Yılmaz Çakır Akaid kavramını açıklayarak başladığı konuşmasına, şu şekilde devam etti: " Akaidin alanı/sınırlarından bahsedecek olursak, günümüzde akide kavramı yani iman esasları, geleneksel anlamıyla amentüye eşitlenmiştir. Oysa geleneksel kaynaklarda altı tane olan iman esasları, Kur'an'ı Kerim'in Bakara suresi 177 ile 285. ayetlerinde beş olarak ifade edilmiş ve Allah'a, ahirete, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman şeklinde sıralanmıştır. Kur'an'daki sıralamanın amentü esaslarındaki gibi olmadığını ve bu sıralamada peygamberin en sonda yer aldığını görürüz. Bu da peygamberin konumunun değersizliğinden değil, ancak Allah'ın yaratıcı olarak peygamber ile birlikte anılamayacak olmasındandır. Kadere iman konusunun ise daha sonraları Ehli Sünnet tarafından akaidleştirildiğini söylemek mümkündür. Ayrıca akidevi konularda/ iman esaslarında, asla tereddüt olmaz ve içinde şüphe de barındırmaz. Allah'a iman tam olmalıdır. İslam tarihine baktığımızda, iman esaslarının akide olarak adlandırılmasının peygamber efendimizden sonra olduğunu görmekteyiz. Çünkü O'nun yaşadığı dönemde Allah, Hz Muhammed'i kitapla uyarıp, düzeltiyordu. Peygamberin vefatından sonra ise; meydana gelen bazı problemler ve bu problemlerin, peygamber dönemindeki olaylarla farklılık göstermesi akide tartışmalarını başlatmıştır. İlk olaylar arasında, Ebu Bekir'in halife seçilmesi sırasındaki itirazlar, Hz. Osman'ın Hz. Ali taraftarlarınca öldürülmesi, Hz. Ali taraftarlarının tavırları, Cemel Vakası, Sıffin Olayı, Kur'an'ın hakemliği meselesi gibi durumları sayabiliriz. Çıkan ihtilaflardan dolayı müminlerin birbirlerini öldürmeleri, büyük günah-küçük günah gibi kavramların ortaya çıkmasına ve akaid tartışmalarının oluşmasına neden olmuştur."
Yılmaz Çakır konuşmasının devamında, bu olayların akabinde oluşan fıkhi tartışmalarla, Hariciye, Şia, Mürcie, Mutezile gibi fırkalardan ve Ehli Sünnetten bahsetti. Konuşmasının devamında da bunların oluşum nedenlerini, şartlarını ve akaid tartışmalarına etkilerini örneklerle anlattı. Çakır, bilginin ve akaidin/imanın delaletinin kesin ayetler olduğunu ve soyut telakkiler, nedensiz, sebepsiz kör bir bağlılık olmadığını söyledikten sonra Hz İbrahim örneğinden hareketle Allah'ın kendisini bile sorgulattığına değindi. Allah'ın kitabı sorgulattığını bunu da onun çelişkisiz olması, düşünülmesi, akledilmesi ile ilgili ayetler göndererek ve ahiret ile yeryüzünü kıyaslayan ayetler indirerek yaptığına değinen konuşmacı, daha sonra katılımcılardan gelen soruları cevaplandırdıktan sonra programa son verdi.