Özgür-Der Batman şubesinde bu hafta “Hadislerin Kur-an’a Arzı” konusu işlendi. Konuyu Burhan BİLLOR ve M.Şirin ORUÇ tebliğ etti.
Seminerde ilk sözü Burhan Billor aldı. Billor konuşmasına neden programda hadis konu alındığını açıklayarak başladı.
Allah’ın Resûlü, Allah’ın kitabına muhalefet etmez. Allah’ın kitabına muhalefet eden de Allah’ın Resûlü olamaz… Nebi’den Kur’an’a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi red, Peygamber’i red ve onu yalanlama değildir.
TEVATÜR VE HABERİ VAHİD
Râvi sayısı açısından hadisler mütevâtir ve âhâd olmak üzere iki kısma ayrılırlar, meşhûr hadisler de âhâd içinde mütalâa edilir.
Mütevatir hadis aklın yalan üzerinde birleşmelerini âdeten mümkün görmediği râvîler topluluğunun her nesilde kendileri gibi bir topluluktan alıp naklettiği, işitme veya görmeye dayanan hadistir. Bu nitelikleriyle kesin bilgi ifade ederler ve tenkit dışıdırlar.
Tevatürde metin ve sent aranmaz o yüzden tenkid dışıdır. Meşruiyetini hadisten değil, pratiğe dair uygulamalardan alır.
HABERİ VAHİD
Âhâd hadis ise mütevâtirin şartlarını taşımayan hadistir. Böyle olunca da hadislerin büyük bir çoğunluğu tevâtür şartlarını taşımayan âhâd hadislerdir. Hadis kitaplarımızdaki hadislerin hemen hemen hepsi bu anlamda âhâd hadislerdir.
"Söz, fiil, takrîr, yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Hz. Peygamber'e (veya sahâbe ve tâbiûna) izafe edilen her şeydir."
Sünnet kelimesi ise sözlükte “yol ve gidişat” demektir. Başlangıçta sünnet "Hz. Peygamber'in fiili" anlamında, hadis de "Hz. Peygamber'in sözü" anlamında kullanılmışsa da, sonraları sünnet Hz. Peygamber'in sözle veya fiille, açıktan, gördüğü ya da duyduğu olayları susarak onaylamak suretiyle zımnen yaptığı açıklamaların tamamını anlatan bir terim olmuştur. Bu usûlcülere göre bir sünnet tarifidir. Hadisçiler ise hadis ile sünneti eş anlamı olarak kullanırlar.
SAHİH HADİS TANIMI
İbnü’s Salah’ın yapmış olduğu; “Adil ve zabit ravilerin, muttasıl bir isnatla rivayet ettikleri, şaz ve muallel olmayan hadislerdir”. Tanımdan da anlaşılacağı gibi isnat usulüdür. Metin tenkidine önem vermemiştir.
• Ebu Hureyre - 5374 hadis
• Abdullah ibn Ömer - 2630 hadis
• Enes bin Malik - 2286 hadis
• Ayşe - 2210 hadis
• İbn-i Abbas - 1660 hadis
• Cabir bin Abdullah - 1540 hadis
• Ebu Said el-Hudri - 1170 hadis.
