Özgür-Der Beykoz Şubesi 6 Şubat 2010 Cumartesi tarihinde 'Açılım Tartışmaları, Türkiyelilik ve Müslümanlar' konulu bir panel düzenledi. Yılmaz Çakır'ın yönettiği panelde konuşmacılar Cevat Özkaya, Hamza Türkmen ve Abdülaziz Tantik'ti.
İlk olarak söz alan Umran Dergisi yazarlarından Cevat Özkaya, Kürt sorunun aslında bir sistem sorunu olduğunu belirtti ve sistemin kurucularının cumhuriyet öncesinde Kürtlere verdikleri sözleri tutmadıklarını, bunun da Kürtler arasında bir aldatılmışlık hissi uyandırdığını ifade etti. Toplumun bütün unsurları arasında bu türden rahatsızlıkların hissedildiğini de ekleyen Özkaya, sistemin kurucularının sadece Kürtlere değil toplumun bütün kesimlerine bir gömlek biçtiklerini ve bu laik, batılılaşmış ve ırkçı gömleği giydirirken Türk ya da Kürt ayrımı yapmadan bütün dindarları hedef aldığını belirtti. Tüm bu uygulamalara tepki olarak da Müslümanların çocuklarını devletin kimlik empoze edici okullarına göndermediklerine değinerek söz konusu baskıları eleştirenlerin birçoğunun susturulduğunu aktardı. Türkiye'nin politikalarının genelde militarist bürokrasi tarafından şekillendirildiğini ve insanların oyuyla gelen siyasal iktidarların ise ancak bu bürokrasinin izin verdiği alanlarda etkili olabildiğini ifade eden Özkaya, buna örnek olarak ise son günlerde yaşanan GATA hadisesini ve Cumhurbaşkanı'nın kızının dahi başörtüsüyle üniversite okuyamamasını gösterdi. Nihai tahlilde ise Kürt sorunun bir sistem-halk çatışması olduğunu belirten ve Türklerle Kürtlerin arasında en temelde böyle bir çatışmanın olmadığını ifade eden Özkaya, son olarak 80 yıllık dışlama eksenli politikanın çökmüş olduğunu, demokratik açılımın içinde birçok sıkıntı barındıran bir devlet politikası olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi ve bu sıkıntıların en önemlilerinden birinin ise Apo veya BDP dışındaki Kürt ahalisinden kimsenin muhatap alınmaması gerçeği olduğunu örnek gösterdi.
Daha sonra sözü alan yönetici Yılmaz Çakır, devletin anaokulundan itibaren halklar üzerinde iç ve dış tehdit temelli bir paranoya yarattığını ve söz konusu tehditler karşısında güvenliğin sağlandığı için halkın sisteme minnet ve şükran duymasını beklediklerinden bahsetti ve sözü Özgün İrade Dergisi ve Özgün Duruş Gazetesi yazarlarından Abdülaziz Tantik'e verdi.
Tantik, Kürt sorunun anlaşılması için sorunun arka planına değinilmesi gerektiğini ve Osmanlı modernleşmesinin ve batıdaki aydınlanma hareketlerinin bu sorunun kaynağı olduğunu ifade etti. Osmanlı modernleşmesiyle birlikte siyasal olarak batıya angaje olmuş bir tutumun gösterildiğini ve söz konusu modernleşmeyle birlikte uluslar arası güçlerin güdümüne girilme sürecinin başladığını, cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan beri ise kurucuların halk ile bir çatışma halinde olduğunu ifade etti. 1950li yıllar itibariyle de halkın siyasi hayatta yavaş yavaş söz sahibi olmaya başladığını ve bunun ilk önce sağcılık şeklinde, daha sonra ise AK Parti ile muhafazakarlık şeklinde tezahür ettiğini belirtti. Muhafazarlıkla birlikte bir dindarlık anlayışının geliştiğini ve bu anlayışın kendi içerisinde tutarlı olmakla birlikte sisteme kolay angaje olan bir zihniyet ürettiğini de sözlerine ekledi. Demokratik açılımın en önemli destekçisinin ise uluslar arası güçler olduğunu, AK Parti'nin bir uzlaşma sonucu iktidara geldiğini ve uluslar arası güçlerin yeni bir güç dağılımı yaptığını, AK Parti iktidarı ile siyaseti rehabilite ettiğini söyleyen Tantik, buna sebep olarak da CHP ve MHP çizgisinin ulusçuluğu aşamamasını, doğal olarak da değişim isteyenlerin ön plana çıkmasını gösterdi. Abdülaziz Tantik daha sonra diktatörlüklerin var olduğu Ortadoğu'da idol olarak Türkiye'nin seçildiğini, bu Türkiye'nin de demokratik bir Türkiye olduğunu ifade etti ve ancak toplumsal şuur seviyesi yüksek bu demokratik Türkiye'nin Ortadoğu'nun yaramazı İsrail'i terbiye edebileceğinin umulduğunu da belirtti. Abdülaziz Tantik son olarak Alevi çalıştayı ve Kürt sorununa yönelik demokratik açılım ile Ak Parti hükümetinin tüm kesimler üzerinde bir meşruiyet sağlama peşinde olduğunu ancak bu açılımların Müslümanların hakları konusunda bir ilerleme sağlamadığını belirtti ve sözlerini insan haklarındaki gelişmelerin olumlu olduğunu ama bunun Müslümanlar nezdinde neye tekabül etmesi gerektiğinin üzerinde düşünülmesinin elzem olduğunu vurgulayarak bitirdi.
