İlk sözü Rıdvan Kaya aldı ve sözlerine deprem bölgesinde yaşamını yitiren kardeşlerimiz için hayır dualarında bulunup, yakınlarına başsağlığı diledi.
"Kur'an'da da bildirildiği üzere, hüküm yanlız Allah'ındır, biz kullara düşen de onun hükmünün karşısında teslimiyet gösterip, acziyetimizi hissetmektir." dedi.
Böylesi ağır imtihanlardan insan olarak etkilenebileceğimizi, kafa karışıklıkları yaşayabileceğimizi söyleyen Kaya, sonuç itibariyle Rabbimize sığınmaktan başka çıkar yolumuzun olmadığını ve "şunu iyi bilmeliyiz ki, bu hayatta sahip olduğumuz herşeye hak ettiğimiz için değil, Rabbimiz bize bunları lutfettiği için sahibiz. Bu yüzden O ne zaman isterse bu nimetleri bizden alabilir." dedi.
Yaşadığımız bu tür afetlerde "bir müslümanın davranışı ne olmalı?" diye soracak olursa, Rabbimize teslim olmalı, hamd etmeli ve sabretmek gerektiğinin altını çizdi. Tabi bunun dünyevi sorumluluklarımızı bir kenara bırakabileceğimiz anlamına gelmediğini, inancımıza göre teslimiyet ve tefekkürün, hamd ile cehdin, tedbir ve tevekkülün birbirine alternatif olan değil, birbirini gerektiren, birbirini besleyen ameller olduğunu ifade etti. Bu noktada seküler/dünyevi anlayışların iman etme ile akletme arasında duvarlar örmeye çalıştığını belirten Rıdvan Kaya, deprem mevzuunda da bu çevrelerin aynı propagandalarını devam ettirdiğini, yaşanılan bütün yıkımların sorumluluğunun Müslümanların inançlarına fatura edilmeye çalışıldığını ve yüz yıldır yaptıkları gibi insaları bilimle terbiye etme alışkanlığının bu felakette de kendini gösterdiğini ve bununla beraber Müslümanlara ait "kader, fıtrat" gibi kavramlara karşı bir karalama başlatıldığını ifade etti.
"Bu tiplerin Deprem sırasında gerçekleştirdikleri dezenformasyonlar bir kez daha bize gösterdiği ki mevcut kemalist mantığın, insanlar da depremden daha büyük bir enkaza yol açtığını hep beraber bir kez daha gördük." dedi.
Bu kesimlerin, "Müslümanlar, kader inancından dolayı hiç bir tedbir almadılar, hiçbir çaba göstermediler, gözetilmesi gereken kulları görmezden geldiler." doğrultusunda ki söylemlerine karşılık, iddia edildiği gibi bir kader anlayışı yaklaşımın Müslümanlarda olmadığını, insan iradesini sıfırlayan bir mantığın Kur'an'a aykırı olduğunu belirtti. "Fakat olayın diğer boyutunu da bu noktada irdelemek gerekiyor. Bahsettiğimiz malum kesimler bir taraftan az evvel bahsettiğimiz kader inancı bağlamında müslümanları eleştirirken, bir taraftan Rabbul Alemin'in hayata müdahil olduğu gerçeğini gözardı edip, doğa olaylarının hepsinin bir kurala bağlanıp, Allah'ın bir köşeye çekildiği algısını yaymaya çalıştıklarını görüyoruz."dedi.
