Hz. Peygamber'in (AS) gelen vahyi yanında bulunan vahiy kâtiplerine yazdırmış olduğunu, bazı sahabelerin de vahyi ezberlediklerini hatırlatarak konuşmasına başlayan Erhan Aktaş, Kuran-ı Kerim Hz. Peygamber'in (AS) vefatından sonra Hz. Ömer'in tavsiyesi ile Hz. Ebubekir döneminde kurulan bir heyet tarafından derlenerek iki kapak arası kitap haline getirildiğini belirtti.
Müslümanların yaşadığı sürece değinerek sözlerine devam eden Aktaş, süreci Kuran dönemi, Kuran'dan uzaklaşma dönemi ve Kuran'dan kopma dönemi olarak ifade etti. Kuran-ı Kerim'in hidayet kitabı olduğunu ancak, Müslümanların hali göz önüne alındığında Kuran'ın bizlere hidayet etmediğine vurgu yapan Aktaş, İslam dünyasının şu anki durumuna değinerek, bunun sebebinin Kuran'ın kendisinde olmadığını, bunun asıl sebebinin Müslümanların Kuran algılamalarından kaynaklandığını belirtti. Ancak son yıllarda Afgani'yle başlayan, Muhammed Abduh, Mevdudi, Seyyit Kutup ile devam eden Kuran'a yönelişin hala sürdüğünü söyledi.
Kuran-ı Kerim'in nasıl bir kitap olduğuna da değinen Aktaş, Kuran'da bilimsel tespitlerin var olduğunu, bilime konu edilebileceğini ancak, kesinlikle bilimsel bir kitap olmadığını belirtti. Kuran-ı Kerim'e yaklaşırken derin bir anlam önyargısından uzaklaşılmalı ve anlaşılır olduğunu düşünmemiz gerektiğine değinen Aktaş; çeviri yapan kişinin anlayışının da önemli olduğunu vurguladı. Geleneksel veya tarihsel düşünceye sahip bir yazarın çevirilerinde bu düşüncelerin hâkim olacağına değinen Aktaş, rivayetleri önceleyen ve mezhep düşüncesini ön plana almış bir çevirinin de bu etkileşimden payını alacağını belitti.
Basit, öz ve anlaşılır bir kitap olan Kuran-ı Kerim'de faklılıkların olabileceğini ancak; ayrılıkların olmayacağını ve haramı helal sayan bir çevirinin de olmadığına değinen Aktaş, çeviriler hakkında ki tespitlerine şöyle devam etti. Sadık Çeviri diye yapılan çevirilerin kelime kelime çevrilmiş, geleneksel düşüncenin rağbet ettiği bu metod olup, asıl mesajı ise yok etmiş veya aktarımda da yetersiz kalmıştır. Anlamsal Çeviride ise, yazarın kendi anlayışını Kuran çevirisi olarak vermiş, lafızdan uzak ve kendi anlayışını önceleyen bir çeviri metodudur. Batini çeviri ise özellikle tasavvuf düşüncesini sahip kesim tarafından benimsenmiş bir metottur. Tarihsel çeviri ise, mesajın evrenselliğini yok sayan, vahyin indiği dönemki yaşam koşulları, sosyal statülerini ön plana alan, nüzul olduğu çağı göz önünde bulundurularak yorumlanmış bir çeviri metodudur. Lafza bağlı, Anlamsal Çeviri ise kelimelerin lafsına bağlı, ancak anlamını ve masajı önceleyen bir metot olarak görülmektedir.
Kuran-ı Kerim okumalarının Lafız, Mana ve Amacını anlamaya dönük yapılması gerektiğini vurgulayarak konuşmasına devam eden Erhan Aktaş; Kuran'ın anlaşılmasında ki sorunların sebeplerini de değindi. Bunların önyargı, ilk kaynaklara sadakat, iktidar ulama ilişkisi, siyaseti meşrulaştırma veya körü körüne muhalefet, toplumsal baskı, bilimsellik, kişinin kendisini merkeze alma, Nesh-Mensuh, Kuran'ın Bütünsellik ve Kuran ayetlerinin bağlamını ( illetini, gerekçesini ) düşünmemek başlıkları altında sundu.
Erhan Aktaş, Kuran çevirilerinde önemli sorunlardan birisinin de kelimelerin kök anlamlarından uzak bir çeviri metodunun benimsenmiş olduğunu belirtti konuşmasında, kâfir, inzal gibi kelimelerin kök anlamlarını örnek vererek bu kelimelerin geçtiği ayetlerden örnekler verdi. Sembolik anlatımlardan ve deyimlerden de bahseden Aktaş, bu konuda ki ayetlerden örnekler verdi ve Kuran-ı Kerim'i anlamada kavramların çok önemli olduğunu özellikle ilah, rab, din, ibadet, kulluk, tagut vb. kavramların anlamanın önemine vurgulayarak sunumunu tamamladı.
Program, soru cevap bölümü ve karşılıklı fikir alış verişlerinden sonra sona erdi.