Konuşmasına sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik sorunların çözümünün liberalizm olarak yansıtıldığı hatırlatmasıyla başlayan Hamza Türkmen, sorunların tek çözümünün İslam olduğunu hatırlattıktan sonra şu tespitlerde bulundu:
" Müslümanlar, yaklaşık yüzeli yıldır hemen her alanda Batılı değerlerin kuşatması atında bulunuyorlar. Halen çok canlı bir şekilde kimlik çatışmalarıyla devam eden bu süreç dışarıdan dikkatle takip ediliyor. Müslümanlarla ilgili siyasi gözlemler, analizler, çözümlemeler ve tasnifler genellikle yerli veya Batılı oryantalistler tarafından yapılıyor. Bu nedenle de sürecimize ait kendi yazılı değerlendirmelerimiz yok denecek kadar azdır. Köklerimizin değerlendirilmesi "dışarı"dan gelen yanlış ve saptırıcı yaklaşımların etkisiyle değil, "içeri"de köklenerek duayı ve tövbeyi özeleştiriyi bilen, birikimimizin adil ve direngen değerleriyle tahlil edilmelidir."
Türkmen, tarihi süreci anlatırken şöyle devam etti:
"Hicri I. yüzyıldan itibaren Anadolu'nun ilk Müslümanları, İslam'ın temel bilgi ve ölçülerini hidayet rehberi olarak gönderilen Kuran'dan değil, tarih içinde üretilen dini kültürden veya "din adamı" olarak kabul edilen otoritelerin yorumlarından almışlardı.
Bin yıllık Selçuklu ve Osmanlı tarihi boyunca doğal olarak Arapça bilmeyen Anadolu halkları Kuran'ı Kerim'in bütününü, tercümesinden/mealinden kendi dilleri ile dinleyememiş veya okuyamamışlardı.
Anadolu'da ilk Müslüman olan Oğuz boylarıyla birlikte, Ermenilerin, Gürcülerin, Rumların, Kürtlerin ve diğer kavimlerin İslam algıları, ıslaha muhtaç haldeydi. İbn Batuta, yaygın olan Ahi tekkelerinde, va'z ve Kuran tilavetinin, raks ve sema ayinleri öncesinde coşkuyu artıran vesileler olarak kullanıldığını aktarır. "
Türkmen, konuşmasında ıslah çalışmalarına da değindi:
"Asya ve Anadolu halklarına fetih ve ganimet için değil de, gaza ve tebliğ için ulaşmaya çalışan Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemindeki sahabeler, Battal Gazi, Danişment Gazi gibi mücahidlerin adil tutumları ve İslami eğitim amaçlı çalışmaları bu coğrafyada izi sürülmesi gereken en önemli açılımlardır. Ermeni ve pagan halkların yaşadığı Diyarbakır'da Hz. Ömer Camii veya Gürcülerin yaşadığı Tiflis'de yapılan Hz. Osman dönemine ait camii ve bu camilerin fonksiyonları ve müdavimleri hakkında araştırılmalara ihtiyacımız vardır."
Ayrıca "15. yüzyılda Osmanlıcaya çevrilen ve Sultan II. Mehmet'e sunulan Hamza adında bir şahsın mealinden haberdarız." diyen Türkmen, Cemaleddin Afgani'nin İstanbul'daki çalışmalarından, Seyyid Kutub ve Kuran Nesli'nden bahsederek sunumunu şöyle tamamladı:
"1970'li ve 80'li yıllardan bu yana yükselen İslami uyanış ve hareketlilik, içinde yaygın olarak geçmişten miras kalan taklitçilik ve kopyacılık alışkanlıklarını barındırıyordu. Oysa İslami uyanışın öncüleri, dinin temel belirleyeni olan Kur'an ile sağlıklı ilişkiler kurup fikri, siyasi ve ameli sorunlara doğru çözümler getirebilecek içtihadi çabalar içinde olmalıydı.
Türk ulus kimliğinin inşası sürecinde zamanla onlarca Kur'an meali yazılmış, 1970'li yıllardan bu yana da yüz binlerce sayıda basılmış ve satılmıştır. Ama yaşadığımız toplumda tazim düzeyinde bunca ilgi gösterilmesine rağmen, geçmişten miras kalan usuli engeller, mezhebi, batini ön yargılar, heva, heves ve dünyevi hırslar nedeniyle Kuran ve Kuran'ın mesajı hala gereğince anlaşılamamakta ve yaşamımızın yönlendiricisi olamamaktadır. Bu nedenle insanlarla Kuran arasında engeller oluşturan veya Kuran'ın bizlere gösterdiği temel amaçları ihmal eden dini çalışmaların yanlışlarını ve zaaflarının göstermeli ve düzeltme yoluna gitmeliyiz.
Fıtri ve vahyi değerleri hayatın dışına iten her türlü yabancılaşmadan hicret edip tevhid ve adaletin kimlik ve kişilik aşılayan alanını oluşturmak ve geliştirmek her Kuran talebesinin temel görevidir. Ayraca; bu bilinç kişiye Kuran nesli inşasının neferliği için ibadi sorumluluk yükler."
Program, dinleyicilerden gelen soruların cevaplanmasıyla sona erdi.
HAKSÖZ-HABER / Çorum