Mustafa Mancar'ın konuşmacı olduğu seminerde kısaca şunlar ifade edildi;
Bizler şehid Seyyid Kutup'un bizi etkileyen en çarpıcı risalesi olan 'Yoldaki İşaretler' kitabıyla tanıştıktan sonra hayatımızda çok şeyin değiştiğini farkettik. Bu değişim hayata dair, kalkış noktamızda bir sorgulamayla başlayan ve toplumsal değişimi hedefleyen, fikirde ve eylemde devrimsel bir değişimi de ön gören bir sürece kapı aralıyordu. Aslında merhum, ümmete 'niçin zayıf kaldığı', yaşananlar karşısında niçin güçsüz düştüğü durumu karşısında kurtuluşun en baştavahyin rehberliğinde köklü bir fikri uyanış ve topluca İslami değişimle ancak mümkün olabileceği tespitiyle işe başlamıştı.
Kutup, Müslüman kitleleri sessiz yığınlar haline getiren, hayata müdahale etmeyen bir din anlayışına onları sevkeden, dinin kapsamını yalnızca uhrevi va'z konularıyla sınırlayan anlayışı ataletin sebepleri arasında sayıyordu. Oysa yeryüzünde, sadece bireyin değil tüm insanlığın kurtuluşunu temin edecek çözüm İslam'ı dünya hayatı için tanzim eden Rabbimizin ayetleriyle dirilerek mümkün olacaktı. Zira karanlıkları aydınlığa kavuşturan hayat kitabımız Kur'an elimizdeydi. Onunla ataletten, zilletten, cehaletten ve beşeri ideolojiler girdabından kurtulabilirdik.
Rasulullah (as) sonrası istişareden uzak bir yönetim anlayışına sapılması sonucu saltanatla başlayan çürüme, hem iç hem dış tehlikelere karşı ümmeti güçsüz düşürmüştü. 17.yy sonlarına gelindiğinde Batı'da başlayan modernleşme ve dinsizlik akımı Batının kendi içinde yozlaşmış/ muharref din vakıasıyla yüzleşirken ilmi saha ve siyasal yönetimlerde başlayan felsefi cereyanların sosyal siyasal alana dönük çözümler üretmeye başlaması ideolojiler dönemini başlattı. Batı kaynaklı sömürgeleştirmenin ve Batı aydınlanmasının etkilerinin İslam coğrafyalarında da hissedilmeye başlaması bir anlamda 'mağlupların galipleri taklit etmeleri 'gibi kısır bir sonucu doğuracaktı. Bu gidişat karşısında ifsattan korunabilen ve ıslah çabalarıyla buna karşı koymaya çalışan ihya ve ıslah çabaları henüz toparlanışın başındaydılar. Güç dengeleri Batı eksenine kaymıştı. İslam dünyasının Batı eliyle parçalanmasının ardından kurulan yeni ulus devlet yönetimleri onların vesayetinde Batıcı eksende oluşturulmuştu. Müslümanların bundan böyle devlet yönetimleri galip Batının elindeydi. Bu bizler açısından tam bir inhiraf durumuydu. Ve sünnetullah gereği de bir savrulmaydı. Ümitsizlik yoktu. Allah'ın rahmetinden ümit kesemezdik. Çare İslam'dı. Müslümanların azimle yönelecekleri ihya ve ıslah çabaları ve durum sorgulamasıyla girecekleri süreç 'yeniden ümmet' olmanın yollarını açacaktı.
İdeolojilerle İslam'ı devre dışı gösteren, yeninin cazibesiyle genç kuşakları kendisine çeken bu dönem eğitim çağındaki gençleri etkiliyordu. İçi boş batıcılık zihinleri etkileyen sahte cazibesiyle ve Batı destekli kurulan işbirlikçi yönetimlerce üst bir form ve ezilmişliğe çare olarak sunulmaktaydı. İşte S.Kutup'un modern cahiliye dediği olgu tam da bu dönemi işaret eder. Kuran ve Sünneti güncel meselelere uygun yorumlayamamanın ve sömürü düşkünlüğünün sebep olduğu çöküntü hali ümmetin düştüğü bedbin duruma dikkat çekmekteydi. Kutup'un Kuran ve hayat ilişkisi üzerinden öne çıkardığı tevhidi arınma dimağları sarsacak çağrısıyla ve İslami kimlik yolunda uyanış sürecini başlatan misyon dolu mesajının sudur ettiği dönemin şartlarını bu yönüyle bilmemiz gerekmektedir.
Kutup 'Yoldaki İşaretler' kitabından sonra tekrar tutuklandı. Ona bu tutukluluğundan özür dilerse kurtulacağı kendisine söylendi ama o, Mısır'da darbeyle iktidarı ele geçiren Baasçı-Sosyalist-Batıcı münafık Cemal Abdünnasır ve avanesinden asla özür dilemedi ve başı dik bir şekilde bu yolda canını feda etti. Merhum Kutup'un mesajının bu gün de halen tüm İslam dünyasında etkisinin sürmesi, onun bu yoldaki şahid-şehid tavrından ve yazdığı fikirlerindeki tevhidi arınmayı vurgulayan berraklıktandır.
