Ayşegül Özkan sunumuna ömrünü yoğun bir mücadele içinde geçirmiş, ortaya koyduğu düşünceleri ile sınırlarını aşan bir dinamizm üreten Ali Şeriati'nin fikirleri hakkında genel bir değerlendirme yaparak başladı ve şunları kaydetti;
"Ali Şeriati'nin düşünce ve eylem alanında elde ettiği tutarlılığı 'dün'de kalan seslenişini bugün bizler açısında halen yaşanılır ve değerli kılmaktadır. Şeriati; safevi Şiiliğine yönelttiği düşünceleri nedeniyle İran'da dışlanırken, Şii bakış açısı nedeniyle Sünni dünyadan da önemli tepkiler almıştır. Ayrıca Doğu'dan, Batı'yı "tanımak" için yola çıkmış, inancının muhkemliğinden ödün vermeyen bir Şeriati vardır önümüzde. Çünkü ona göre "tanımak", adaletli olmanın birinci şartıdır. O tanıdı, anladı ve her iki dünyanın sorunlarına cevap üretti. Düşüncelerinde med-cezirler de yaşamıştır Şeriati. Bu durumun farkında olarak, Kevir adlı eserinin önsöz'ünde dünden cevap verir kendisini eleştirenlere: "Yazılarım üçe ayrılır: Toplumsallar, İslamsallar ve Çölseller". Üstadın düşüncelerini bu bağlamda değerlendirmek, bizi doğru bir okumaya götüreceği gibi, en önemliside değerlendirmemizde "adaletli" olmamızı sağlayacaktır. Adalete, ahlaka ve özgürlüğe âşık, düşünen-üreten ve mücadelesini eylem sahasında veren, bedeller ödeyen üstadı değerlendirirken en nihayetinde "insan" olduğunu göz önünde bulundurmalı ve ona göre istifade etmenin yolunu aralamalıyız. Bilgi-amel birlikteliği ahlakını öne çıkarıp, örnek almalı ve yanılma payına sahip olduğu atlanmamalıdır."
Özkan, Şeriati neden öncelikli olarak Namaz veyahut Oruç gibi ibadetleri değil de özellikle Hacc'ı gündemine almıştır sorusunu, toplumsal dönüşümün temel gereklilikleri üzerinden anlatarak şunları ifade etti:
Şeriati; toplumlara değişiklik getirebilmenin muhafazakâr, devrimci ve reformcu olarak üç yaklaşımla gerçekleşebileceğine inanır. Birinci yaklaşımda geçmişe dönerek değişimin kaynağının gelenekte arandığını, bugünün göz ardı edildiğini, ikinci yaklaşımda ise geçmişle bağların koparılmasının yanlışlığını savunur. Üçüncü yaklaşım olan Reformcu yöntemin ilk iki düşüncenin orta yolu niteliğinde olduğunu belirtir. Şeriati'nin; üçüncü yaklaşımı şöyle açılır: Hz. Muhammed'in Hacc olayını, eskiden yapıla gelen manasıyla zıt olan Allah'ın birliği ve insanların bütünlüğünü esas alan muhteşem bir dini merasim haline getirmesi iman edenlerde ebedi geleneklerin yaşadığını görmesine, mana değişikliğiyle ise bugüne hitap etmesi formunun/yönteminin kullanılması, uygulanması gerektiğini söyledi. "Şeriati'ye göre Hacc farizasının tamamı, Hacı aydının tüm insanların problemlerine çözüm arayan bir fedai haline gelmesiyle ve kendisini dönüştürmek suretiyle takva ehlinden olmanın yolunu aramasıdır. Takva sahibi olabilmek, insanlarla birlikte, insanlar için her türlü sıkıntıyı göğüsleyerek, Allah'ın hak yolunda adım adım yürümekle mümkündür."
