Ali İhsan Kayagil, sunumuna Bedevilik ve Medenilik ile ilgili açıklamalar yaparak başladı.
Kur'an-ı Kerim Bedeviler için (EL-Arab) kavramını kullanarak onları şehirlerde ve kasabalarda yaşayanlardan ayırıyor. (Tevbe 101). Bu ayetten Bedevilerin şehirlerin çevrelerin de yaşadıklarını ve şehirlere az bir süre için indiklerini anlıyoruz.
Tevbe 97/98 ' inci ayetlerden Bedevilerin vasıflarını öğrenebiliyoruz. Bu ayetlerden bedevilerin küfür ve nifak bakımından ileri gittiğini, Allah yolunda harcamayı gereksiz gördüğünü, kuralsız ve düzensiz yaşadığını anlıyoruz.
Yine Fetih suresi 11 ve 12'nci ayetlerden, Bedevilerin koşulları zor olan durumlardan kaçtıklarını ve münafıkça tavırlar sergilediklerini yine Fetih 15'inci ayette de onların tehlike gözükmeyen durumlarda da menfaat elde etmeye ne kadar hevesli olduklarını görüyoruz.
Bedevilerin kaba tavırlı insanlar olduğunu Hucurat suresinde geçtiği gibi Peygamber efendimize karşı hitap şekillerinden anlayabiliyoruz. Yine Hucurat suresinde 14'üncü ayette onların imanlarının yüzeysel olduğunu görüyoruz.
Bedeviler her ne kadar çoğunlukla görgü kurallarına uymayan, kaba saba, menfaat peşinde koşan vs. özelliklerde olsalar da az da olsa bazı Bedevi toplulukların gerçekten Allah'a iman ettiklerini ve düzgün davranışlar sergilediklerini Tevbe 99'uncu ayette görüyoruz.
Sonuç olarak; Bedevi tavrı genel olarak, toplum içerisinde davranış ve tavır yanlışlıkları, kabalık ve görgüsüzlük olarak tanımlarsak 21. yüzyılda da Bedeviliğin ve Bedevi tavrın devam ettiğini görebiliriz. Bedeviliği bir yaşam tarzı, yani göçebelik olarak değil de, bir davranış tarzı olarak düşünürsek şehirlerde, sitelerde, lüks konutlarda yaşayan birçok insanın da Bedevi tavır içerisinde olduğunu görebiliriz.
Bedeviliğe karşı medenilik; topluluk içerisinde yaşamayı, bir takım ahlaki kurallara dikkat etmeyi, diğer insanların hakkına hukukuna rıza göstermeyi gerektirir. Medeniyeti toplu halde bir arada ve bir takım kurallar bütünlüğünde yaşamak olarak düşünürsek, Müslümanların Hz. Peygamber ile birlikte birlikte islamın ilk uygulamalarını gösterdikleri, beraberce yerleşik yaşama modelinin ilk güzel örneklerini verdiği şehir Medine şehridir. Bu anlamda Peygamber Efendimiz "Yesrib" ismini değiştirerek "Medine" yani dinin yaşandığı şehir ismini kullanmıştır. İnsan ilişkileri, toplumsal hayat, hukuk, ekonomi, siyaset, ahlak ve her türlü insani ve sosyal davranış Medine'de İslam dininin mesajı ve temel ilkeleri doğrultusun da biçim kazanmış, hayata geçirilmiştir.
Bir toplumun kalkınması, medenileşmesi, maddi unsularla beraber özellikle manevi unsurların o toplumda inşa edilmesi ile mümkün olacaktır. Batı toplumları kalkınmalarını yalnızca maddi unsurlarla ve bilimle gerçekleştirmeye çalışmak istediklerinden Allah'ın ve O nun kurallarını devre dışı bıraktıklarından gerçek anlamda medeni toplumlar olamamışlardır. Bu manada cahiliye toplumları olmuşlardır. Bu anlamda kula kulluğun reddedildiği, yalnız ve yalnız Allah'a kulluğun esas alındığı, insan onurunun ve hayatının ön plana alındığı maddiyatın değil, maneviyatın ön plana alındığı toplumlar medeni toplumlarıdır. O toplum İslam toplumudur.
Yine bu manada, zalimin karşısında, mazlumun yanında olan, kendisinden önce başkasını düşünen, komşusu açken tok yatmayan, insanların ufak tefek hatalarını görmeyen, onlara güzel bir şekilde nasihat eden, verdiği sözü tutan, zorda kaldığı zaman kaypaklık yapmayan, sert durmak yerine tebessüm etmeyi tercih eden, bireysel yaşamayan, insanlarla beraber yaşayan ve insanların sorunlarına çareler arayan, dünya hayatının tüm zevklerini, aldatmalarını reddederek, kendini Allah'a adayan insanlar medeni insanlardır.
Kayagil son olarak şunları söyledi;
Biz Müslümanlar tavırlarımız da Allah rızasını gözetmek zorundayız. İslami tavır göstermek istiyorsak kendimize eşsiz insanlar olan Peygamberleri örnek almalıyız. Peygamberler ilk önce yaşadıkları toplumdaki nifak tohumlarına ve hakim güce karşı mücadele ederek hareketlerine başladılar. Mesela Hz. İbrahim; hemen baltasını eline alıyor, mabede geliyor, putları parça parça edip, baltayı en büyük putun boynuna asıyor. Hz. İsa vahşi Roma'ya karşı çıkıyor ve onu çökertiyor. Hz. Muhammed Sevgili Peygamberimiz, Hira dağındaki mağarasında geçirdiği münzevi hayatı aniden bırakıyor, aşağıya iniyor ve Mekke'nin kapitalistlerine, köle tüccarlarına, Taif'in çiftlik sahiplerine ve diğer tüm putlara, tağutlara savaş açıyor.
Yaşadığımız ülkedeki tağuti sistemin zikrettiğimiz Peygamberler zamanındaki tağutlardan hiçbir farkı olmadığını düşünürsek ve Peygamberlerimizin tavırlarını örnek alırsak, göstermemiz gereken İslami tavır, bu tağuti sisteme karşı savaş açmak ve muhakkak örgütlü olarak mücadele etmektir.
Yaşadığımız ülkedeki ve tüm dünyadaki zulmü gidermek biz Müslümanların göstereceği tavıra, ve yapacağımız mücadeleye bağlıdır. Bu nedenle biz Müslümanların üzerimizde büyük sorumluluk vardır. Bu sorumluluk gereği Peygamberler gibi, Hakkı getirmek, batılı ve zulmü ortadan kaldırmak için Kur'an doğrultusun da yılmadan mücadele etmeliyiz.
Mahmut NAZLI- Haksöz haber