Bursa'da Ortadoğu İntifadası Değerlendirildi

Bursa Özgür-Der Şubesi'nin düzenlemiş olduğu panel ile Orta doğu İntifadalarının genel değerlendirilmesi yapıldı.

Özgür-Der Bursa şubesi müslüman coğrafyalarında meydana gelen gelişmeleri konu alan “Ortadoğu’nun Değişen Dinamikleri” konulu bir panel düzenledi.. Moderatörlüğünü Özgür-Der Bursa Şubesi başkanı Aziz Avar’ın yaptığı panel, Yeni Akit gazetesi yazarı Ahmet Varol ve gazeteci-yazar Adem Özköse’nin katılımı ile Ördekli Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.

Selamlama ve takdim konuşmasını yapmak üzere söz alan Avukat Civan Behiç Turhan; Müslüman kardeşlerimizin bulundukları coğrafyalarda yaşananlar, Türkiyeli Müslümanların çok yakından izlediği ve önemsediği gelişmelerdir. Reel-politik ve sosyal dinamikler açısından bir takım belirsizlikler ve aksamalar olmakla birlikte, düne kıyasla bir gözlem yaptığımızda olan bitenlerin kardeşlerimizin hayrına ve selametine yönelik gelişmeler olduğundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Siyasal rejim değişikliklerinin doğurduğu bir takım sancılı hallerin mevcudiyeti bilinen bir gerçek olmakla beraber asıl önemli olan ve hiçbir konjonktüre kurban edilmemesi gereken, bizim kardeşlerimizle aramızdaki ilişkiyi belirlemede kimliğimizi esas almamız gerektiğidir. Zira İslam kardeşliği yapay ve türedi sınırlara gelemeyecek kadar gerçek bir olgudur… Diyerek devam eden konuşmasının ardından sunumlarını yapmak üzere panelistleri takdim etti.

"Adalet Mücadelesi Verenlere Karşı Çıkmak İtikadi Bir Problemdir"

İlk sözü alan Aziz Avar; İntifada hareketlerine yaklaşımlarımızda esas belirleyenin ne olduğu sorusunun bugün bizim için hayatiyet arz ettiğini ifade ederek başladığı konuşmasında "On yıllardır aralıksız devam eden bir dikta rejimine karşın kardeşlerimiz onurlu bir başkaldırı gerçekleştirdiklerinde onlara destek olmak, adalet ve özgürlük mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu her an göstermek yerine, cemaatsel, hizipsel ve mezhebi bir takım aidiyetler ve hurafeler ardına sığınarak, konformist ve en önemlisi de gayri İslami bir tutum takınıyorsak bunun ilk elden itikadi bir problem olduğunu bilmek zorundayız." sözlerini kaydetti.

Aziz Avar konuşmasına "Türkiye’de ikamet eden Müslümanlar olarak bir çok önemli gündem maddemiz olmakla birlikte en önemlisinin bu coğrafyalarda yaşanan hadiseler olduğunu kimse inkâr edemez. Zira ulus devlet formunun zihinlerimizi ve hayatlarımızı şekillendirdiği bir hastalıktan genel anlamı ile kurtulmamızın yolu yaşanan hadiseler ile doğrudan ilişkilidir. Cetvelle çizilmiş sınırların hem zihnimizden ve kalbimizden hem de coğrafyalarımızdan kaldırılması için önemli bir fırsat elde etmiş bulunuyoruz. Ama ne yazık ki rabbimizin bize lütfu olan bu tarihi fırsatı gereğince değerlendiremediğimizi ve olaya müdahilliliğimizi Müslümanlar olarak hakkı ile gerçekleştiremediğimizi söylemek zorundayım. Zira halen intifadalar söz konusu olduğunda, cehaletini, taassubunu ve adı sanı ne olursa olsun bir takım suni aidiyetlerini mazeret göstererek olayı yok saymaya ve sulandırmaya çalışan bir takım Müslümanlar bulunmaktadır. Şunu açıkça ifade etmem gerekir ki böylesi bir tutum ağır bir vebal getirir." şeklinde devam etti ve konuşmacılara yönelteceği soruları sıraladı.