"Hacc" ın Şeriati'nin diğer eserlerinden farklı olarak, üç hac ve bir umre sonrası ortaya çıktığına dikkat çeken Özkan; Başlangıçta Hac'ın Şeriati'de sabit bir karşılık bulacağını sandığını, ancak her gidişinde onun herhangi bir ritüelin çok ötesinde yeni anlamlar barındırdığını fark ettiğini ve bunların bakiyesi olarak bu çalışmayı kaleme aldığını belirterek, Şeriati'nin "Hacc" derken tam olarak neyin anlaşılmasını isteğini şöyle anlattı:
Hacc kelime anlamıyla bir yöneliş, saygınlık ve kutsiyet atfedilen bir takım özel mekânlar ve roller üzerinden Allah'a yapılan yürüyüştür. Şeriati'nin Hacc kitabında: hacda yapılacak işler: kuralları ve onların anlamlandırılmasının işlendiğini ayrıca Kur'an'ı merkeze alan; yer yer kelime ve kavramların açıklanmasına, sure tefsirlerine, ayet-hadis ve dipnot kullanımı ile konuyu açar nitelikteki üslubu içermektedir. Sembolik anlatımların yine sembolik anlatımla yorumlanmasıyla onlara kazandırılan aydınlatıcı, ufuk açıcı ikinci bir anlam dünyasıyla tanışacağımızın ve yazarın yaşadığı Şii kültüründen izlerin bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Eserin baştan sona sarsıcı, muhteşem bir üslup içerdiğini aynı zamanda üstadın "Sen ey kardeşim…" seslenişlerindeki Allah'ın kurduğu kardeşlik bağını, 'dün'de kalmış olmasına rağmen 'biz'e, 'şu an'ımıza ulaşan samimiyetini derinden ve okuma boyunca hissetmekteyiz.Hacc ibadetler içerisinde sembolik özelliği en yoğun olanıdır.. Kullanılan bu sembol kendi dışında başka bir hakikate işaret etmekte ve anlatılmak istenen şeyin gerçek niteliğini oluşturduğunu bilmemiz gerekir. "Sembolik anlatımın asıl amacı; işte bu anlamı muhataba kavratabilmektir. Peki Allah; Haccı, ona ulaşmaya güç yetirenlere farz kıldığı biz kullarına, Hacc sembolleri/hareketlerini kullanmakla ne anlatmak istemektedir? İşte bu kitap bu sorumuza cevap niteliği olabilecek kaynaklardan biridir."
Hacc'da yerine getirilmesi gereken şekilsel kuralların kitapta detaylıca ele alınmadığını, daha çok hacc ibadetinin "içinde barındırdığı asıl anlam" üzerinde yoğunlaştığını ifade eden Özkan ;
Hacc'da yapılması gereken hareketler ve kurallar detaylara girilmeden tanımlanmıştır. Üstad eserinde hareketin taşıdığı ruha dikkat çekmek ve işaret edileni hayatımızla bütünleştirmek istemektedir. Zaten hareketi anlamlı kılacak olan da bu bakış açısıdır. Yazar, Hacca kimlerin gideceğiyle ilgili toplumda bugün bile genel kabul gören "zenginler üzerine farzdır" anlayışını ret eder. Ve bunun sınıfsal, iktisadi bir mesele olmadığını belirtir. Her görevin ifasında güç yetirmek nasılsa, Hacc'a güç yetirmek de akli bir olgudur. Hacc hep bir hareketi, kararlılığı ve yönelişi ifade etmektedir. Hacc farizasında yapılması gereken hareketler, roller ve kutsiyet atfedilen yerler, simgeler vardır.
Bunlar kitapta sırasıyla:
-Buluşma Mevsimi-Mikat'ta İhram ve Değişim-Niyet-Mikat'ta Namaz-Muharremat-Kabe -Tavaf -Hacer'ul Esved ve Biat-Makam-ı İbrahim-Sa'y-Küçük Hacc-Büyük Hacc-Arafat-Meş'ar-Mina-Şeytan Taşlama-Kurban-İsmail'in Kurban Edilişi-Teslis Putlar-Bayram-Bayramdan Sonraki İki Günlük Vakfe ve Bayramdan Sonraki Taşlama olarak işlenmektedir.
Ali Şeriati'nin Hacc'ı nasıl anlamlandırdığını görelim:
İbrahim'in davetine uyarak kişisel hayatın monotonluğundan ve kısır döngüsünden kurtulup, Buluşma Mevsimi geldiğinde kişi yola çıkılmadan evvel dünya ile ilgili tüm bağ(ım)lılıklarını sanki dönüşü olmayacakmış gibi kapatır. Yazar bunu "ölüm için prova" olarak tanımlamaktadır. Mikat sınırına gelindiği vakit "elbise" değiştirilir. "Ben" olmayı simgeleyen tüm ağırlıklar sınırda bırakılır ve yeni bir hayat formu olan "insanlık" ailesinin kıyafeti olan tek renk, dikişsiz, modelsiz, renksiz, sembolsüz elbise giyilir. Niyet edilir. Muhatap yeni elbisesiyle namaza durur ve bu kıyam "Rabbim, ben artık Nemrut'un kulu, tağutun kölesi olmayacağım. İbrahim suretinde olacağım" sözünün ifadesidir. Ve yasaklamalar başlar. Kendisini hatırlatan, dünyayı anımsatan, hayatta vazgeçilemeyen, günlük işleri çağrıştıran her şey yasaklanmıştır. Yazar, bunları kitapta tek tek sayar ve açıklar. Bu hal üzerine artık Hacc yani yeni hayatın kodlarıyla tanışma faslı başlar. Yüzler Allah'a dönük olarak Kabe'ye hareket edilir. Sade, dekorsuz ve süslemesiz bir küptür Kabe. Bütün yönleri kendinde toplayan tek şekil olan küp ayrıca tüm yönleri aslında yönsüzlüğü simgelemektedir. Yani nereye yönelirsek orada Allah'a durulacak bir yön vardır algısı.
