Program Hüseyin Özer'in sunumuyla Kuran ve meali okunarak başladı. İlk konuşmacı olarak söz alan Hülya Şekerci, sözlerine Kuranda "korunasınız ve incitilmeyesiniz" denilerek açıkça başörtüsünün Müslüman kadınların tanınmaları için bir kimlik olarak tanımlandığının altını çizerek başladı. "Allah izden kimliğimizi kuşanmamızı ve sahip çıkmamızı istiyor" diyen Şekerci, bu kadim geleneğin sistem için modernleşme projelerinin alternatifi bir yaşamın sembolleri olarak görülüp yasaklanmak istendiğini anlattı.
Müslümanların iffetiyle sosyal hayatta varoluşuyla bir çekim merkezi olduğunu, darbecilerin, kapatma ve yasaklamaların bu İslami kimliğe karşı olduğunun altını çizdi. Buna karşı hükümet ve farklı çevrelerin tavır alışlarını değerlendiren Şekerci, niyetler ne olursa olsun; geri adım atmalar, korkak ve pragmatik yaklaşımlarla ne başörtüsü yasağının ne de darbelerin geriletilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Diğerlerine benzeme, modaya uygun giyinme anlayışını da eleştiren Şekerci, moda defilelerinden fırlamış gibi de giyinseniz onlara yaranamazsınız, zira onlar biz onlar gibi inanmadıkça bizden razı olacak değiller. Bu kaygıyı taşıyan birçok kıyafetinde tesettüre uygun olmadığını görüyoruz oysa aslolan Allahın rızasını kazanmaktır dedi.
İkinci konuşmacı Gülden Sönmez de sözlerine, tesettürün bir parçası olan başörtüsünün Müslümanlar için kimlik belirleyen, takva örtüsüyle bütünleşen anlamını vurgulayarak başladı. İsraf etmeyen güzel ahlak timsali, örnek duruşlarıyla ve görünür kimlikleriyle Müslüman kadınların fesadı yaygınlaştıran sistemin rahatını bozduğunu ifade etti. Kapitalist sistemin tüm dünyada kendine alternatif gördüğü İslam ve onun yaşam şeklini kadınlar üzerinden yürüttüğü modernleşme politikalarıyla dönüştürmeye çalıştığını anlattı. Başörtüsünün içeriksizleştirilmesine değinerek,"ailesinden, çevresinden, her türlü değerden bağımsız Müslüman kadın tipleri oluşturulmak isteniyor" dedi. Türkiye'deki sürecin de mücadele ve yasak boyutuyla kültürel ve siyasal olduğunu izah ederek, oluşturulacak karşı mücadelenin de öncelikle siyasal olacağını vurguladı. Mücadelenin her alanda yürütülmesi gerektiğini anlattı.
Son konuşmacı olan Kenan Alpay, başörtüsü herkesin durduğu yerden farklı tanımladığı bir fenomendir diyerek sözlerine başladı. Bizler için Allahın bir emri, kuşandığımız İslami kimlik, başörtüsü karşıtları için ise şeytanın varlığının, şeytana taraftar olmanın verdiği bir karşı duruşun ifadesi, fenomeni olduğunu belirtti. "Bu topraklarda Allah ve Resulüne karşı savaşılmıştır" diyen Alpay bunun en açık göstergelerinden birinin "elhamdülillah müslümanım" yerine konan "ne mutlu türküm diyene" ifadesinin olduğunu ifade etti. Alpay, modernleşme politikalarının Tepeden inmeci dayatmacı politikalarla gerçekleştirilmeye çalışıldığını yakın dönem siyasi tarihinden şapka kanunu ve bir çok örnekle anlattı.1969 a gelindiğinde devlet Kemalizm adına ünv.ye başörtüsüyle girmek isteyen bir kızla mücadele etmek zorundaydı,oysa yıllar sonra manzara çok değişmişti diyerek, "başörtüsü yasağı;din dışı toplum projesinin başarısız olduğunun ilanıdır" dedi.
Kemalist kadın projesi iflas ettiğini vurgulayan Alpay, Şeytanlar başörtüsüne karşı tavır almışlar ve izler de Allahın emrini gerçekleştirmek için onurlu duruşumuzla tavır aldık ve her alanda mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz dedi.
İkinci oturumda tekrar söz alan Hülya Şekerci, gelen soruları yanıtladıktan sonra başörtüsünün içeriksizleştirilmesi tartışmalarından bahsetti ve "yasakçıların, iffetsizliği yaygınlaştırmaya çalışanların örtülü bayanları eleştirmesi çifte standarttır, biz bunu tartışır eleştiririz, onların eleştirmeye hakkı yoktur dedi. Şekerci son olarak; Türkiyeli Müslümanlar olarak diğer coğrafyalardaki kardeşlerimize kıyasla çok daha kolay imtihanlarla karşı karşıya olduğumuzu hatırlattı ve onurlu duruşun cesaret gerektirdiğini, müminler olmanın bu cesareti kuşanmak demek olduğunu vurguladı.
İkinci bölümde Gülden Sönmez gelen soruları yanıtlayarak sözlerine başladı. Yasakçılara karşı mücadelenin her alanda yapılması gerektiğini hukuki yolların da hiç değilse rahatsızlık vermek için sonuna kadar zorlanmasını önerdi. Kendi çocuklarımız üzerinde karar verme yetkimizden vazgeçemeyeceğimizi vurguladı. Sönmez son olarak, çözümün ancak İnanların üstün olduğu bilinciyle, hayatımızda adaleti merkeze alarak ortaya koyacağımız gayretlerle olacağını belirtti.
Program Kenan Alpay'ın gelen soruları cevaplamasıyla sona erdi..
Haber: Zeynep Aydın