Cumhuriyetin kuruluş sürecini değerlendirirken, Osmanlı'nın da iyi tahlil edilmesi gerektiğine değinerek konuşmasına başlayan Hüseyin Alan; Osmanlı'daki iktidar yapısından bahsetti. Osmanlı'da üç sınıf iktidarın varlığından bahseden Alan, bunların Saray, Askeriye ve Ulema olduğunu belirtti. Bu iktidar yapısının Osmanlı'dan sonra da adı değişse de işleyişinin değişmediğini, bu anlamda Cumhuriyet'in Osmanlı'nın devamı olduğunu ve bu sınıflarların hiçbirisinin hiçbir zaman tek başına iktidara sahip olmadığını, iktidarda ya tüm sınıfların uzlaştığını, ya da iki sınıfın birbiriyle uzlaştığını, diğerinin de buna uyduğunu belirtti.
Viyana sonrası süreçten bahsederek konuşmasına devam eden Alan, toprak kaybederek zayıflayan Osmanlı'nın içeriden de çürümelerle zor bir sürece girdiğini, Batı'daki yeniliklerin ve reformların Osmanlı'ya da sirayet ettiğini belirtti. Sınıfsal mücadelenin yaşandığı Batı'nın reformları özümsemede fazla bir sorun yaşamadığına değinen Alan, ancak; İslam dinine sahip olmuş toplumlarda sınıfsal bir çatışmanın yaşanmadığını belirtti. Cumhuriyetin Osmanlı'nın batılı değerleri özümseyen iktidar mücadelesinin son halkası olduğunu, Batı'da yapılan reformların ve getirdiği yeniliklerin iktidar eliyle yukarıdan aşağıda doğru yapıldığını vurgulayan Alan, yeniliği devletin kendisinin yaptığını, toplumla bir alakasının olmadığını belirtti. Eğitimsiz bir toplumun olduğunu ve bu toplumu adam etmek, modernleştirmek gerektiğini, hiçbir zaman kendi başına bırakılmaması gerektiğini düşünen bir zihniyetten bahseden Alan, bu anlamda halkın asla devletin sahibi olmadığını, askerlik ve vergi hariç toplumun hiçbir zaman kaile alınmadığına değindi. Kutsal devlet mantığının hiçbir zaman kaybolmadığını vurgulayan Alan, bugünde olduğu gibi zaman zaman sadece sınıflar arasında yaşananların iktidar mücadelesi olduğunu belirtti.
Modern aklın üç ideoloji ürettiğine değinen Alan, Liberalizm, Muhafazakârlık ve Marksizm olarak sıraladığı bu ideolojilerin ortak noktasının dini reddetmeleri olduğunu, bu sürecin Avrupa tarafından yaşandığını, ancak; bizim bu süreci yeni yeni yaşadığımızı belirtti. Dünyada yapılan savaşların sebeplerine de değinen Alan, sermayenin korunmasının en öncelikli konu olduğunu, toprağın yüzde seksen ikisinin kaybedildiği savaşların Kurtuluş Savaşı olamayacağını, olsa olsa iktidarın kendini kurtarma projesi olduğunu belirtti.
Askeri bürokrasinin başat rol aldığı uluslaşma sürecinden de bahseden Alan, her ulusun üretilmiş kutsalları, yazılmış bir tarihi, dili ve kavramları olduğunu, bu ulus politikalarının da yukarıdan aşağı doğru dayatıldığını söyledi ve eğitimin bu süreçteki önemine vurgu yaptı ve ideolojik, tek tipleştiren eğitim sistemini eleştirdi. Kavramların içerisinin boşaltıldığı bir dinin varlığından ve ulusal değerlere sahip devletlerin her zaman kendilerine korkular ürettiğinden bahseden Alan, bu korkuların en önemlisinin din olduğunu, zaman zaman bastırılan, zaman zaman da önü açılan dinin her zaman en önemli rakip olduğunu belirtti. Sistemin kontrollü bir din politikasının varlığına vurgu yapan Alan, bu anlamda sistemin kesinlikle laik olmadığını, bu politikaların kurulan kurumlar aracılığı ile halka aktarıldığını, bu anlamda sistemin gençleri eğitim sistemiyle, yetişkinleri ise din ile kuşattığını belirterek konuşmasını tamamladı.
Program, soru cevap bölümü ve karşılıklı fikir alış verişlerinden sonra sona erdi.
Haksöz-Haber / Çorum