Hadis rivayeti açısından SAHABE…
Kime sahabe denileceği konusu teorik bir tartışma gibi görünse de, onların rivayetleri açısından önemlidir. Ehl-i hadisin yaptığı tanıma göre; peygamberimizi mü’min olarak bir kez de olsa gören kişi sahabe olarak tanımlanmakta, sahabeler de zaten adil kabul edildiklerinden isimlerinin içerisinde yer aldığı isnad, direk olarak tenkit dışı bırakılabilmektedir. Oysa sahabenin adaleti konusu öncelikle insani olarak ele alınmalıdır. Kur’an, peygamberimizi bir kere de olsa gören herkesi, bir bütün olarak ele alıp değerlendirmez. Onları, ortaya koydukları fiillerle ele alır. Sahabelerin de hataları olmuştur ve bunlar Kur’an’da çokça ele alınmıştır. (8/67–68, 9/38, 33/10–11, 33/28–30, 9/118, 24/13–17, 62/11, 3/152–153, 9/25)
Sahabe adil değildir demek, kasıtlı hadis uydurdukları anlamına gelmez. İsimleri bir şekilde uydurma hadislere karışmış olabilir. Ayrıca hepsi hıfz, anlama kabiliyeti, dikkat, zekâ olarak eşit değillerdir. Bunun da göz ardı edilmemesi gerekir
İslam akaidi açısından da; Mutezile, mütevatir bilgiyi (Kur'an'ı ve mütevatir sünneti) ölçüt kabul etmiş ancak Kur'an'ın genel prensipleri ışığında açıklama beklenen alanlarda akıl yürütmüştür. Mutezile'nin metoduna göre kaynaklar şu şekilde sıralanır: Akıl (algılama aracı olarak), Kur'an, akıl (vahiy eksenli kriter olarak akıl), hadisler, diğer tarihsel veriler, toplumun örfleri. Dolayısıyla Mutezile'de akıl, Kur'an'ın önünde alternatif bir kaynak değil; Kur'an'ı toplumsal yasalarla birlikte anlamaya çalışan bir araç; Kur'an dışındaki kaynaklar için ise vahiy eksenli bir ölçüttür. Bu nedenle Mutezile'nin tartışılmaz kabul ettiği hiçbir bilgi yoktur.
Ekol, ortaya koyduğu bütün bilgileri belirli akli çıkarımlarla destekler. Bu anlamda Mutezile diğer mezheplerin aksine spekülatif bilgileri –hangi kaynaktan gelirse gelsin– kabul etmeyerek araştırmaya tabi tutmuş; akli ve nakli delilleri görebildiğinde inanç haline getirmiştir. Bildiğimiz kadarıyla Mutezile'nin bu tavrına sahip başka bir kelami ekol bulunmamaktadır.
Mutezile, Kur'an naslarını yorumlarken Batıni anlayışa karşı çıkmış, akli bir yol izlemiştir. Süreç içinde zayıf ve uydurma rivayetlerle Sünnet-i Nebî'nin bulandırılmasına karşılık ekol, hadislerin içeriklerini Kur'an'la test etme vurgusunu yapmış, metin tenkidine yoğunlaşmıştır. Mutezile, iddia edildiği gibi hadis inkarcısı bir tutum sergilememiş, aksine Rasulullah'a atfedilen uydurmaları ayıklamaya özen göstermiştir. Metin tenkidinin yanı sıra isnat alanında da bir çok hadis alimi yetiştirmiştir.
İMAM EBU HANİFE’YE GÖRE BİR HADİSİN KABUL EDİLEBİLMESİ İÇİN ;
1. KUR’ANA UYGUN OLMALI
2. AKLA UYGUN OLMALI
3. İNSANİ DEĞERLERE , KİŞİSEL ÖZGÜRLÜKLERE UYGUN OLMALI
4. KOLAY OLANI TAVSİYE ETMELİDİR.
EBU HANİFEYE GÖRE AHAD HABER
ADALET, ZABT, HIFZ, FIKIH, REY VE İCTİHAD İLE TANINAN, BİR RAVİDEN RİVAYET YAPILMALI
-SAĞLAM KIYASA VE DİNDE SABİT OLAN İLKE VE KURALLARA AYKIRI OLMAMALI
- AHAD HABERİN RAVİSİ RİVAYET ETTİĞİ HADİSİN HÜKMÜNÜN TERSİ İLE AMEL ETMEMELİ
- SAHİH BİLE OLSA KURAN İLE ÇELİŞMEMELİ VE ZAYIF OLMAMALIDIR.
-HADİS TEK BAŞINA EBU HUREYREDEN GELMEMELİDİR.EBU HUREYREDEN GELEN HADİSLERLE FAKİH OLMADIĞI GEREKÇESİYLE AMEL ETMEMİŞTİR.
-HERKESİ İLGİLENDİREN BİR KONUDA AHAD YOLU İLE GELEN HADİSLERİ UMUMİ BELVA PRENSİBİ İLE RED ETMİŞTİR.
HADİSLER NEDEN KUR’ANA ARZ EDİLMELİDİR?
