"Coğrafyamızda Despotizmin Yeri Var mı?"

Özgür-Der Bursa Şubesinin seminerlerinden ikincisini 'İşgalin ve Despotizmin Coğrafyamızda Geleceği Var Mı?' başlığı altında Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay'ın sunumuyla Ördekli Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdi.

Özgür-Der Bursa Şubesi, alternatif eğitim programları kapsamında sürdürdüğü seminerlerinden ikincisini 'İşgalin ve Despotizmin Coğrafyamızda Geleceği Var Mı?' başlığı altında Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay'ın sunumuyla Ördekli Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdi. Programda Civan Behiç Turhan, kısaca İslam Coğrafyası'nın günümüzde bulunduğu hal üzere bilgi vererek bölgede yaşananlara karşı sol camianın ve Müslümanların aldığı tavırlardan bahsetti ve sözü konuşmacı Kenan Alpay'a devretti.

Konuşmasına; 'işgalin günden güne artırılması ile İslam Coğrafyası için despotizm adeta sıradan bir olay haline dönüştürüldü'  diyerek başlayan Alpay, bulunduğumuz zaman diliminde işgalin tartışılması bir yana işgale başkaldıranların suçlu ilan edildiği bir anlam kayması yaşandığına dikkat çekti. Alpay sömürgecilik olarak da adlandırabileceğimiz bir toplumun altyapı kaynakları, insan kaynakları gibi imkanlarının sömürülmesi,işgal edilmesi halinin; daha çok Batı'nın, Batı dışı toplumlara yönelmesiyle ortaya çıktığını ifade etti. "Eğer bugün İngiltere zengin ise bu; çok büyük oranda Hindistan'ı fakirleştirmesiyle elde edilmiş bir zenginliktir. Eğer Fransa zengin ise, Paris ışıl ışıl yanıyorsa ve her yerden lüks, şatafat yükseliyorsa bu; çok büyük oranda Afrika'yı iliklerine kadar sömürmesi üzerine elde edilmiş bir imkandır.' diyen Alpay, Batı ülkelerinin içlerinde bulundukları zenginliği, imkanları, birikimleri kendi başlarına elde edebilecekleri bir mekanizmaya ne geçmişte ne de bugün sahip olmadıklarını belirtti.

İslam karşıtlığını benimsemiş güçlerin, Müslümanlara karşı uyguladıkları azletmeleri ve katliamları sürdürürken elverişli bir maske olan IŞİD'i kullandıklarını belirten konuşmacı; IŞİD narkozu ile istedikleri kişileri yaftalayarak mahkum ettiklerini, istedikleri toplulukları IŞİD ile ilişkilendirerek tasfiye ettiklerini, mallarına el koyduklarını dile getirdi.

Türkiye'nin İslam Coğrafyası'ndaki rolünü ve bulunduğu konumu ele alan Alpay, ülkenin taşıdığı misyonun ve özellikle Suriye'de yaşanılanlara karşı aldığı tavrın; Avrupa ülkeleri, ABD, İran ve Rusya ile arasında ciddi bir gerilime neden olduğunu dile getirdi. Alpay bu noktada, Putin'in Rus uçağının düşürülmesinin akabinde yaptığı bir konuşmaya değinerek Rusya'nın Türkiye'deki İslamlaşmadan rahatsızlık duyduğunu ve yaşanan olayları geçmişteki dostluklarına dayanarak arkalarından bıçaklanmak olarak değerlendirdiğini ifade etti. "Takvim Ortadoğu'da çok hızlı işliyor; ihtilaflar bir anda ittifaka, ittifaklar ise ihtilafa dönüşebiliyor' diyen Alpay; Türkiye-İsrail ilişkilerini ele alarak büyük elçilerin çekilmesi, askeri anlaşmaların feshedilmesi, stratejik ittifakın iptal edilmesi gibi gerilimi artıran bir dizi gelişmenin ardından Obama'nın araya girmesi, Netanyahu'nun İsrail adına özür dilemesi, Mavi Marmara'da öldürülen insanların ailelerine tazminat ödenmesinin kabul edilmesi gibi olayların yaşanması üzerine Türkiye'nin; gücünün ve imkanlarının yetersizliği, karşısında güçlü-örgütlü bir ittifakın yer alması hasebiyle maalesef İsrail ile ilişkilerini tekrar ele almak zorunda kaldığını ifade etti.