Daha sonra söz alan Haksöz Dergisi yazarı Hamza Türkmen konuşmasına Türkiye'nin bir askeri vesayet rejimi olduğunu ve Demokratik Açılım'ın da Türkiye'yi bu askeri vesayetten kurtarma projesi olarak algılanması gerektiğini vurgulayarak başladı. '28 Şubat 1000 yıl sürecek!' zihniyetine sahip emekli paşaların, yarbayların bugün yargılanıyor olmasının önemli olduğunu belirten Türkmen, demokratikleşme sürecinin tek kutuplu hale gelen bir dünyada sadece ABD'nin desteği ve hegemonyası ile açıklanmasının komplocu bir yaklaşım biçimi olduğunu vurguladı. Tabii ki dış güçlerin de etkisi olabileceğini ama vakanın da bu kadar kolay izah edilmemesi gerektiğini belirten Türkmen, 28 Şubat'tan sonra demokratikleşmenin temellerinin Milli Güvenlik Kurulu'nun sivilleşmesi ile başladığını, AB uyum süreci ile işkencenin azalması ve artık kanaat önderlerinin daha rahat konuşma imkanına sahip olması ile de bu sürecin devam ettiğini ifade etti.
Hamza Türkmen daha sonra CHP ve MHP'nin sert muhalefeti ve ulusçu eğitim anlayışı ile yetişen Ak Parti tabanın etkisi ile Kürt Açılımı ile başlayan sürecin 'Demokratik Açılım'a ve sonra 'Mili Birlik ve Kardeşlik Projesi'ne döndüğünü belirtti.
Ak Parti ile Türkiye'de ilk defa bir hükümetin darbeye karşı tavır aldığını ve hükümetin AB politikaları ile askeri vesayet rejimini kaldırmayı düşündüğünü belirten Türkmen, sistem içerisindeki açılımın gücünün nereden alındığı konusunda ise şu üç noktaya değindi:
- Tecrübe, güç ve dış politikadaki kıvraklık denkleminden oluşan Ak Parti farkı.
- Ordu içinde az da olsa yer alan demokrat kesimin gücü.
- Kapitalist ve küresel güçlerin Türkiye'yi köprü olarak görmesi ve model ülke olarak rol biçmesi.
Panelin ikinci kısmında ise Cevat Özkaya Müslümanların değer eksenli bir birliktelik oluşturması gerektiğine ve bu şekilde bölgesel bir güç olunmasının zaruretine; Abdülaziz Tantik Müslümanların muhafazakarlık ve sağcılıkla hesaplaşması gerektiğine, bu anlayışların İslam'ı sosyolojik bir nesne olarak gördüğüne ve Müslümanların müdahil olunmadığı sürece muhafazakarların baskısı altında kalabileceğine; Hamza Türkmen ise Rum suresinden hareketle baskıcı ve özgürlükçü iki anlayışı anlamak zorunda olduğumuza ve görece özgürlüğün Müslümanları gevşetmemesi gerektiğine, aksine özgürlük ortamından daha fazla faydalanılarak İslami mücadelemize daha çok sarılmamız gerektiğine değindi.
Panel konuşmacıların kendilerine gelen soruları cevaplaması ve Yılmaz Çakır'ın darbeciler tarafından uygulanan psikolojik harp taktikleri karşısında Müslümanların uyanık olması gerektiği vurgusuyla son buldu.
Ersen Akyıldız / Haksöz-Haber