1. HADİSLER KUR’ANI KERİM GİBİ KORUNMAMIŞTIR.
2. HADİSLERİ VE RAVİLERİ İNCELEYEN HADİS ALİMLERİ HATADAN UZAK DEĞİLLERDİR İNSANDIRLAR.
3. HABERİN İLK MUHATABI OLAN SAHABE CERH VE TADİL DIŞINDA TUTULMUŞTUR.
4. SAHABE TANIMI YANLIŞ VEYA EKSİK YAPILMIŞTIR.
5. SAHABENİN ADALETİ VE HAFIZASI TENKİD DIŞIDIR.
6. RAVİLER HATADAN UNUTMAKTAN VE YANLIŞ ANLAMAKTAN MASUM DEĞİLLERDİR.
7. HADİSLERİN SÖYLENDİĞİ ORTAM , ZAMAN VE ZEMİN MUHATABIN KİMLİĞİ ÖNEMLİDİR.ÇÜNKÜ BAĞLAMINDAN KOPARILAN SÖZLER YANLIŞ ANLŞILMA RİSKİ TAŞIR.
8. HADİSLER PEYGAMBER EFENDİMİZİN VEFATINDAN ÇOK SONRA YAZIYA GEÇİRİLMİŞTİR.
9. HADİS ALİMLERİNİNDE BİLDİRDİĞİNE GÖRE ; HADİSLERİN KELİMELERİ RAVİLERİN KENDİ SÖZLERİ İLE AKTARILMIŞTIR. O YÜZDEN İBN-İ MESUD PEYGAMBER MEALEN ŞÖYLE BUYURDU DERDİ.
Seminerde Burhan Billor ‘ dan sonra M. Şirin Oruç söz aldı. Oruç konuşmasına konuyu işleniş sırasını anlatarak başladı.
- “Hadisin Kur’an’a Arzı” Tanımı
- Hadisin Kur’an’a Arzının Delili.
- Hadislerin Kur’an’a Arz Fikrinin Doğuşu.
- Hadisin Kur’an’a Arzı Hakkındaki Görüşler
“Hadisin Kur’an’a Arzı” Tanımı
Hadisin Kur’an’a muhalif olmaması veya Kur’an’a uygun olmasıdır.
Hadisin sahih olabilmesi için mutlaka Kur’an’a uygun olması gerekir.
‘’Hadisin Kur’an’a Arzı’ nın’’ Delili
“Benden gelenleri Allah’ın Kitabına arz ediniz, Ona uygun ise ben söylemişimdir. Şayet ona aykırı ise ben söylememişimdir.” (İmam Şafi)
Bu hadisi İmam Şafi kabul ettiği için kitabına almamıştır. Bu hadisi kabul etmemiş ve bu hadisle amel edilmeyeceğini bildirmek için kitabına almıştır.
Daha sonra Beyhaki (r.a) kendi senedi ile Salih bin Musa'dan O'da Abdulaziz bin Rafii'den O'da Ebu Salih'den O'da Hz. Ebu Hureyre (r.a) den olan bir yolla neklettiki: Ebu Hüreyre (r.a) dedi ki:Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu;
"Benden çeşitli hadisler size gelecektir. Size gelen, Allah'ın Kitabı'na ve benim sünnetime uygun ise o bendendir. Eğer size gelen haber Allah'ın kitab'ına ve benim sünnetime uygun değilse o benden değildir."
Hadislerin Kur’an’a Arz Fikrinin Doğuşu İlk Arz Fikrinin Resulullah’a Dayandırılması
Hz. Peygamber Hadisini Te’kid Maksadı İle Arz Yapmıştır.
“Allah zalime mutlaka mühlet verir. Verir de yakalayacağı zaman da, göz açtırmaksızın ansızın yakalar.” buyurduktan sonra şu ayeti okur:” İşte Rabbinin -zalim belde ehlini- yakalayışı böyledir. Şüphesiz onun tutması pek çetindir.” (Buhari-Hud Suresi/102)
Bu tür hadislerin sonunda bir ayetin söylenmiş olması Resulullahın söylediklerini Kurana arz ettiğini gösteriyor.
Hz. Peygamber Hadisin Kur’an’daki Aslını ,Delilini Göstermek Maksadı ile Arz Yapmıştır.
