Arzu Efe seminerine geleneksel bir aile yapısı mı yoksa modern bir aile yapısı mı sorusunu sorarak başladı. Müslümanlar için her ikisinin de model aile yapısı olamayacağını ifade ettikten sonra, Kur'ani çerçevede düşünen Müslümanların vahyin getirdiği öğretiler dışında üretilmiş her sistemin cahili olduğunu vurguladı. Buna rağmen Müslümanların ne gelenekten ne de modernizmden kendilerini tamamen soyutlayamadıklarını ifade etti. Günlük hayatımızda ailemizde, çevremizde, eğitim sisteminde ve medyada gerek geleneğin kalıntılarıyla gerekse de modernizmin kuşatıcı etkisiyle karşı karşıya kaldığımız belirtti.
Geleneksel İslam algısından ziyade İslam'ın geleneğini oluşturma gayretinin Müslümanların önceliği olması gerektiğini vurgulayan Arzu Efe devamında, İbrahimi geleneğin tevhidi çizgi olduğunu ve bizleri modern ve geleneksel ifsattan koruyacak ilkeleri vazettiğini belirtti.
Arzu Efe sunumunun ilerleyen bölümlerinde şunları da kaydetti:
"Geleneksel aile yapısı; muhafazakâr, yeni düşünceye, sorgulamaya, tartışmaya kapalı bir yapı görünümündedir. Ataerkil bir işleyiş söz konusudur. Kadına ve çocuğu tercih hakkı tanımayan bir tutum söz konusudur. Kadının dini kocasının dinidir.
Modernizm geleneksel din anlayışına tepki olarak doğmuş başka bir dindir. Modernizmi gelenekten faklı kılan en önemli yön, dinin sosyal yaşamı düzenleyen fonksiyonunu reddettiği gibi uhrevi boyutunu da göz ardı etmesidir. Ve oluşturduğu dünyevileşme gibi kavramla ahret dünyasına kayıtsız kalarak dinin toplumda otoritesini yitirdiği bir süreç oluşturur. Modern aile yapısında ilahlar, herkesin kendi heva ve hevesidir. Evlerde bir nevi bireysel yaşam biçimi hâkimdir. Herkes kendi özgürlüğünü engelleyecek unsurları reddederek kendi kabuğuna çekilir ve öncelikle aile içi iletişim sonra da toplumsal iletişim zayıflamaya başlar.
Modern aile yapılarında çocukluk dönemi yok olmakta ve bu dönem yetişkinlik dönemi ile iç içe geçmektedir. Güzellik ve ses yarışmaları gibi, tüketim ve ahlaki yozlaşmanın had safhaya çıktığı ortamlar da çocuklar diri diri gömülmektedir. Sınav kuşatması çocukları at yarışı gibi yarıştırılan nesneler haline, ders çalışmaktan başka gündemi olmayan, özgüveni ve sosyal ilişkileri zayıf kimlik bunalımı yaşayan fertler haline getirmekte.
Kadının da çalışarak üretime dâhil olduğu iddiasına rağmen kadın, ürettiğinden daha fazla tüketir hale gelmiştir.
Neler Yapabiliriz?
-Öncelikle zaaflarımızın farkına varmalıyız ve zihnimiz atıl bırakan unsurlardan vahyin ölçüleriyle kendimizi arındırmalıyız.
-Üstünlüğün takva temelli olduğunu hatırlarımızdan çıkartmamalıyız
-Bünyemizi cahili kuşatmaya entegre edecek her türlü düşünsel ve eylemselliklere karşı kendimizi diri tutmalıyız.
-Yalnız kendimiz için değil, Müslüman bir neslin inşası için çalışmalı ve dua etmeliyiz.
-Aile çevremizde şahitlik bilinci ile örnek modeller olabilmeliyiz.
-Kavramları da cahili sistemlerin bize dayattığı doğrultuda değil, vahyin ölçüleriyle algılamalıyız.
-Kadın-erkek ilişkileri ve tesettürümüz İslami kimliğe uygun şekilde takva temelli gerçekleşmelidir.
-Çocuklarımızın eğitimine azami dikkat göstermeli ve alternatif çalışmalarımızı daha fazla önemsemeliyiz.
-Evlilik tercihlerinde İslami geleneğimizi oluşturacak model örneklikler ortaya koymalıyız.
-Müstekbirlerin oluşturduğu açlık, işkence, hapis, yokluk, ders notu, sınav sonucu, iş kaybı vb. korkulara aldanmayıp, korkulması gerekenin Yüce Rabbimiz olduğunu öncelikli olarak çocuklarımıza ve çevremiz öğretmeliyiz."
Program katılımcılarının görüşlerini aktarması ile program sona erdi.