Alpay Tunus ile başlayarak Mısır'a, Libya'ya ve Suriye'ye geçen halk ayaklanmalarından bahsederek yönetimini Nusayri azınlığın elinde tuttuğu Esed rejimi ve bir korku imparatorluğu olarak varlığını sürdüren Suriye  üzerinde durdu. Esed rejiminin halk ayaklanmaları başladığından bu yana artarak seyreden katliamlarının ve işkencelerinin insanların gözünde sıradanlaşmasına vurgu yapan Alpay;

"Bugün Suriye'de resmi rakamlara göre öldürülen insan sayısı üç yüz bini geçmiş durumda ancak; bu durum kimsenin gözüne batmıyor, kimsenin ilgisini çekmiyor. Mesele sadece üç yüz bin ölümden ibaret değil ki! Ölmeyenlerin durumu ne olacak? Kaç bin insanın eli, ayağı koptu? Kaç bin insanın gözü kör oldu? Kaç bin insanın bedeni yandı? Kaç bin insan çocuğunun önünde işkenceye, tecavüze uğradı? Bilen var mı? Halep'in durumu 2. Dünya Savaşı'ndaki Berlin'in, Londra'nın durumundan daha kötü; kaç kişi biliyor, kaç kişi konuşuyor? Bilinen ve söylenen tek şey ; 'halk da ayaklanmasaydı iyi olurdu.' Enteresan olan şu ki; bu ikiyüzlü ve umursamaz kesim bütün bunları çok rahat dillendirirken, bedeli ödeyen Suriye halkı ise yeise düşmeden direnişini yaklaşık 5 yıldır sürdürmektedir." dedi. Konuşmacı; bölgede Esed rejimi ile birlikte müttefiklerinin de yer aldığını ifade ederek bu insanlardan; kimilerinin mezhebini dininin önüne geçirmesi, kimilerinin dünya menfaatlerini Allah'ın rızasını kazanmaktan daha elzem görmesi, kimilerinin ise beşere ve beşeri sistemlere olan korkularının hesap gününe olan korkularından daha baskın olması hasebiyle bölgede bulunduklarını dile getirdi. Esed rejiminin dış güçlerden destek almadan varlığını sürdürememesi gerçekliği üzerine; Suriye'de yöneltilmesi gereken soru; 'Dört sene oldu hala neden Esed'i indiremediniz?' değil 'Esed, İran, Rusya, Amerika bir araya geldiniz Suriye halkını neden hala bastıramadınız?' olmalıdır diyen Alpay; Suriye halkının sürdürdüğü bu mücadelenin tarihe izzetli ve onurlu bir direniş olarak geçeceğini ifade etti. Suriye'de yaşanan sürecin bir yanında izzetli insanlar bulunurken bir yanında menfaatlerini put edinmiş insanların bulunduğunu belirten konuşmacı; Esed yanlısı yazarların atılan fil bombaları için bile 'ekonomik olması sebebiyle seçilmiştir' gibi komik, akıl almaz açıklamalar yapabildiklerini belirterek; bir tarafta ise Putin'in Suriye'deki durum için "Rusya, Suriye operasyonlarında askeri olarak bir yükümlülük, ödenek altına girmemiştir. Sibirya gibi insan olmayan alanlarda yaptığı bombalamaları Halep'e, Dera'ya yöneltmiştir." açıklamasını çekinmeden yapabildiğini dile getirdi.

Suriye meselesine yönelik yanlış yaklaşımlardan birinin de "Suriye'deki direnişe katılmak amacıyla bölgeye giden Çeçen, Afgan, Türk, Kürt mücahidlerin eleştirilmesi; psikopat olarak adlandırılması" olduğunu ifade eden Alpay; Suriye'deki kardeşlerimize bulunduğumuz alanlarda destek olmanın bir tercih olabileceğini ancak Allah'ın "Size ne oluyor da, Allah yolunda 'Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu beldeden kurtar ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!' diye yalvaran güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?" ayetini şiar edinerek Suriye'ye gitmiş insanları eleştirmenin bizlere yakışmayacağını dile getirdi. Alpay; Suriye'de Amerika'nın, Rusya'nın, İran'ın, Hizbullah'ın varlığını tartışmayan insanların eleştirilerini Türkiye'ye yöneltip "Rus uçağı neden düşürüldü?" diye sorabildiklerini ifade ederek burada asıl sorulması gerekenin "Rusya uçağının Suriye'de ne işi var?" sorusu olduğunu dile getirdi. İç kargaşanın olduğu ülkelerde çözümü ülkenin bölünmesi olarak gören Batı'nın, Suriye'de çıkarlarına uymadığı için toprak bütünlüğünden bahsettiğini ifade eden Alpay; Batı bloğundaki menfaatlere bağlı sözde özgürlük anlayışının Suriye ile gün yüzüne çıktığını vurguladı.