Bal içirme ile ilgili hadis
Hurmaların aşılanması olayında
Talha b. Ubeydullah, "Resûlullah'la birlikte hurmalıklarının başında bulunan bir kavme uğradım." diyor. Allah Resûlü (s.a.s.), (orada bulunanlara bahçelerinde çalışanlarla ilgili olarak) "Bunlar böyle ne yapıyorlar?" dedi. Onlar da, çiçeğin erkeğini dişininkine aktarmak suretiyle aşılama yaptıklarını söylediler. Bunun üzerine Resûlüllah Efendimiz, "Bunun bir fayda sağlayacağını zannetmiyorum." buyurdular. (Aşılamayla uğraşan kişiler) Resûlüllah'ın bu haberini alınca yapmakta oldukları işi terkettiler. Sonra (onların aşılamayı) terkettikleri haberi Resûlüllah'a ulaştırılınca şöyle buyurdu: "Bu, onlara bir fayda temin ediyorsa bunu yapsınlar. Ben sadece bir zannımı (kanaatimi) ifade ettim, beni zannımdan dolayı muaheze etmeyin. Ancak size Allah adına konuştuğumda onu alınız/tutunuz, zira ben O'na asla yalan isnat etmem” (Müslim, "Fedail", 139; İbn Hanbel, Müsned, 1: 162; İbn Mace, "Ruhûn", 15).
Bu hadisle anladığımız şudur ki. Hz Peygamber hayat süreci içerisinde kendi kişisel düşüncelerini ve kanaatlerini belirtmiştir. Dini konularda, vahyin bildirilmelerinde ise Allahın emirleri dışına çıkmamıştır.
Sahabe Devri Ve Hadisin Kur’an’a Arz Uygulamaları
- Hz. Ebu Bekir’in Arz Uygulamaları
- Zekat toplama uygulamasında.
- Hz. Aişe’nin Kur’an’a Arz Uygulamaları
- Veledi zina
- Resulullahın Allah’ı görmesi
Sahabe Devrinden Sonra Arz Uygulamaları
Hanefiler ve Hadisin Kur’an’a Arzı:
Hadisin Kur’an’a Arzının bir Usul Olarak Değerlendirildiği Meshep Hanefiliktir.
“Ben Allah’ın Kitab’ını alırım. Onda bulamaz isem, Rasûlulah’ın (a.s.) Sünnet’ini alırım. Onda da bulamaz isem, sahabeden dilediğimin sözlerini alırım. İş gelip, İbrahim’e (96/714), Şa’bî ‘ye (103/721), İbn Sîrin’e (110/728), Atâ’ya (135/752) dayandı mı, onlar ictihad ettikleri gibi ben de ictihad ederim.”
Peygamber’in (a.s.) söylediği herşeyi, işitelim işitmeyelim başımız gözümüz üzerinedir. Buna iman eder ve Allah’ın Rasülü’nün (a.s.) söylediğine olduğu gibi şahadet ederiz. Ve yine şahadet ederiz ki, O (a.s.) Allah’ın nehyettiği bir şeyi asla emretmez. Allah’ın bağladığı bir şeyi koparmaz. Allah’ın tavsif etiği bir şeyi, başka şekilde tavsif etmez. Şahadet ederiz ki, O (a.s.) bütün işlerinde Allah’a muvafıktır. Bidat olacak bir şey yapmamış ve Allah’ın sözüne bir şey katmamıştır. Zorlayıcılardan olmamıştır. Bu yüzden Allah; ‘Kim Rasûle (a.s.) itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.’ buyurmuştur.”
İmam Ebu Hanife sahih hadislere değil de uydurma hadislere karşı tavrını bu kadar net olarak belirtmesine rağmen çoğu kez tekfir edilmiştir. Bu konuda da haksız birçok eleştiriye maruz kalmıştır.