Bu bağlamda olmak üzere panelistlerimizin cevaplandırmalarını istediğimiz sorularımız şunlardır;

-İslam coğrafyalarında meydana gelen hareketlenmeler amacına uygun bir seyir izliyormu? Bölgeyi bekleyen ve olması muhtemel gelişmeler hakkında neler düşünüyorsunuz?

-Suriye’de yaşanan intifadanın genel bir değerlendirmesini yaparak,başta Türkiye’li Müslümanlar olarak olaya dahilliğimizi islami kimlik çerçevesinde değerlendirirmisiniz??

-İntifada hareketlerine Küresel güç dengelerinin yaklaşım biçimleri ve bize yansımaları ne şekilde olmaktadır?

"Tüm İnsanlık Suriye Konusunda Ağır Bir Sınav Veriyor"

Avar'dan sonra sözü alan Ahmet Varol Sadece İslâm âleminin değil bugün bütün insanlığın başta Suriye olmak üzere tüm islam coğrafyasında yaşananlardan dolayı zor bir sınav verdiğine dikkat çekerek giriş yaptığı konuşmasına "Suriye bu sınavın tam orta yerini oluşturmaktadır. Baas rejimi, işgal güçlerinden başkalarının gerçekleştirmediği çapta büyük katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirirken, İslâm âleminde hâlâ “Müslüman” kimliğiyle bu vahşete arka çıkanların, destek olanların bulunabilmesini anlamak ve kabullenmek çok zor." diye devam etti.

"Mazlumları Suçlu Göstermek İçin Yeni Teoriler Arıyorlar"

Varol konuşmasına şu şekilde devam etti:

"Öyle ki insan 'keşke bu karşılaştıklarım rüya olsa!' deme ihtiyacı duyuyor. Ama ne yazık ki gerçek ve ne yazık ki zulme, vahşete arka çıkanlar hatalarını değiştirmek yerine yaptıklarını haklı çıkarabilmek için mazlumları mahkûm edebilmek, suçlu çıkarabilmek için yeni teoriler bulmaya ve sıfatlar yakıştırmaya çalışıyorlar. Baas diktasının bu tutumu Suriye halkına ve tüm dünyaya “eğer bütün bu miras ve kültür benim saltanatım altında olmayacaksa, hiç olmasın!” mesajı vermek istediğini gösteriyor. Onun böyle bir siyasetini ve stratejisini hiç sorgulamadan, böylesine korkunç bir tutumdan vazgeçmeye kendisini zorlamadan destek verenlerin de farklı düşünmüyor olmaları gerekir.Tıpkı işgal güçlerinin yaptığı gibi “ne kadar çok zarar verirsem, canlarını yakarsam o kadar kendilerini teslim olmaya zorlarım!” anlayışıyla hareket ettiği her gün ölü sayısının artmasıyla veya insanların topluca imha edilmesine yol açan saldırılarla görülüyor. Bunlar halka iki yönden zarar veriyor. Bir yönden saldıran tarafın kendini daha rahat ve cüretkâr hissetmesine neden oluyor, can güvenliklerini iyice kaybediyorlar. Bir yandan da dünya kamuoyunun sayıları artık iyice kanıksamasına, basite almasına gündelik olaylar gibi algılamasına neden oluyor. Hatta herhangi bir gün haberlerde Baas canilerinin saldırılarına hedef olarak öldürülenlerin sayısı iki rakamlı verildiği zaman “bugün çok değilmiş” diye düşünülebiliyor.

"Suriye'de Yaşanan Gelişmeler Bölgeyi Etkiliyor"

Bölgedeki dikta rejimlerinin ayaklarını kaydıracak halk ayaklanmaları için Suriye'deki direniş bir kilit konumundadır. Ne yazık ki zulüm rejimlerine karşı başkaldırının, Suriye'de işbirlikçi güçlerin de desteğiyle korkunç katliamlar gerçekleştiren Baas duvarını yıkmakta zorlanması Arap baharı olarak da adlandırılan toplumsal intifadanın diğer zulüm rejimlerine doğru ilerlemesini geciktirdi. Biz Allah'ın izniyle, Baas duvarının aşılması durumunda bu kilidin açılacağını, Kuveyt'te ve Ürdün'de asıl büyük çalkantıların da o zaman yaşanacağını düşünüyoruz. O yüzden Suriye'de yaşanan gelişmeler sadece bu ülke değil bütün bir bölge açısından büyük önem taşıyor.

