Özgür-Der Çorum Şubesi Üyesi Murşide Gökgöz tarafından okunan basın açıklamasında Ortaöğretimde ve Yükseköğretimde yeni bir neslin bildik usullerle öğütülüp, resmi ideolojinin paslanmış çarklarına hayat vermek üzere yetiştirilmek üzere yeni eğitim yılının başladığını hatırlatarak başladığı konuşmasına; eğitim alanında süregelen ulusçu, laik dayatmacı anlayışın topyekûn terk edilmesini ve resmi ideolojik kalıpların esareti altında tutulan beyinlerin özgürleştirilmesi için eğitim sisteminin baştan aşağıya değiştirilmesi gerektiğini haykırdık, haykırmaya da devam edeceğiz dedi.
Türklük, Kürtlük, Çerkezlik ya da Araplık gibi kavmi özelliklerin hiçbirimizin tercihimiz olmadığını, Allah'ın takdiri ve bu sebeple övünme ya da yerme vesilesi kılınamayacağını belirterek sözlerine devam eden Gökgöz, Eğitim sistemi, içinde yaşadığımız ülkenin çocuklarını birbirine düşman kılacak her türlü ırkçı yaklaşımlardan, düşüncelerden arındırılmalı ve kavmi farklılıklara saygı gösteren, bu farklılıkların Yüce Rabbimizin nimeti olduğunun farkında olan bir nesli yetiştirecek doğrultuda yeniden yapılandırılması gerektiğimi belirtti.
"Eğitimde Resmi İdeolojik Dayatmalara Son! Milli Güvenlik Derslerine, Başörtüsü Yasağına, Kışla Tipi Eğitime, And Zulmüne Hayır" pankartı açan Müslümanlar, "Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılsın", "Eğitimde Yasaklara Dayatmalara Son","Lys Sınavında Zulüm Var","Varlığım Allah!a Armağan Olsun" dövizleri taşıdılar.
Basın Açıklaması Metni
YENİ EĞİTİM YILINDA DERS ZİLİ, BASKI, DAYATMA VE YASAKLARLA ÇALACAK!
2010–2011 Eğitim yılı başlamak üzere. Hem Ortaöğretimde hem de Yükseköğretimde yeni bir nesil daha bildik usullerle öğütülüp, resmi ideolojinin paslanmış çarklarına hayat vermek üzere yetiştirilecekler. Yıllardır 'Zorunlu Eğitim' dayatmasıyla çocuklarımız, anasınıfından üniversite sonrasına kadar Kemalist eğitim anlayışıyla 'tek tip'leştirilerek düşünce zenginliği ve üreticiliğinden uzak; sorgulamayan, araştırmayan, üretmeyen, ezberci, kişilik ve kimlik sorunları yaşayan ve de İslam'a yabancılaştırılarak ahlaki zaaflar taşıyan nesillere dönüştürülmekteler. Okullar resmi ideolojinin militarist disiplininin sağlanabilmesi açısından birer kışlalara, öğrenciler ise çeşitli ritüel, marşlar ve andlarla komuta edilen askerlere dönüştürülmekte.
İşte bizler de eğitim alanında süregelen ulusçu, laik dayatmacı anlayışın topyekûn terk edilmesini ve resmi ideolojik kalıpların esareti altında tutulan beyinlerin özgürleştirilmesi için eğitim sisteminin baştan aşağıya değiştirilmesi gerektiğini haykırdık, haykırmaya da devam edeceğiz. Bu doğrultuda geçtiğimiz Haziran ayında Milli Güvenlik Derslerinin ve Andın kaldırılması gerektiği ile ilgili yaptığımız açıklamamızdan bugüne, Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda somut hiçbir adım atmadı.
