar gördüler. Bunun sonucunda da İslam coğrafyası batı karşısında özellikle ilmi konularda çok geride kalmıştır.
Ancak; tasavvuf İslam'dan intikam almak için doğmamıştır. İnsanlar tasavvufu İslam'ın bir parçası olarak gördüler. İnsanlarda bulunan taklit, yanılgı, eskiye duyulan özlem ve ecdada duyulan hayranlık tasavvuf düşüncesini şekillendirmiştir.
Peygamberler Allah'tan aldıkları vahye sadık kaldılar kesinlikle emanete hıyanet etmediler. Asla hakikati gizlemediler. İslam'da gizlilik yoktur her şey açıktır. Tasavvufta ise gizlilik esastır. Her kez her şeyi bilmez.
Tasavvufta tarikat şeyhleri Allah'ın yeryüzünde vekilidir. Gayb dâhil her şeyi bilir ve kerametler gösterirler. Oysa Kuran'a göre peygamberler dâhil kimse gayb dan haber veremez. Gaybı yalnızca Allah bilir.
Dünyada her şey Allah'ın bir parçası düşüncesi tasavvufun temellerini oluşturmuştur.
Bu düşünceyle beraber veli kavramın da içeriği tamamen değişmiştir. Tasavvuf veli kavramını özellikle Yunus Suresi son ayetlerinden hareket ederek mitolojik bir kavrama dönüştürmüştür.
Kuran'da veli kavramı Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan, Allah'a hiçbir şekilde ortak atfetmeyen doğan, yiyen, içen ve ölen bir beşer için kullanılmıştır. Veli olan insan gaflet içinde yaşamaz, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederek hayatını yaşar.
Bu anlamda tasavvuf düşüncesi de Kuran ışığında sorgulanmalı, Allah'ın Kuran'da belirttiği Tevhid dinine dönülmelidir. Çünkü; müminler doğru bilgiyi ancak Kuran'dan öğrenebilirler. Dışardan gelen tüm bilgileri Kuran süzgecinden geçirmelidirler." diyerek sözlerini tamamladı.
Konferans dinleyicilerden gelen soruların cevaplanması ile sona erdi.