Birleşmiş Milletler'in ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın gençlik tanımlarına değinerek konuşmasına başlayan Türkmen, gençlik döneminin, biyolojik, psikolojik, ahlaki ve sosyal açıdan gelgitlerle dolu bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir değer sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme dönemi olarak tanımlanabileceğini söyledi.
Milli Eğitim Bakanlığı tanımına göre gençlik, buluğa erme neticesinde biyolojik ve psikolojik bakımdan çocukluğun sonu ile, toplum hayatında sorumluluk alma dönemi olan 12-24 arasında kalan yaş grubudur. Birleşmiş Milletler teşkilatının tarifine göre genç, 15-25 yaşları arasında öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir. Gençlik, psiko-sosyal açıdan, büluğla başlayan ve 25 yaşlarına kadar devam eden bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Yani 10-18 yaş ergenlik dönemi, 15-25 yaşları ise gençlik dönemi olarak değerlendirilir.
Bu dönem gerek fiziksel, sosyal ve gerek psikolojik olgunluğa erişmenin tamamlanması olarak da ele alınmaktadır. Fiziksel değişimlerle beraber ruhsal değişimlerin de yaşandığı bu dönemde gençler daha gergin ve hayata karşı daha kaygılıdırlar. Çocuk ve gençlerin yine bu dönemlerinde aileden bağımsız hareket etme, otoriteye karşı gelme ve farklı yaklaşımlara merak duyma eğilimleri; çevresi tarafından anlaşılma, arkadaşlarınca kabul görme, fıtri olan cinsel yaşantı merakı gibi eğilimler ise öncelikli ilgi alanlarıdır.
İslam âlimleri insan ömrünü çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık, düşkünlük gibi bir kısım safhalara ayırır. Tahavi, çocukluk dönemini, Hac 5, Nur 59 ayetlerine dayandırarak doğumla başlayıp, buluğla son bulan bir evre olarak tanımlar. Mümin suresi 67. ayetinde gençliğin üst sınırı, zirvesi için güçlü ve kuvvetli olma (eşüdde) tabiri kullanılır.
Gençlik dönemi geçici bir hal, kendini bulma, benlik ve kimliğin inşa edilmesi ve olgunlaşması dönemidir. Bu geniş yaş evresinde bütün gençlerin aynı davranış, düşünce ve tavrı sergilemesi beklenmemeli. Ancak dünyanın her yerinde gençliğin gösterdiği ortak özellikler vardır. Dört alanda ciddi değişiklik olmaktadır.
- Biyolojik değişim: Gençliğe geçerken meydana gelen fiziksel değişimlerdir.
- Psikolojik değişim: Kız çocuklarında ortaya çıkan utanma duygusu gibi, gençlerde var olmaya başlayan duygusal değişimlerdir.
- Sosyal değişim: Farklı ve kendini ifade edebileceği ortamlar aramasıyla kendini gösterir.
- Ahlaki değişim: Genç kişi hangi ortama giriyorsa oradaki ahlak yapısını benimsemeye başlar.
Bizi de çocuklarımızı da kuşatan cahili bir sistemde yaşıyoruz. Genç hayata büyüyerek veya olgunlaşma süreciyle adım atarken kendi doğasını, çevresini, geleceğini, hayatının anlamını çözümlemek durumundadır. Ya doğru bir rehberlik ile bu konularda dengeyi yakalayacak, ya hakikatle ve doğasıyla çelişen mecralara sürüklenecek, ya da bu konuları geçiştirerek kendini hayatın akışına bırakacaktır. Ama içinde yaşadığımız düzende biliyoruz ki, zorunlu eğitim ve resmi ideolojinin örgün ve yaygın eğitimle dayattığı kültür, gençleri kapitalist yaşam tarzı ile, muharref gelenek arasında tercih yapmaya zorlamaktadır. Mevcut eğitim sistemi gençlerin temel konularda bilgi ve becerisini artırmak, fıtri özelliklerini tanıtmak ve adalet ilkeleri çerçevesinde özgür düşünce yöntemini göstermekten çok, bir vasi gibi anne baba gibi gençlerimizin kimliğini biçimlendirmeye çalışıyor. Gençlerimizin kimliğini özgürce araştırma ve oluşturma yolunun önüne barikatlar çıkartıyor. Televizyon kültürü, sosyal medya olgusu da, taşralısıyla, metropol şehirlerde yaşayanıyla bütün gençlerin sorunlarını neredeyse aynılaştırıyor.
Gençlerin bu yaşlarda psikolojilerini ve onların kimliksel gelişimlerini gözeten doğru rehberliklere ihtiyaçları vardır. Gençler bu yaşlarda taşıdıkları dinamizm itibariyle rehbersiz kaldıklarında, rehberliği egemen piyasa kültürü ve dayatan ideolojiler doldurmaktadır. Sahih rehberlikten mahrum kalan gencin en önemli sorunu kimlik kirlenmesinden de önce, fıtratının doğasının kirlenmesidir. Doğru rehberlikten mahrum olan merak duygusu, genci sigara, alkol, esrar, extacy kullanımı gibi insan doğasını bozan, kirleten alışkanlıklara sürükleyebilmektedir. Doğası kirlenen bir gencin hayatı doğru anlamlandırması ve kimliğini tutarlı kılması daha da zorlaşmaktadır.