İç tehdit dış tehdit ya da asimetrik psikolojik savaş edebiyatıyla sürekli düşman üreten zihniyetin bilimsel veri ve siyasetten uzak argümanlarıyla dikte ettiği Milli Güvenlik dersi, çocuklarımızın ufkunu, kişiliğini ve de zihnini köreltmeye devam etmekte. Askeri vesayetin geriletilmesi amacıyla toplumun büyük ekseriyetle destek verdiği referandum sonucu, hükümet için tutarlılık ve samimiyet sınavıdır aynı zamanda. Dolayısıyla referandumla fişlemenin kaldırılacağı ve kişisel verilerin korunacağı bir döneme girilirken, darbeci zihniyetin öğretmeninden öğrencisine kadar fişlenmesi için fırsat sunan Milli Güvenlik Derslerinin halen devam etmesi vahim bir çelişki olarak orta yerde durmaktadır.
Yine açıklamalarımızda Türklük, Kürtlük, Çerkezlik ya da Araplık gibi kavmi özelliklerin hiçbirimizin tercihi olmadığını, Allah'ın takdiri olduğunu ve bu sebeple övünme ya da yerme vesilesi kılınamayacağını vurgulamıştık. Başta Müslümanlar olmak üzere, resmi ideolojiyi benimsemeyen insanlara ve çocuklarına, Kemalizm dininin amentüsü mahiyetinde böyle bir Andın zorla ve her gün tekrarlatılması ve İslam karşıtı pozitivizmden ibaret olan yoldan yürüme sözü verdirilmesi, çocukların kendi varlıklarını Türk varlığına armağan etmeye zorlanması eğitim kavramıyla değil, ancak zorla beyin yıkama ve dönüştürme anlamında öğütüm kavramıyla örtüşebilecek büyük bir zulümdür.
Türk ulus kurgusunun bir deli gömleği gibi bu topluma giydirilmeye çalışılmasından beri kan, gözyaşı ve acılar toplumun her kesimine ağır travmalar yaşattı ve yaşatmaya da devam etmekte.
İnkâr edilen diğer kimliklerin üstüne dayatılan Türk ulus kimliği, ülkenin önemli gündem sorunlarından biri olan Kürt Sorunu sonucunu doğurmuştur. Ve artık gömlek de dikiş tutmamaktadır.
Bununla birlikte Türk ulusçuluğunu ve de ırkçılığını besleyen And ve benzeri uygulamaların, Kürt sorununu çözme doğrultusunda ortaya konulacak açılım çabalarını da akamete uğratacağı unutulmamalıdır. Yakın tarihten örnekle; ötekileştirici psikoloji ile harekete ederek Hrant Dink katliamında tetikçilik yapan zihniyetin, ırkçı andlarla yetiştirilen eğitim sisteminden neşet ettiğini görmemiz gerekmekte.
Eğitim sistemi, içinde yaşadığımız ülkenin çocuklarını birbirine düşman kılacak her türlü ırkçı yaklaşımlardan, düşüncelerden arındırılmalı ve kavmi farklılıklara saygı gösteren, bu farklılıkların Yüce Rabbimizin nimeti olduğunun farkında olan bir nesli yetiştirecek doğrultuda yeniden yapılandırılmalıdır.
Kemalist eğitim sisteminin bu çürümüş yapısı gençlik üzerinde deformasyon ve yozlaşmalara sebebiyet vermekte, hak gasplarıyla kolay yoldan sonuca ulaşmakta beis görmeyen bir nesli de türetmekte. Son günlerde gündeme oturan ve büyük kitlelerin belirsizlikler içerisinde beklediği, YGS ve KPSS sınavlarında değişik tekniklerle kopya çekilmesi yahut farklı kişilerin sınavlara girmesi iddiaları işaret ettiğimiz yozlaşmanın en vahim örnekleridir. Bizce asıl mesele soru ya da cevapların dışarı nasıl sızdığında değil, bu hak gasplarını normal görerek hırsızlığı ve hırsı besleyen eğitim sistemindedir. Çocuklar ve gençler hayatın öncelikli amacının eğitim esnasında ve sonrasında karşılaştıkları onlarca sınavlarda, yarış atları misali mutlaka başarılı olmaları gerektiği yönündeki şartlanmışlıktan dolayı, onur ve erdeme dair öğretileri de önemli ölçüde ıskalamaktalar, kaybetmekteler.