"Suriye'de Esas Olan Safların Birleştirilmesidir"

Suriye muhalefetinin Katar'da düzenlediği toplantılarda, geçiş süreci için Suriye Ulusal Koalisyonu çatısı altında birleşmesi ve başına da ülkedeki tüm siyasi kesimlerin olumlu baktığı bir isim olan Muaz el-Hatib'i seçmesi önemli bir gelişmedir. Bu gelişmeyle birlikte yeni bir sürece girildiğini ve Suriye toplumu nezdinde yasallığını tamamen kaybetmiş olan Baas diktasının diplomatik alanda da geçersiz sayılması için önemli bir alternatif oluşturulduğunu söyleyebiliriz. SUK’un başına getirilen George Sabra ise bir denge unsuru olarak oraya getirildi. Batılılar tarafından yapılan çeşitli baskılar var. Suriye’de esas olan şuan safların birleştirilmesidir. Sabra’nın SUK’un başına getirilmesine farklı yaklaşımlar var; laikler ağır basıyor veya Hristiyan bir başkan seçildi gibi. Esas olan safların birleştirilmesidir, burada olumlu bir yön var. ABD, Suriye direnişini pasifize etme ve kendisinin dikte edeceği formüllere razı olmaya zorlama amacıyla bazı oyunlara başvurmaya başlamıştı. Bu amaçla öncelikle Suriye Ulusal Konseyi'nin etkisini kaybettiği, kapsayıcı olmadığı iddiasından yola çıkarak tamamen devre dışı bırakılması talebinde bulunmuştu. Ona paralel olarak silahlı direnişin de artık el-Kaide kontrolüne geçtiği iddiasında bulunarak etkisiz hale getirilmesini istiyordu. Fakat muhalif güçler aralarında ittifak sağlayarak ve ABD'nin dayatmalarını değil Suriye halkını temsil eden sivil ve askerî yapılanmaların taleplerini nazarı dikkate alan bir koalisyon oluşturarak etkin bir yapılanma ile geçiş sürecini başlatma amaçlı önemli bir adım attılar. ABD'nin alternatif yapılanmanın başına geçirmeyi planladığı Riyad es-Seyf de akıllıca bir tutum sergileyerek ülkedeki siyasi muhalefetin ve direnişin saflarının birleştirilmesi çabalarına katkıda bulundu ve kendisi de bu ittifakın içinde yer almayı tercih etti.

"Suni Sınırlar Er Geç Kalkacak"

Siyonist işgal devletinin son haftalarda Gazze'ye yönelik saldırılarında Hamas'ın askerî kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri'nin Gazze'deki genel komutanının vekili ve fiili komutanı 52 yaşındaki Ahmet Sait Halil el-Ca'beri nin şehit edilmesiyle zirveye tırmandı. Baas diktasının gittikçe köşeye sıkıştığı bir zaman aralığında siyonistlerin bu saldırısı oldukça düşündürücüdür. Ve ondan daha önemlisi ise gazzedeki kardeşlerinin şehadetleri için sokağa çıkan binlerce Suriyeli müslümanın olmasıdır. Bakın burası önemli bir noktadır; Gazze’de ölen kardeşlerinin hakkı için yüzlerce Suriyeli şehid veriliyor. Bu bize Kudüs’ün yolu şamdan geçer sözünün içinin boş olmadığının ve sunii sınırların ergeç kalkacağının en büyük müjdecisidir. Diğer yandan Siyonist işgalci bu kez gerçekleştirdiği saldırılarda önemli bir sürprizle karşılaşmıştır ki o da uluslararası alanda İsrail'in başkenti kabul edilen Tel Aviv'e kadar ulaşan Şafak 5 füzeleridir. Kassam mücahitleri bu füzelerin tamamen yerel imkânlarla, kendileri tarafından imal edildiğini ve 75 km. menzile sahip olduğunu açıkladı. İşgalcilerin Tel Aviv, Filistinlilerin Tellu'r-Rebi' adını verdiği şehir ise Filistin'in Akdeniz sahilinin orta kesiminde yer alır ki Gazze'den buraya ulaşan füze işgal devleti kontrolündeki toprakların yarısına ulaşabilecek niteliktedir.