Peki, gençler için neler yapabiliriz. Öncelikle gençlerin duygularını, sosyal gelişimlerini de göz önünde bulundurarak aileleri eğitecek nitelikte programlar başlatılmalıdır. Özellikle gençlerle nasıl iletişim kurulacağı, sevgilerinin nasıl kazanılacağı ve onların kendilerini nasıl ifade edebilecekleri yönünde eğitmenlere özel eğitim programları hazırlanmalıdır. İletişim araçları (TV, İnternet vb.) konusunda gençler bilinçlendirilmelidir. Özellikle de geleceğin gençleri olacak çocuklar için hazırlanmış olan TV programlarındaki şiddet, hayal ürünü ve cinsel sapmalara sebebiyet veren programların çocuğa izletilmemesi yönünde aileler bilinçlendirilmelidir. Ailelerin de eğitime ihtiyacı var.
İnsan en güzel şekilde yaratılmıştır.(Tin, 4) İhtiyarlık gelip çatmadan gençliğin kıymetinin bilinmesi de önemlidir. Kur’ân-ı Kerim’de 6 yerde geçen "belağe eşüddeh" kavramı, genel manada "ergenlik çağına ulaşmak" şeklinde anlaşılmaktadır. Bu dönem, aynı zamanda gençlik çağının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, yine bazı ayetlerde, doğrudan "genç" anlamına gelen "fetâ" kelimesi ve bundan türeyen isimlere rastlanmaktadır. Bu anlamda Kur’ân-ı Kerim’de "genç" veya "gençler" manasına gelen "fetâ" veya "fitye" kelimeleri ve bunlardan türeyen isimler toplam olarak 9 yerde geçmektedir. Ancak bu ayetler dışında gençlik çağından ve gençlerden bahsedildiğini söyleyebileceğimiz pek çok ayete de Kur’ân-ı Kerim’de rastlanabilir.
Biliyoruz ki gençlerin dünyasına girmek sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Sadece gençler için kaygı duymak da yeterli değil. Bizler özellikle Müslümanlar olarak yaşadığımız bu seküler toplumda gerek çocuklar, gerek gençlerimiz için onların özellikle manevi dünyalarını doyuma ulaştıracak alternatiflerimizi çoğaltmak zorundayız. İslam tarihine baktığımız zaman görüyoruz ki Rasulullah (s) gençleri önemsemiş, gerek askeri, gerek sosyal ve gerekse ilmi konularda gençlere önemli görevler vermiştir. Ve böylece öncü bir kuşak oluşturma çabası içerisine girmiştir. Dün ergenlik çağına gelmemiş çocukların dahi biatlarını sembolik düzeyde kabul ederek onları hayata hazırlayan bir Rasul, bugün sınıflaşma, sömürü, katliam, sürgün ve cahilleştirme belalarıyla karşı karşıya kalan gençlerimizi acaba hayata ve Akabeleri aşmaya hazırlamak için ne gibi çözümler gösterirdi? Bu ve buna benzer sorunlarımızı konuşmalı, tartışmalı ve çözüme dönük cevaplar üretmeye çalışmalıyız.
Mekke’de İslam’ı seçerek Müslüman olan ilk genç sahabelerden Erkam Bin Ebi’l Erkam, Musab bin Umeyr, Ammar bin Yasir gibi tarihimizde yer almış genç öncüleri, rol model olarak, güzel örnek olarak gençlerimizin, çocuklarımızın dikkatlerine sunmalıyız. Hayatlarını nasıl yaşamak istediklerine karar verecekleri bu dönemde onlara rehberlik edecek aklı başında, ahlaklı ağabey ve ablaların bulunması avantajlar sağlayacaktır. Aileler bu konuda çok duyarlı olmalı, bu dönemi başıboş bırakmamalıdır. Kendileri de yürüyen Kur'anlar olma bilinciyle örneklik teşkil etmelidirler. Aile ziyaretleri canlandırılarak çocukların, gençlerin farklı Müslüman ailelerin şahitliğiyle irtibatlandırılması sağlanmalıdır.
İslam’a giren ilk 45 kişinin yaş ortalaması 25-28 arasındadır. Öyle bir eğitim metodundan geçtiler ki akaitleri sağlam, yürüyen Kur'anlar, vahyin şahitleri, örnek şahsiyetler haline geldiler. Güzel örneklik, güven, sevgi, yüreklilik, sabır, tedricilik, bütünlük, tevekkül, emek, beklentisizlik özelliklerini taşıyan bir eğitimden geçtiler.
Yapılmış anketler üzerinden Türkiye'deki gençlik sorunlarına da değinen Türkmen, “Vahyin elinden tutmayan bir akıl, ancak beş duyunun götüreceği yere kadar gider” (Ergenlik Dönemi, Ayten Durmuş, s.15) sözünü aktardı.