Panelin moderatörlüğünü Bayram Tunç üstlenirken konuşmacılar Hamdullah Dargın ve Ayten Tunç idi.
Bayram Tunç panelin giriş konuşmasına 28 Şubat darbesinin hedefinde Müslümanların olduğu gerçeğine değinerek başladı. Tunç, 28 Şubat post-modern darbenin aygıtlarındaki çeşitliliğini gördüklerini bu aygıt içerisinde medyanın ciddi bir rol üstlendiğini dile getirdi. Darbe 'Bin yıl sürecek' dendi ancak hamd olsun kısa sürede izlerin çoğu silindi. Fakat mağduriyetlerin tam olarak giderilmediğinin farkında olmalıyız çünkü 28 Şubat'tan bu yana 21 yıllık bir süre geçmiş olmasına rağmen ve darbecilerin yargılanıp cezalandırıldığı bu dönemde Müslüman kardeşlerimiz hala tutsak ve adalet beklemekte' dedikten sonra sözü Ayten Tunç'a bıraktı.
Ayten Tunç, 28 Şubat darbesinin gayesinde sözde 'irtica' olduğunu ve bu darbe sürecinin bileşenlerinde bürokrasi ve medyanın da olduğunu vurgulayarak konuşmasına başladı. Tunç konuşmasına şöyle devam etti: "Doğrusu bu süreç toplumsal alanlarda ciddi sorunlara ve işkencelere yol açan bir süreç oldu. 28 Şubat tek tip devlet anlayışının kendi dışında olan herkesi düşman ilan edip hayatın her alanına müdahalesidir. Aslında Türkiye tarihi cumhuriyetten bu yana bir darbeler tarihidir. Kemalist kadrolar kendi ideolojik statikosunu muhafaza etme adına her yolu meşru görmektedir. Darbelerin olduğu ülkelerde uluslararası güçlerin destek ve kışkırtmalarının olduğu bir gerçektir. Bunun temel saiklerinin başında İslam düşmanlığı yattığı görülmektedir.
28 Şubat önce üniversite ve kamusal alanlarda başlarken bilahare hayatın tüm alanlarına yayıldığına tanıklık ettik. Bu yayılmada en çok mağduriyeti yaşayan Müslümanlar olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki dini bir vecibe olan başörtüsü dahi siyasallaştırılmış ve baskıların merkezi haline getirilmiştir.
Müslümanların hafızası başörtüsü çekilen, törenlerde aşağılanan, okul kapılarından alınmayan, ikna odalarında psikolojik baskılara maruz kalan ve onlarla birlikte mücadele eden Müslümanların anılarıyla doludur. Sonrasında işkenceler, cezaevleri, işten atılanlar, tutuklular, mağdur aileleri, hukuksuz yargılamalarla 21 yıllık bir acıya dönüşmüş bir süreçtir. Ve hala mahkum edilenlerin acılarıyla bitmeyen bir süreç.
28 Şubat'tan bu yana kazanımlarımızın olduğu bir gerçektir. Ancak yargıda sonuçlandırılamayan 28 Şubat suçluları ve halen suçsuz olup hukuksuz yargılamalarla cezaevinde bulunan Müslümanların varlığı süreci sonlandırmamaktadır. Bugün 21 yılı geride bıraksak da 600'e yakın Müslüman tutuklunun acılarının sonlandırılması önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. 28 Şubat 21 yıldır büyüyen ama tükenmeyen acıların tarihidir" diyerek sözlerini nihayete erdirdi.
Akabinde sözü Hamdullah Dargın aldı.
Tevhid ve şirk mücadelesi tarihine değinen Dargın, 28 Şubat'ın bu mücadelenin bir halkası olduğu vurgusunu yaptı. Türkiye'deki darbe geleneğini hatırlatarak, darbeler için şartların olgunlaştırılması hususuna değinen Dargın, 28 Şubatın dayandırıldığı olaylar zincirini şu şekilde anlattı:
"Turgut Özal'ın siyaset sahnesine çıkması ile Türkiye'de Müslümanların önü açıldı. Müslümanlar hızlı bir gelişim gösterdiler ancak bu gelişme tecrübeden ve örgütlü bir yapıdan büyük bir oranda yoksundu. Kolay elde edilen bu imkânlar, elden gidince çok büyük reaksiyonlar gösterilmedi ve kolay kabul edildi. Bu süreçte İslami Sermayenin gözle görülür bir atış göstermesi, başörtülü kızların okullarda ciddi bir potansiyele sahip olmaları, kamu kurumlarında mütedeyyin insanların artması ve başörtülülerin ciddi bir sayıya ulaşmaları sistemin dikkatinden kaçmıyordu.
Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç Turan Dursun ve Uğur Mumcu suikastları, bu şahısların İslam karşıtı söylemlerine dayanılarak Müslümanlara yıkılıyordu. İslami Hareket operasyonlarında gözaltına alınanlara işkence altında imzalatılan ifadeler, gazetelerde korkunç iftiralarla servis ediliyordu. Sivas'ta sahnelenen provokatörlük neticesinde madımak oteli ateşe verilmiş ve 37 insanın ölümüne sebep olunmuştu. Bu olayla ilgili gözaltına alınanlar olay esnasında başka yerlerde olduklarını ispatlamalarına rağmen mahkûm edilerek, gerçek faillere ulaşılması engelleniyordu. Akabinde 33 kişinin can verdiği Başbağlar katliamının tetikçileri yakalanmış, ancak bazı siyasetçilerin devreye girmeleri ile Salı verilerek gerçek faillere ulaşılması engellenmişti.
Refah partisinin 1994 yerel seçimlerde ve 1995 genel seçiminde gösterdiği başarıyı not etmişti sistemin bekçileri. Erbakan'ın D-8 oluşumu darbenin uluslararası ayağını rahatsız ediyordu. Başbakanlık konutunda verilen iftar yemeği "Cumhuriyete Meydan Okuma" olarak servis edilmişti gazetelere. Sincan'da tertiplenen Kudüs Gecesi programı, darbecileri çıldırtmıştı adeta. Sahneye sürülen Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz tiyatrosu, Gülgün Feyman, Reha Muhtar, Ali Kırca vb gazetecilerin hünerleri eşliğinde günlerce televizyonlardaki yerini almıştı.
Vakit tamamdı. Darbe için beklenen şartlar olgunlaşmıştı. En uzun MGK toplantısı yapılmalıydı. Ve şartlar dayatılmalıydı iktidarın Müslüman başbakanına. Onun eliyle yapmak istiyorlardı her şeyi. MGK kararlarına imza atmamakta direnen Erbakan'a, dönemin içişleri bakanı Meral Akşener " 28 Şubat kararları ya uygulanacak, ya uygulanacak" diyerek ayar vermeye çalışıyordu.
Bu kararların uygulanması için Erbakan hükümetinden kurtulmalıydılar. Bunun yolunu Süleyman Demirel açtı. Refah Yol hükümeti yıkıldı. Refah partisine kapatma davası açan Vural Savaş, hukuk brifinglerinde dersini iyi ezberlemişti. Verilen görev en iyi şekilde yerine getirildi. Refah kapatılma derdi ile uğraşırken, 28 Şubat süreci halkın üzerinden buldozer gibi geçiyordu. Bu gün belki 28 Şubat süreci bizim için bitti. Ancak oluşturduğu mağduriyetler devam etmekte. O süreçte tutuklanan kardeşlerimiz hala ceza evlerinde. Yıkılan aileler, yok edilen gelecekler hala tazeliğini koruyor zihinlerimizde. Çocuk yaşta ceza evine düşenler ihtiyarladı. Bir sabah vakti ilaç almaya giderken kaçırılan İslami dayanışma Vakfı başkanı İsmail Özer'e yapılan işkenceler hafızalardaki yerini koruyor. Abdulhamit Turgut ve arkadaşlarına yapılan işkenceleri bu gün kendi sesinden dinlediğimizde tüylerimiz diken diken oluyor. Ramazan Kayan, Zeki Şengöz ve daha niceleri on yıllarca ceza evlerinde yattılar. Meydanlarda tartaklanan, coplanan bacılarımızın feryatları hala kulaklarımızda… "
Hamdullah Dargın, konuşmasına son olarak, "bu mücadele, tevhid ve şirkin değişmez mücadelesidir. Tarih boyunca devam eden bu mücadele, kıyamete kadar devam edecektir. Bu mücadelede yılmayan, dik duranlar bu gün başı dik gezebilmektedir." deyip konuşmasını nihayete erdirdi.