Rıdvan Kaya başka bir husus olarak, yaşanan depremin bir takım günahlarımız sonucu gerçekleştiği yorumları üzerine değerlendirmeler yaptı. Benzeri afetlerde olduğu gibi yaşanan son deprem olayında da bu tür söylemlere şahit olduğunu fakat bu tür afetlerin doğrudan manevi zaaflarımızdan dolayı meydana geldiğini söylemenin doğru olmadığını, Kur'an'da bazı kavimlerin çeşitli konularda cezalandırıldığı söylemine dayanarak bu tür yorumlar yapıldığını, direkt deprem şundan oldu değerlendirmesini yapmanın gaybı taşlamak manasına gelebileciğinin altını çizdi. "O zaman tarih boyunca yaşanan bütün yıkımları bu şekilde değerlendirmek zorunda kalırız. Bu bakış açısında doğru bir bakış açısı değildir. Bunu yapacağımıza başımıza gelen bu musibetten ibret almak, dersler çıkarmak hem ahiretimiz hemde dünyamız için daha hayırlı olacağı kanaatindeyim." dedi.
Deprem hadisesinin ortaya çıkardığı bir takım siyasal/toplumsal durumlara değinmek gerektiğini belirten Kaya;
Öncelikle bu çapta bir yıkımın kader olarak geçiştirilmesinin hem Müslümanlar tarafından da hemde adalet sahibi insanlar tarafından da kabul edilemez olduğunu, ortada uzun yıllara dayalı bir ihmaller zincirinin var olduğunu, bu noktada sorumlunun sadece yerel yönetimlerin ve siyasilerin olmadığını, aynı zamanda bazı kuralları görmezden gelen toplumunda bir takım kural tanımazlıklarının bu anlamda afetin felakete dönüşmesine sebebiyet verdiğini, bundan dolayı güçlü bir sorgulama, hesap sorma sürecinin oluşması gerektiğinin altını çizdi.
Mağdurlar, canı yanan insanlar açısından hükümet yetkililerini eleştirmelerinin hakları olduğunu, bu konuda daha açık yüreklilikle hareket edilmesi gerektiğini, afetin büyüklüğünden dolayı yetersiz kalındığının açık bir şekilde ifade edilmesi gerektiğini söyledi.
İslami camialar açısından bakıldığında, ilk günden itibaren irili ufaklı birçok İslami camianın sahada olduğunu ifade eden ve deprem bölgelerinde muhacirlele ilgili yaşanan sıkıntılara değinen Rıdvan Kaya son olarak; "deprem hadisesi hayat ve ölüm arasındaki dengenin aslında ne kadar hassas ve kırılgan olduğunu bir kez daha gösterdi, çaresizliğimizi/ acziyetimizi bir kez daha gördük. Modern insanın çıkmazlarından biri teknoloji vasıtasıyla herşeyi kontrol altına alabileceğini düşünmesidir. Bu büyük bir yanılgıdır. Hayatı garanti altına alan, geleceği garanti altına almaya çalışan, ahireti hesaba katmadan sürekli yarın endişesi ile bürünen bir ömür bereketsiz bir ömürdür. Müslümanlara bu yakışmaz. Bizim bu olaylardan ibret almamız ve tedbir almamız lazım, tedbirsiz tevekkül Kur'an'ın öğrettiği akla da, peygamberin sünnetine de aykırıdır. Bizim en temel sorunumzun dayanıklı evler, dayanıklı şehirler kurmak olduğunu düşünmüyorum, en temel sorunumuz dayanıklı kimlikler, sağlıklı bakış açıları dünyayı temel hedef haline getirmek yerine ahireti inşa eden düşünce biçimi olmalidir." diyerek sözlerini tamamladı.
Daha sonra sözü Latif Rüzgar aldı. Latif Rüzgar ilk gün Diyarbakır, ikinci günden itibaren de Adıyaman'da gerçekleştirilen yardım çalışmaları ile ilgili bilgiler verdi. İlk günden itibaren Adıyaman'da neler yaşandığını, şuanda yardım çalışmalarının ne boyutta ilerlediğini, Adıyaman'da insanların durumlarını ve kendisinin yaşadığı olaylarla ilgili kısa kesitler sunarak bilgilendirmelerde bulunup, konuşmasını tamamladı.
Seminer katılımcıların katkıları ve soru/cevap bölümünün ardından sona erdi.