Bu haftaki semineri "Eğitimde Resmi İdeoloji ve Sendikal Mücadele" konu başlığı ile Özgür Eğitim Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi sundu.
Sanayi gelişimi ile modern toplum kurumlarını oluşturduğunu ve insanların hayatı bu kurumlar tarafından yönlendirildiğini hatırlatarak konuşmasına başlayan Tanrıverdi, modern toplumun insanı atomize ederek sekülerleştirdiğini söyledi. Hayattan elini ayağını çeken, sorumluluklarını bu kurumlara devreden insanlardan oluşmuş bir toplumdan bahsederek konuşmasına devam eden Tanrıverdi sözlerine şöyle devam etti:
"Kapitalizm gücünü dostluğun, arkadaşlığın olmadığı, aile ve akrabalarından uzaklaşmış ve bağları koparılmış insanlardan oluşmuş toplumlardan alır. İşte bu süreçte eğitim önemli bir rol oynar. Eğitimin dönüştürücü gücünün farkına varan sistem eğitimi zorunlu hale getirmiştir. Ulus toplumlar istediği insan tipini okullar vasıtası ile yetiştirirler. Osmanlı Devletinde zaafları olsa da İslam'a aidiyet duyan bir toplum vardı. Cumhuriyet ile beraber İtalya ve Almanya faşizmi ithal edilen zihniyetle politikalar üretilmiş ve Tevhid-i Tedrisat kanuni ile medreseler kapatılmış, diğer kanunlar ile de toplumun dil, yazı ve kılık kıyafeti değiştirilerek İslam ile bağları koparılmıştır. İslami değerler yerine ulu önder, vatan, bayrak vb. değerler üretilmiş, bu değerlerin propagandası ve politikası yapılmıştır. Marşlar, and, milli güvenlik dersleri ve diğer ritüellerle bu politikalar okullar vasıtası ile topluma aktarılmıştır. Okullar eğitim hiç vermediği gibi, öğretim ile düşünen, araştıran, sorgulayan ve çözüm üreten insan yerine resmi ideolojiye bağlı, suskun, tek tip insan yetiştiren kurumlar haline gelmiştir."
Sendikal mücadelenin tarihi arka planı hakkında da bilgiler vererek konuşmasını sürdüren Yusuf Tanrıverdi, sanayi toplumu ile beraber on sekiz saat çalıştırılan insanlar, gayri sıhhi şartlarda çalıştıklarını ve yaşadıklarını hatırlattı ve şöyle devam etti:
"Bu çalışma şartlarına rağmen geçinemeyen insanlar tüm aile bireyleri ile beraber çalışmak zorunda kalıyorlardı. İşte bu zor şartlarda çalışan işçiler çalışma şartlarının ve hakları almak için mücadele ettiler. Bu mücadelede zorluklar çekildi, hatta canlar verildi.
Türkiye'de sendikal mücadele gayretler ve ödenen bedellerden ziyade, dışarıdan ithal şeklinde başladı. Çok partili sisteme geçişle beraber, DP'de Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu şeklinde örgütlenme oldu. CHP de sendikalar kurarak kendi çevrelerinde örgütlendiler. 1952'de bu ikisinin evlenmesiyle Türk-İş doğdu.
Türk-İş'in tarihine baktığımızda, o dönemler komünist tehlike nedeniyle Avrupa'daki ve Türkiye'deki pek çok sendikalar ve dernekler anti-komünist hareket içerisinde örgütlendiler ve kullanıldılar. Türk-İş'in de genel politikaları bu şekilde devam etti. Birçok Türk-İş yöneticisi ABD'ye gitti ve eğitim aldı."
Tanrıverdi, Türkiye'de sendikacılığın bağımsız olmadığını ve siyasi partilerin arka bahçeleri olduğunu belirttiği konuşmasında, "Siyasi partiler sendikaların iktidara ulaşmada önemli bir araç olduğunu anlayınca harekete geçtiler. Sendikalar da iktidarlardan nemalanmak için siyasi partilerin arka bahçesi gibi davranmaktan çekinmediler. Biri iktidar olmak için diğeri ise iktidarın nimetlerinden faydalanmak için uğraştı. Belli bir mücadele sonucu sendikacılık gelişmedi. Her parti kendi sendikasını kurdu. Tabelası sendika olan ama gerçek anlamda bir siyasal partinin uzantısı ve bir memur ya da işçi teşkilatı gibi hareket eden sendikalar bir bir oluşmaya başladı. Sendikalar kendi güçleriyle, ilkeleriyle, idealleriyle kurulmadıkları için özgürleşme konusundaki tavır ve tepkileri de bağlı oldukları siyasi partiye endeksli olarak gelişti." dedi.
Program, soru cevap bölümünde yapılan sohbetin ardından sona erdi.
HAKSÖZ-HABER / Çorum