Diğer taraftan üniversitelerde ise yasaklar daha kayıtlarda başladı. Kayıtlarda verilecek fotoğraflarda baş ve boyunların açık olması gerektiğine ilişkin ÖSYM'nin ilkel dayatmasını, Hitit üniversitesi de büyük bir görev arzusu ile uygulamaya geçirdi. Başörtüsü yasağının büyük oranda uygulandığı Hitit Üniversitesinde, inançların ve pratiklerinin önünü açan, özgürce düşünebilmeyi teşvik eden, özgüven sahibi nesillerin yetişmesine katkıda bulunacak bir eğitim ortamının sağlanması gerektiğini Çorum'da duyarlı herkesin yüksek sesle dillendirmesi gerekiyor.
Ülkede 10 yılı aşkın bir zamandır uygulanan ilkel başörtüsü yasağının asıl kaynağı bir avuç despot rektör değil, bilakis rektörleri de brifingleyen militarist yapılanma olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
Yıllardır istiklal mahkemeleri, darbeler, muhtıralar, köy yakmalar, toplu katliamlar, faili meçhuller, çeteler, yasaklar, işkenceler ve ihale yolsuzluklarıyla bu toplumu Kemalizme köle etmeye çalışan militarist yapı, 28 Şubatta başörtüsünü kamusal alan yalanıyla Müslümanları da kendisine köle kılma cüretini göstermiştir.
Başörtüsü yasağına karşı mücadele çağrımız elbette Çorumla sınırlı değil. Gelinen süreçte Türkiye militarizminin ihraç etmeyi başardığı ve kimi dünya ülkelerinde İslam düşmanlığının tecelli ettiği öncelikli objeler de başörtüsü, burka ve peçe oldu. Bundan dolayı başörtüsü sorununa, Türkiye'yi de aşan bir kuşatıcılıkla ve küresel bir mücadele perspektifiyle karşı durulmalıyız.
Türkiye'de ilkel başörtüsü yasağı sadece eğitim kurumlarında değil, hayatın her köşesinde tüm hızıyla devam ediyor. Yasağın hız kesmemesinin temel sebebinin ise hesap sormayan nemelazımcı yaklaşımlar olduğunu biliyoruz. Madalyonun bu tarafından baktığımızda sorunun çözümünü kendi iradesinin dışında sadece 'mevzuat değişikliği'ne bağlayan oldukça geniş bir kitlenin mevcudiyeti, yasağın bunca zamandır devam etmesinin önemli sebebi oldu.
Referandumda halkın desteğini isteyen ve de büyük çoğunlukla alan mevcut iktidar ise, toplumun taleplerini gözeten bir sorumluluk anlayışı ile hareket etmeli ve derhal şartsız-sınırsız başörtüsü yasağını kaldırma iradesini ortaya koymalıdır.
Başörtüsü yasağının kaldırılmasına dönük talepler ile birlikte 'Üniversitelerde af' da gündeme getirilmeli ve geriye dönük herhangi bir zaman kısıtlaması olmadan; düşüncelerinden, etkinliklerinden, yargılanma süreçlerinden ya da harç parasını ödeyememiş olmaktan ötürü okulu ile ilişiği kesilmiş herkes 'öğrenci' statüsünü geri elde edip öğrenimine kaldığı yerden devam etmelidir. Mağdur edilmiş gençlerin hakları vakit geçirmeden tazmin edilmeli, onlardan özür dilenmeli ve yasakları, baskıları, dayatmaları uygulayan ya da uygulatanlar da hepimize hesap vermelidirler!
Adil eğitim imkânını sunma sorumluluğunda olan okullar ayrımcılığın, yasakçılığın, resmi ideoloji dayatmacılığının ve kişi putlaştırılmasının olmadığı özgün mekânlara dönüştürülmelidirler.
Duyarlı herkesi yasakların dayatmaların karşısında, kararlı bir duruşla tavır alıp tepki göstermeye ve zulüm ortadan kalkıp hesap soruluncaya dek mücadele etmeye davet ediyoruz!
Özgür-Der Çorum Şubesi