İmam, Sünnet’in asla Kur’an’a muhalif olmayacağı tezi ve prensibi ile hareket etmektedir. Şayet bir muhalefet var ise o takdirde, hakkında şüphe olmayan Kur’an alınır ve ona muhalif olan rivayet reddedilir. Bu rivayeti reddetmek de, asla Rasûlullah’ı (a.s.) reddetmek değildir. Bu anlayış, daha sonra mezhebin usûlî bir prensibi olacak ve Hanefî usûlcüler, haberi vahidin hüccet olması ile ilgili birçok meseleyi bu prensibe göre yorumlayacaklardır.
Hadisleri Kur’an’a Arzı(Kur’an’la denetlenmesi) Aleyhindeki Görüşler - Şâfiîlerin Görüşleri
İmam Şafiî (204/624), Sünnet’in Kur’an ile beraber aynı bağlayıcılıkta ve teşriî değerde olduğunu kabul edip bu görüşlerini kendi telif ettiği eserlerinde ifade eden ilk imam olarak kabul edilir. İmam Şafiî hadisler ile ameli, Allah’ın Kitab’ında açık bir şekilde açıklamış olduğu üzere farz olarak kabul eder.
İmam Şâfî’, “Arz Hadisi” olarak nakledilen bir rivayeti Risâle’sinde nakletmiş ve bu rivayetin kabul edilemeyeceğini ve hiç bir delil teşkil etmeyeceğini ifade etmiştir.
O, bu rivayetin tam aksine Risâle’sinde, sahih olarak kabul edip naklettiği şu hadisi delil gösterir:
“Sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış ve benim kendisiyle emrettiğim veya nehyettiğim bir emrim geldiğinde, ‘biz Allah’ın Kitab’ında bulduğumuza uyarız’, derken bulmayayım.”
İmam Şafiî, Sünnet’in Kur’an’ı tefsir ettiğini, takyid ettiğini ve Kur’an’ın bir nass getirmediği konularda da hüküm koyduğunu kabul eder. Bu, onun genel Sünnet anlayışıdır.
Bu anlayışa göre Sünnet, Kur’an’ın hüküm getirmediği konularda, Kur’an’a uygun olup olmadığı tartışılmaksızın hüküm getirir.
Vermiş olduğumuz bu görüşleri ile bilinen İmam Şâfiî’inin, el-Ümm adlı eserinde bu görüşlerine tam zıd olan ve arzı kabul eden görüşleri de vardır. Ama bu düşüncesinin sonradan değiştiği görülmektedir.
- Hadis’in Kur’an’a Arzını(Kur’an’la denetlenmesi) Kabul Etmeyen Diğer Muhaddis ve Fakıhler
- İbn Hazm (456/1076);
- İbn Kayyım (526/1146)
- İbn Ebî Şeybe( 235/1679):
- Suyütî (911/1531):
- İbn Abdi’l-Berr (463/1083):
- Kurtubî (656/1258):
- Arz Hadisi’ni reddetmişlerdir.
Mâlikîler ve Hadis’in Kur’an’a Arzı(Kur’an’la denetlenmesi)
Medine’nin imamı, imam Mâlik b.Enes (179/795), muhaddis bir fakîhtir. Meşhur eseri olan Muvattâ’ı hadis sahasında verilen ilk devir eserlerindendir.
İmamın mezhebinde Sünnet’in, üç görevi vardır:
1-Kur’an’ı takrir eder.
2- Kur’an’ı tefsir eder.
3- Kur’an’da olmayan konularda hüküm koyar. O: “Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesi, ancak Sünnet ile mümkündür. Sünnet olmadan Kur’an anlaşılmaz” derdi.
İmam Mâlik, “rü’yet” konusunda gelen rivayetleri; “O gün birtakım yüzler, Rab’lerine bakıp parlayacaktır.” ayetlerine arz ederek, Kur’an’a uygun bulmuş ve söz konusu hadisleri reddedenleri Kitab’a tâbi olmamakla itham etmiştir.
Muhaddisler ve Hadis’in Kur’an’a Arzı (Kur’an’la denetlenmesi)
Muhaddislerin hadisi tashih ederken, Kur’an’ı bir kriter olarak aldıklarını gösteren herhangi bir metod, eserlerinde yok görünmektedir.
“Hadisleri delil olarak veya hükmün kendisi olarak alırken temel kriter, isnadının(rivayetçi kişilerin) sahih(güvenilir) olmasıdır. Metnini Kur’an’a arzetmek, meşhur Sünnet’e veya akla uygunluğunu araştırmak yersizdir.
