Konuyu anlatan Davut Çevik'in sunumu özetle şöyle idi:
Kur'an-ı Kerim, insanı muhatap alan, ondan taleplerde bulunup ona doğru yolu gösteren bir hidayet rehberidir. Genel anlamda bütün Kur'an ayetleri, bütün insanları muhatap alırlar. Fakat bazı ayet-i kerimeler vardır ki; "Ey iman edenler" şeklinde bir hitapla gelirler. Rabbimizin direkt olarak iman edenlere yönelik buyruklarından bahseden bu ayetleri iyi düşünmek ve anlamlandırmak gerekir.
Konuyla ilgili ayet değerlendirmelerine geçmeden önce, İslam düşüncesi tarihi içerisinde, "iman" konusu ile ilgili gelişen sürece ve yaklaşımlara bakmak gerekir. İman-amel ilişkisi çerçevesinde yaşanan tartışmaları ve oluşan ekolleri değerlendirmek gerekir. Kur'an'da hiç olmayan, gündemine hiç almadığı, asla çıkarılamayacak olan mevzuların, tarih içerisinde, Müslümanlar arasında yaşanan sosyal-siyasal-mezhebi ihtilaflarla ortaya çıktığını ve sanki Kur'an'ın problemleriymiş gibi ele alındığını ve her mezhebin kendi görüşünü desteklemek için Kur'an'ı bir araç olarak kullandığını görüyoruz.
"Amel imandan bir cüz müdür, değil midir?" sorunu etrafında ele alınan iman meselesi, siyasal çalkantılardan etkilenerek amelden soyutlanmış, amelsiz bir imanın da insanı kurtuluşa götüreceği Kur'an'dan deliller (!) getirilerek savunulmuştur.
Amelden bağımsızlaştırılmış müstakil bir iman anlayışı ile beraber iman, kalplere hapsedilmiş ve böylece hiçbir şeye karışmayan, hayattaki ifsada karşı ıslah amacı gütmeyen, her şeyi ahirete erteleyen ve bir takım basit ritüellerle yaşanılan bir din algısı oluşturulmuştur.
"Ey iman edenler" şeklinde başlayan ayetlerin değerlendirilmesi…
Ele alınan ayet-i kerimeler içerisinde geçen sabır, namaz, infak-sadaka, şefaat, hikmet, Allah'a ve Rasül'e itaat, Allah yolunda cihad-cehd, adalet, emanet, Allah'a yaklaşma noktasında vesileler aramak, zikir gibi kavramlar hakkında tarih içerisinde Kur'an'a dayanmayan yanlış inanç ve kanaatler oluşturulmuştur. Kurtuluşu kendi amellerinden ziyade başkalarında (peygamber, melekler, şehitler, Kur'an, mü'minler) arayan yanlış şefaat algısı, sosyal içeriğinden soyutlanan ve sadece şekilsel bir forma dönüştürülen namaz ibadeti, riyakarlıkla bulandırılmış infak-sadaka gerçeği, kendimize yapılan tüm zulümlere boyun eğmek ve edilgen bir tavır takınmak şeklinde anlaşılarak saptırılmış sabır kavramı, zan taşıyan hadislere indirgenmiş hikmet kavramı, sadece cephe ile sınırlandırılmış bir cihad anlayışı, Allah'a yakınlaşmak için şeyh efendilere bağlanılması gerektiğini savunan yanlış vesile/tevessül inancı, yaratıcımızı her an hatırımızda tutup kendimize çeki düzen vermemiz anlamına gelen, ama sonraları sadece belirli kelimelerle Allah'ın adını telaffuz etme şeklinde bir forma sokulan yanlış zikir inancı, güce ve güçlüye hizmet eder hale getirilmiş adalet anlayışı, oluşturulan yanlış inançlardan sadece bir kaçıdır. Bu kavramların yeniden Kur'ani asıllarına döndürülmesi ve mü'minlerin yaşantılarında sahih biçimde yer alması çok önemli ve elzem bir durumdur.
İbadetlerimiz, dini mücadelemizi destekleyen, ona güç ve motivasyon kazandıran bir içerik kazanmalıdır. Yürüdüğümüz yolda en önemli azığımız ibadetlerimiz olmalıdır. Kulluk bilinci ile hareket eden müslümanlar, kendilerini her zaman dini mücadelenin içerisinde konumlandırmalıdırlar ve bu durum olsa da olur olmasa da cinsinden bir lüks değildir. Bilakis Allah-u Teala'nın üzerimize yüklediği bir sorumluluktur.(4/76) Bu sorumluluğu gerekli şekilde yerine getirmediğimizde emanetlerimize, Allah'a ve Rasülüne hıyanet içerisinde olacağımızı unutmamalıyız. (8/27)
"İnanan erkekler ve inanan kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten men ederler. Namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 71. Ayet)
Esra Nur Sevim / Haksöz-Haber