Sözlerine Türkiye'nin sınır kapılarını açması ve feribotlarla insanların Türkiye'den ayrılmasına engel olmamasının ardından Avrupa'yı saran telaşı ve bu yönde yaşanan gelişmeleri ele alarak devam eden Alpay; Türkiye dört buçuk yılda 2,5 milyona ulaşan sayısıyla Suriyeli insanları ülkesinde barındırırken, onlara kamplar kurarken, yardım sağlarken Avrupa ülkelerinin konuya ilgisiz kaldıklarını ifade etti. Konuşmacı; "Ne zamanki Suriye'deki halk Avrupa'nın sınırlarına dayandı, kıyılarına feribotlar yanaşmaya başladı Avrupa, ancak o zaman şimdiye kadar çözüm üretmeyi düşünmediği mülteci sorunu ile ilgilenmeye, önemsemediği yardım fonlarını ödemeye karar verdi." dedi. Bu noktada Avrupa kıyılarına yaklaşan feribotların güvenlik görevlileri tarafından delindiğini belirten Alpay; Avrupa'da hakim olan, 'Suriyeli insanları ülkelerine almama isteğinin' çocukları ölüme terk etmek noktasına kadar dayanabildiğini ifade ederek Avrupa'nın Türkiye'den 'Suriyelileri sen ülkende barındır, bize gönderme, biz sana her türlü maddi yardımı yapalım' talebinde bulunduğunu hatırlattı.

Son olarak; toplumdaki İslami hassasiyetlerin geleneksel bağlamdan ziyade, tevhidi bir inanca ve bilince dayalı olduğu zeminlerde ümmet olarak ciddi mesafeler kat edebileceğimize dikkat çeken konuşmacı, "Tesettürün yaygınlaşması güzel ancak namaz kılınmıyorsa burada sorun vardır, İslamcı gençlerin artması çok güzel ancak sabah namazına kalkamıyorlarsa burada sorun vardır, İslami çalışmaların üniversitelerde sürdürülebilmesi güzel ancak bu gençler Bangladeş'ten, Irak'tan, Suriye'den habersiz ise burada sorun vardır." dedi. Alpay "İslam Coğrafyası'nda zafer elde edebilir miyiz? Bilemeyiz. Ancak 'Zafer Allah'tandır'diyerek mücadelemize devam etmeliyiz ve zaferle değil seferle sorumlu olduğumuz şiarıyla hareket etmeliyiz." diyerek Müslüman toplumun sorumluluklarının bilincinde olması gerektiğini ifade etti. Günümüzde, Müslüman halkın Cumhuriyet tarihindeki en elverişli şartlara sahip olduğunu belirten Alpay; bu imkanların ancak Müslümanların kültürle, sanatla, siyasetle, diplomasiyle yakın ilişki kurduğu zeminlerde anlam kazanacağını dile getirerek okuyan, tartışan, tefekkür eden, tezekkür eden insanlar yetiştirmemiz gerektiğini vurguladı. Son olarak Alpay; örgütsüz toplumların örgütlü azınlıklar tarafından yönetildiğine dikkat çekerek Müslümanların örgütlenmek ve istişare üzere ortak faaliyetler yürütmek noktasında 'Mümin, Mümin'in kardeşidir' şiarı ile despotizmi düstur edinmiş şer odaklara karşı sağlam ve yekpare bir bina gibi kenetlenmiş saflar halinde bulunması gerektiğini ifade etti.

Program Civan Behiç Turhan'ın gelecek programlar hakkında bilgi vermesinin ardından sona erdi.

 

 

 

Etkinlikler Haberleri

Bursalılar Gazze için kıyama durdu
İslami mücadelede Gazze direnişinin yeri
Rıdvan Kaya: Gazze’de yaşananlara tepkisiz kalmak, alışmak ve kanıksamak zulümdür
“Gazze, nesiller boyunca insanlığın unutamayacağı dersler veriyor”
Bursa'da "Gazze ile Dayanışma Gecesi" düzenlendi