Sahih hadise getirdikleri tanımda Kuran’a muhalif olmama diye bir ibare konulmamıştır. Ama uydurma hadis tanımlamalarında Kurana muhalif olmama şartını belirtmişlerdir.
Çağdaş İslam Âlimlerinin Arz Uygulamaları ve Arz Hakkındaki Görüşleri
‘Bugün hadislerin Kur’an ışığında anlaşılıp, Kur’an’a uygunluğunun yeniden belirlenmesi gerekir’ görüşüne karşılık olarak; ‘artık hadisler yeteri kadar araştırılmış ve tashih işlemi tamamlanmıştır, biz ancak bizden öncekilerin sıhhat derecelerini belirledikleri rivayetler ile, onlara bağımlı olarak amel ederiz’ denilmemelidir. Bugün için de, Hadis-Kur’an bütünlüğü aynı hassasiyetle ele alınmalıdır. Zîrâ, dün bir problem teşkil etmeyen bir rivayet, bugün için problem oluşturabilir.
Hz. Âişe, sahabe tarafından yanlış anlaşılmış hadisleri düzeltirken, böyle meselelerde Kur’an-ı Kerim’in yeterli delil olduğunu beyan etmiştir.”
“Din Sadece Kur’an’dır” Görüşü Çerçevesinde Arzı Değerlendirenler
Hadislerden yararlanırken çok dikkatli olunmalıdır. Hz. Muhammed’in (a.s.) sözleri asla Kur’an ile çelişmez. Çünkü onun görevi Kur’an’a ters düşmek değil, aksine ona uygun hareket etmektir.
Hadis mütevâtir de olsa, yine de Allah’ın sözü olan Kur’an’a denk olmayacağını ve Kur’an’ın dâima tercih edileceğini savunmuşlardır.
ÖRNEK - Hayız halindeki kadının tavaf yapması ve Kur’an okuması ile ilgili rivayetleri kabul etmemiştir. Bu rivayetlerin Kur’an’da bulunan açıklamalara uygun olmadığını şu ifadeleri ile bildirir: “Kur’an’a gittiğimiz zaman, hayız yalnız bir tek şeye engel sayılmaktadır. Kur’an, hayzı sadece, cinsi münasebete engel saymaktadır.
Hadisleri Kur’an’a Arzın(Kur’an’la denetlenmesi) Lehindeki Görüşlerin Delilleri, Kur’an’dan Deliller
Necm Suresi’ndeki “O, hevasından konuşmaz; O’na vahyolunanı söyler” âyetini, sahih Sünet’in asla Kur’an ile çelişmeyeceğine delil sayarak, sahih olmayan süneti belirlemede Kur’an bir ölçü olarak alınmalıdır, görüşünü savunmuşlardır.
Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” âyetine dayanarak, Hadis’in de bu anlamda Kur’an’a uygun olacağını söylemektedirler.
Yeni Sünnet Tanımı ve Yeni Metedoloji Tespiti Çerçevesinde Arzın Değerlendirilmesi
Bu gün gelinen nokta itibariyle, yeni metodolojilere ve yeni tanımlamalara ihtiyaç olduğu, dolayısıyla geçmiş devirlere kafi gelen metodolojilerin bizim için eksik taraflarının bulunabileceği, bu nedenle de yeni metodolojiler ile kendi problemlerimizi çözmemiz gerektiği görüşleri önem kazanmaktadır.
Kur’an’ı sünnetin temeli ve sünneti de Kur’an’ın bir açılımı olarak gören böyle bir yaklaşım hem sünneti kabul etmeekle Kur’an’ın ikinci plana düşeceğinden endişe eden eğilim sahiplerinin endişelerini giderecek, hem de sünneti kabul etmenin Kur’an dan kaynaklanan bir zorunluluk olduğunu kabul ederek; sünnetin reddedilmesinden endişe eden eğilim sahiplerinin endişelerini izale edecektir. (Kırbaşoğlu)
Katılımcılardan gelen soru ve katkılarla seminer son buldu.
Haber: Mehmet Emin Kaçmaz