Şeriati'nin hacc kitabında çok sık başvurduğu sembolizmin, diğerlerinden farklı olarak yeni ve diri bir formda kullandığını belirten Ayşegül Özkan: Bu yeniliğin özünde, evrensel olan Hakikat'e tekrardan yönelme çabası yatmaktadır. Öze dönüşün hacc ibadeti üzerinden nasıl anlatıldığını net olarak görmek için eserinden bazı tasvir ve tanımlamaları doğrudan okumamız gerekir diyerek şöyle devam etti:
-Tavaf; kararlılık, hareket ve disiplinin adıdır..
-Biat; "artık Allah'ın kurallarına göre yaşayacağım" anlamında bir semboldür. Muhatap tavafa bu şekilde başlayarak kendi halinden çıkıp insanlık ailesinde kendisini yok eder. Artık insanlık için hayatta bir yolculuk yapacağını simgeleyen tavafta merkeze Allah alınmıştır. Tüm dünyevi ağırlıklardan sıyrılarak (ihram) insanlık ailesinden biri olmuştur muhatap.
-Sa'y:"telaştır, arayış dolu bir harekettir. Bir gaye sahibi olmaktır, koşmaktır.".
-Meş'ar: Adamakıllı düşünmek, plan yapmak, ruhu hazırlamak, silah toplamak için vakfe yeridir.
-Mina: Güneş Arafat'ta doğar, Meş'ar'dan geçer ve Mina'ya girer. Güneş de insan seliyle birlikte haccetmektedir. Mina sınırından şeytanların üssüne kadar epey mesafe vardır. Uzun, doğru bir hat üzerinde birkaç yüz metrelik aralıklarla, birbiri ardına üç tane üs: her biri birer hatıra anıtı, heykel, sembolik yapı, put. Her yıl yüzleri beyaza boyanır. Akın eden ordu, boğaza ulaşır, elde cemerat taşları hazır şekilde buraya ulaşır. İlk puta varırsın, ilk cemre: vurulmaz, geçilir. İkinci puta varılır, ortadaki cemre: yine vurulmaz, geçilir. Üçüncü puta varılır, sonraki cemre: vurulur. Niçin üçüncü put vurulur? Çünkü en sondaki düşürülünce, öteki ikisinin kendi ayakları üzerinde durmaya mecalleri kalmaz. Birinciyi ve ikinciyi ayakta tutan, bu sonuncusudur. En sondaki cepheden dönüldüğünde fetih ilan edilebilir.
-Kurban'a geçilir: Her insan kendi kurbanını/İsmail'ini bulmalı, bilmelidir. Kurban edilecek şey: seni iman yolundan zayıflatan şey olabilir. Hz. İbrahim'de hakikat ve menfaat savaş halindedir. İsmail'in boğazlanmasıyla asıl istenen şudur: Kulluk makamında, ilahi itaatte, evlada karşı alaka göstermek bir 'hiç'tir. Hakk'ın karşısında, mutlak bir teslimiyet ve her şeyden geçmek gerekmektedir. En değerli ilgi ve alakaların seni Hakk'a ittisalden mahrum bırakıyorsa, Hakk'la iştigalden men ediyorsa, kişiyi Allah'ı zikretmekten alıkoyuyorsa, ruhunu ve kalbini tamamen Hakk'ın aşkına tevdi etmene mani oluyorsa; mani olduran şey kurban edilmelidir.
Özkan katılımcılardan gelen sorulara verdiği cevabların ardından, Üstadın dilinden "Rabbim! Bana/bize sorumluluktan kaçan inanç ucuzluğuna karşı dayanma gücü ver!" duası ile sunumunu sonlandırdı.