"Suriye İntifadası Hakkaniyetle Değerlendirilmelidir"

Âdem Özköse Varol'dan devraldığı konuşmasına "Müslüman beldelerde cereyan eden hadiselerin genel seyri hakkında birçok tespit yapmak mümkündür ancak ben bunu Suriye üzerinden yapmayı uygun görüyorum. Zira Suriye bugün bir mihenk taşı konumundadır. Onun hakkında hakkaniyet ile yapacağınız herhangi bir teşhis, diğer yerlerdeki olan bitenler içinde sizleri yanlışa düşmekten kurtarır. Dolayısı ile gerek Suriye’de elde ettiğim tecrübelerim ve gerekse de İslam coğrafyalarındaki izlenimlerimi baz alarak Suriye’nin bize söylediklerini anlatmak istiyorum." sözleriyle başlayarak Suriye intifadasının bölgedeki kilit konumuna dikkat çekti.

"Suriyeliler Bir Nesli Feda Etmeye Hazır"

Özköse konuşmasına "Suriye direnişi şerefli Suriyeli gençlerin kanları ile sulanan ve öylece filizlenen bir direniş hareketidir. Onlar Şehiddirler ve yaşadığımız dünyanın görüp görebileceği en destansı ve onurlu bir başkaldırının temsilcisidirler. Suriye'de sokaktaki direnişi örgütleyenler Amerikan ajanları değil, babası, Hama’da veyahut Baas zindanlarında yitip giden bir neslin bizatihi kendisidir. Buradan bakınca anlaşılması zor gelebilir ama o gençlerin gözlerindeki parıltı onların içlerinde yıllardır taşıdıklarını ele verir bir alamettir. Bunu okumasını bilmeyenler ancak komplo teorisi okuyarak kendilerini zehirlerler. Direniş başlamadan önce ilişki içinde olduğum birçok arkadaşımla direniş zamanında irtibat kurduğumda vasiyetlerinde ortak olarak gördüğüm bir şey vardı ki o da her birinin kendisini feda etmeye dünden razı olduğudur. Bu gençler size içerden kara propagandacıların sunduğu gibi insanlar değiller. Bunların hemen birçoğunun çok derinlerde yaraları var ve artık buna bir isyan niteliğinde başkaldırıları mevcut. Babası/amcası/ağabeyi öldürülen gençler bunlar. Nerdeyse her bir gencin Baas zindanlarında yok olup giden bir yakını veyahut duyduğunuzda inanmanıza imkânı zor olan bir trajik hayat hikâyesi mevcut. Ve hepsi de Müslüman/dindar gençlerdir. Bugün Suriyeliler bir nesli feda etmeye hazırlar. Bunu bilerek sokağa çıkıyorlar. Onun için diyorum ki bu direniş tüm hesapları bozmaya ve nihayete ermeye muktedirdir. Bunun önünde hiçbir mezhebi veyahut bölgesel hesap duramaz. Kendi içimizde yapılan bayağı karalama propagandaları bunu önlemeye güç yetiremez. Ben bunu bizzat gözlerimle görmüş biri olarak söylüyorum.

"Kudüs'ün Yolu Şam'dan Geçer Sözünü Hiç mi İşitmediniz?"