Merhum, ümmetin fıkhını iki veçhede ele almıştır. Yerel ölçekte herkesin kendi bulunduğu ortamda tıkanıklıktan kurtulması ve pratik çözümler üretmesini (fıkhetmesini) öngörmüş ve bu sürecin ümmetin ortak aklını ve İslami hareket olgusunu harekete geçirmesiyle dirilişi yakalayabileceğimizi savunmuştur. Her bireyin kendi özünden başlatacağı içsel-özsel değişimin kendi yakınlarına oradan ümmetin değişimine, böylece Rad Suresi'nde 11 ayette zikredildiği üzere ''nefislerden bir değişim başlatırsanız Allah sizin halinizi toplum olarak değiştirecektir'' hükmünün gerçekleşeceğini ifade etmektedir. Kutup ümmetin tarihten tevarüsen devraldığı gelenekte mevcut klasik fıkıh yöntemini yetersiz bulur ve kendi adlandırmasıyla bu 'sahife fıkhı'nın derdimize deva olamayacağını savunur. Ümmetin kurtuluşunun tüm nifak, zulüm ve ifsat yollarını teşvik eden teslimiyetçi veya ehveni şerci tutumun bizi ümmetin geleceği olan nesillerle bağımızı koparacağını asılolanın 'yeniden Kuran neslini inşa gayesi'nin Kuran'ın inzal olduğu Mekke'deki cahiliyye toplumunu tevhidi dirilişle deviren bu üst hedefin bizim de hedefimiz olması gerektiğine dikkat çekmiştir.
O kısaca İslami Hareket fıkhını izleyeceği toplumsal değişim hedefinde evreleri ve reel noktaların dikkate alınmasını, bunlarla yüzleşilmesinin şart olduğu söyler ve kısaca şu hususların altını çizer:
-İslam ümmeti sayısal olarak kalabalıktır ama nitelik olarak tevhidden uzaklaşmış iç dinamizmini yitirmiş durumdadır.
-Evrensel fıkıh geliştiremeyen ümmetin çocukları ulusçuluk, sosyalizm,liberalizm akımları karşısında geçici bir yenilgi yaşamaktadırlar, bu olgu da batıcı dikta rejimini başarılı gibi göstermektedir.
-Bu günle Rasulullah'ın(as) rasul olarak geldiği toplumun İslam karşısındaki muhataplık durumu birbirine benzemektedir. Davet, tebliğ, şahidlik, cihad, İslami cemaat olmak ve ümmet olma hedefi Müslümanlığın temel şiarlarındandır.
-Sömürge sadece toprak üzerinde değil düşüncede de yabancılaşmayı kopuşu ve ataleti getirdi.
İç hastalıklar, cahiliye durumu pasifizmi besledi, hastalığı artırdı ve cahiliyeyi müzminleştirdi.
-Ehveni şerci, bananeci bir toplum münafık rejimlerin işini kolaylaştırdı ve nesillere yeniden 'İslam ümmeti olma''Kuran neslini inşa etme'hedefinin mesafesini bizden uzaklaştırdı.
-Yeniden tevhidi diriliş şarttır. İtikadi arınma sadece hurafelerden değil batıl tüm ideolojilerden de uzak olmakla ve İslam'ı hayatın tüm şubelerinde yaşanır kılma çalarıyla mümkün olacaktır.
Seyyid Kutup Müslümanların iç muhasebeye yönelirken eksikler ve zaaflarıyla Kuranın hükümleri ışığında yüzleşmeyi öngörmektedir. O Müslümanların birbirlerini veya bazı durumlarda kullandıkları zorunluluk haline dayalı siyaset yöntemleri üzerinden bir tekfiri hedeflememiştir. Bu konuda Fizilalil Kuran ve Yoldaki işaretler kitapları dikkatli olarak okunmalı ve ele aldığı konular açısından bir bütünlük içinde anlaşılmalıdır. Onun kendi yerelindeki sert tavrı en başta; fakir Mısır halkını kandırarak, bağımsızlık mücadelesi veriyor imajıyla arapçı, batıcı, laik ve İslam'a düşmanı fikirlerini kullandığı gizleme yöntemleri eşliğinde yaydığı eyyamcı anlayışa Mısır gençlerini taraftar yapan, bu konuda Ezher ulemasını kullanan Cemal Abdünnasır yönetime dönüktür.
Merhumun bu yönünü asla bir yerelcilik şablonuyla ele almıyoruz. Tersine aidiyeti açısından sürekli altını çizdiği İhvanı Müslüman hareketinin üst kadrosunda yer almış birisidir. Harekete dönük ürettiği stratejik açılımlar ve hareketin yürütme aşamalarında bulunmuş bir mütefekkir ve alimdir. Biz onu ümmetin öncüleri arasında gördük ve görmekteyiz. Onun fikirlerinin 20 yy İslam düşüncesi ve hareket yöntemlerine katkısı büyüktür. Müslümanların zaaflarıyla yüzleşmek, ilkeli duruş inşa etmek, İslami kimliği her koşulda muhafaza etmek, şartlar karşısında eğilip bükülmemek merhumun kendi canını katarak modelleştirdiği ön görülerimizdendir. Bu günbir çokMüslüman halkların toplu eylemlerinde, 2011 de başlayan mazlum Ortadoğu halklarının devrimlerinde ve bir çok uyanış, direniş hareketlerinde onun ilhamının olduğunu gözlemlemekteyiz. Allah, ümmetin şehidlerine rahmet etsin ve bizleri onların yolunu sürdürenlerden eylesin.