Bugün beni mazlum Suriye'li kardeşlerimizin başına gelenlerden daha çok üzen şey buna duyarsız kalan Müslümanlar ve direnişi ucuz hesaplar için karalayanların varlığıdır. Şunun altını iyice çizmem gerekiyor: Suriye direnişi şehitlerin kanı gibi temiz ve katışıksızdır! Beni az ya da çok tanıyan kardeşlerim İslam coğrafyasındaki olayları içerden bir gözle değerlendirmeye çalıştıklarımı da bilirler. İlayı Kelimatullah için mücadele verilen birçok cihad-i hareketi yakından gözlemleme fırsatım oldu ve bunlar hakkında Türkiyeli kardeşlerimin sağlıklı bilgiler alabilmesi için Rabbimin izni ile gayret sarf ettim. Hizbullah’ın 33 gün savaşında cepheden haberleri Vakit Gazetesi aracılığı ile an be an ulaştırmaya beni sevk eden şey ne ise bugün Suriye'de yaşananları olduğu gibi aktarmaya sevk eden şeyle aynıdırlar. İslami kimliğimin gereği neyi icap ettiriyorsa ben onu yapıyorum. Bundan dolayı benim bugün Suriye'de gördüğüm tertemiz bir direniş olduğudur. Birilerinin bahs ettiği gibi ne küresel güç dengelerinin yönlendirmesi ne de Filistin davasının sakıt olması gibi bir şey söz konusu değildir. Evet dış güçlerin mutlaka bir hesapları olacaktır ve biz Türkiyeli Müslümanlar olarak bunu konuşalım ve değerlendirelim. Ama bunu olması gereken zemin üzerinden yapalım. Değerlendirmelerimizi komplo teorilerine vardırarak veyahut bugün birilerinin hiçte müslümana yakışmayacak şekilde yaptığı gibi herhangi bir mezhebi yada bölgesel güce beyatlı bir şartlanmışlıkla yaptığımızda, Suriyeli kardeşlerimize Baasçılardan önce ilk darbeyi biz indirmiş oluruz. Filistin konusunda söylenenler tek kelime ile duygu istismarıdır. Filistin davasının selametini Suriye'nin varlığına mutlak suretle bağlayanlara sormak istiyorum. Siz Filistin'i ve O'nun geleceğini Şeyh Raid Salah'tan daha mı iyi biliyor dunuz? Siz mazeret olarak sunduğunuz Devletin Başkanı İsmail Heniyye kadar mı o ülkenin stratejik politikalarını biliyorsunuz? Siz, Halid Meşal'in Şam'dan ayrılış sebebini hiç dinlemediniz mi? Ve yine siz, Filistin söz konusu olduğunda önemli bu üç ismin defaatla zikrettikleri “KUDÜS'ÜN YOLU ŞAM'DAN GEÇER” sözünü hiç mi işitmediniz!?

"Zalimlerin Bir Oyunu varsa Rabb'imizin de Mutlaka Bir Planı Vardır"

Dünkü dinamizm bugün maalesef yok. Eskiden Müslümanlar böylesi bir hal ile karşılaştıklarında "mekarallahu” ayetini yaşarlardı ve "zalimlerin bir oyunu varsa Rabbimizin de mutlaka bir planı vardır" derlerdi. Ama bugün öyle midir? Bugün herkes Müslüman olmaktan vazgeçmişçesine Ortadoğu uzmanı kesilmiş durumdalar. Eskiden imanları ile konuştukları mevzuları bugün stratejist ağzı ile konuşmaya başladılar! Kardeşlerim; bugün içine girdiğimiz rehavet hali gözlerimize tehlikeli bir perde çekmiş durumdadır. Böyle olduğu için birilerinin kirli oyunlarına hemen kanabiliyor ve aklımızın karışmasına izin verebiliyoruz! Çok kesin ve net olarak şunu söyleyebilirim ki bugün Suriye'de yaşanan olaylar karşısında iki saf var. Biri zalimlerin yanında olan Müslümanlar, diğeri de mazlumun yanında olan Müslümanlar.. Muhasebemizi iyi yapıp öncelediğimiz ve önemsediklerimizi tekrardan gözden geçirerek saflarımızı belirlemek gibi bir mükellefiyetimiz olduğunu hatırlamalıyız." diye devam etti.

"Her Evden Bir Torba Un"

Programda ayrıca Suriye’ye yardım konusu da gündeme getirildi. Özgür-Der’in başlattığı “Her Evden Bir Torba Un” kampanyasının yanı sıra, İHH tarafından battaniye, mont ve gıda yardımı organizasyonu hakkında da bilgiler verildi. Ayni ve nakdi yardım yapmak isteyen arkadaşların , Özgür-Der ve İHH Bursa şubesinden görevli arkadaşlarla irtibata geçmesi sağlandı. Ardından Panel katılımcılardan gelen katkı ve sorulara verilen cevapların ardından sonlandırıldı.

Haksöz Haber: Abdurrahman Yıldırım

 

Etkinlikler Haberleri

Bursalılar Gazze için kıyama durdu
İslami mücadelede Gazze direnişinin yeri
Rıdvan Kaya: Gazze’de yaşananlara tepkisiz kalmak, alışmak ve kanıksamak zulümdür
“Gazze, nesiller boyunca insanlığın unutamayacağı dersler veriyor”
Bursa'da "Gazze ile Dayanışma Gecesi" düzenlendi