2 Ocak Cumartesi akşamı Özgür-Der Bağcılar Temsilciliği'nde yapılan ve Abdülhakim Sarıkaya'nın konuya giriş yaptığı seminerde Sarıkaya, yakın siyasi geçmiş bilinmeden bugünün anlaşılamayacağı ve bugün yaşadığımız sorunların köklerinin burada yattığı vurgusunu yaptıktan sonra "Jön Türkler ve Siyasi Fikirleri" konulu semineri sunmak üzere sözü M. Ali Aslan'a devretti.
M. Ali Aslan, özetle şunları söyledi:
TC'nin temelleri 200 yıl önce başlayan Batı'ya dönük siyasi süreçlerde aranmalıydı. Cumhuriyet, reddi miras yapsa da birçok yapısını bu süreçten tevarüs etmiş ve Kemalist kadrolar bu süreçten beslenmişlerdi. Bu sürecin önemli aşamalarından biri de Tanzimat sonrası ortaya çıkan Genç/Yeni Osmanlılar akımıdır. (Avrupa'da Osmanlı bir ulus olarak görülmediğinden bu ifade Fransızcaya "Jön Türkler" olarak çevrilmiştir.)
Tanzimat döneminde iktidarı elinde tutan Babıâli bürokrasisinin batılılaşma politikalarının çarpıklığına, taklitçiliğine ve Batı'yı memnun etmeye dönük oluşuna tepki gösteren Yeni Osmanlılar, başta halkın İslami değerlerini de dikkate alan ve daha öze yönelik bir batılılaşma yaşanması gerektiğini dile getirmişler; hükümetin otoriter politikalarını eleştirerek meşrutiyet sistemi, padişahı denetleyecek bir meclis ve anayasa talebiyle ortaya çıkmışlardı. Yine bürokrasi içinden çıkan bu gençler, yüksek bürokratların ya da paşaların çocuklarından oluşuyordu. Aralarında Şinasi gibi Avrupa'da eğitim alan olduğu gibi Namık Kemal gibi Tercüme Odası'nda yetişen kişiler de vardı. Nitekim en meşhurları da Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Ali Suavi idi. Çocukluk-gençlik dönemlerinde İslami ilimlerle yetişen bu kişiler (ki Ali Suavi, medrese hocalığı ve vaizlik yapıyordu) Avrupa'nın üstünlüğünü gözlemlemeleri sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalanmaktan kurtarmanın derdine düşmüşlerdi.
Padişaha bağlılıklarında bir sorun olmayan ilk Jön Türk kuşağı, eleştirilerini Tanzimat bürokrasisine, hükümete yöneltiyordu. Özellikle Ali ve Fuat paşaların politikalarına muhalefet eden bu gençler, kurtuluşu batılılaşmayla birlikte kendi köklerinin de dikkate alınmasında buluyorlar ve Avrupa'da eşitlik, adalet, özgürlük kavramlarının İslam'da da bulunduğunu (musavat, adalet, hürriyet, meşveret vb.) ifade ediyorlar; Osmanlıcılık fikri ile imparatorluk dâhilindeki tüm milliyetlerin birliğini ve hukukta eşitliğini savunuyorlardı. Böylelikle gayrimüslimlerin imparatorluktan kopmaları engellenerek devlet kurtarılacaktı.
Bu gençler, meşrutiyet mücadelesi vermek üzere 1865'te Belgrad Ormanı'nda İttihad-ı Hamiyyet adlı gizli bir örgütlenmeye gitmişlerdi. Bu arada Mısır'da hidiv olacakken kimi siyasi hesaplarla veraset sisteminde yapılan değişiklikle hidiv olamayan Mustafa Fazıl Paşa Paris'e gelmiş, kendisine yapılan haksızlığa karşı muhalefete başlamıştı. 1867'de Sultan Abdülaziz'e yolladığı mektupta yolsuzluklar içindeki Osmanlı sisteminin çökmek üzere olduğunu, meşrutiyetin çözüm olduğunu söyleyecekti. İstanbul'da çalışmalarını özellikle gazeteler aracılığıyla sürdüren Yeni Osmanlılar bu mektubu yayınlayıp çoğaltacak ve bundan dolayı taşradaki devlet kurumlarına sürüleceklerdi. Mustafa Fazıl Paşa, bu gençleri Paris'e davet etmiş, onlara gerekli maddi desteği de sağlayarak Genç Osmanlılar cemiyetini kurmalarına önayak olmuştu.
Paris'te gazete çıkarırlar. Ancak çıkarttıkları Muhbir gazetesini yöneten Ali Suavi'nin gazetedeki İslamcı yaklaşımı nedeniyle aralarında tartışırlar. Abdülaziz'in Avrupa seyahatini fırsat bilen Mustafa Fazıl Paşa, İstanbul'a döner. Ali Suavi, Londra'da Ulum gazetesini yayınlamaya başlar; Paris'te Suavi'nin yerine Hürriyet'i çıkaran Namık Kemal, Ali Paşa'nın teminatıyla 1870'te İstanbul'a döner. Zamanla bürokrat çocukları olmalarının da etkisiyle diğer Genç Osmanlılar da Ali Paşa'nın ölmesiyle (1871) İstanbul'a dönerler.
Genç Osmanlıları oluşturan kadronun arasında sağlam fikri birliktelik olmadığı gibi ortak yanları hükümete olan muhaliflikleri ve anayasa talepleriydi. Kafaları oldukça karışık olan grup, sürekli aralarında tartışmış, ayrılıklar yaşamışlardır. Kitlesel tabanları olmayan ve elit kalan bu grup arasında Namık Kemal'in 1873'te İstanbul'da "Vatan Yahut Silistre" adlı oyunu sergilemesiyle "vatanperverlik" fikrinin başta askeri öğrenciler olmak üzere öğrenciler arasında gündem olmaya başladığı söylenebilir. Osmanlıcılık fikrinin çözüm olmadıklarını gördüklerinde devleti kurmak için İslamcılık fikrine kapılmışlardır.
1876'da Mithat Paşa önderliğinde yapılan darbe sonrasında II. Abdülhamid'in meşrutiyeti ilan eder ve ilk anayasa Kanun-i Esasi yapılır. TC'deki darbecilik kökleri de burada aranmalıdır. Darbenin yapılışı, medrese öğrencilerinin çıkardığı kargaşadan yararlanma biçimi ve darbecilerin halka dayanan hiçbir boyutları olmamasına rağmen halk çoğunluğuna dayandıklarını iddia etmeleri bugün için de yaşadığımız gerçekler.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ve beraberinde Balkanlardaki hareketlilik ve gayrimüslimlerin Mebusan Meclisi'ndeki ayrılıkçı yaklaşımlarını gerekçe gösteren II. Abdülhamid Meclis'i feshederek 30 yıl sürecek mutlakıyetçi yönetimini başlatır. Genç Osmanlılar uzun süre gündemden silinirler. Sadece 1878'de Ali Suavi'nin Çırağan baskını vardır. (1876'da İstanbul'a dönen ve Sultan Abdülhamid ile arasını düzelten Ali Suavi'nin bu baskınının nedeni anlaşılamamıştır. Bu baskında ölen Suavi, Osmanlıcı, İslamcı, Türkçü bir çizgide iniş-çıkışlar yapmıştır. Türkçe ibadeti savunan Suavi, Türklerin de dünyanın en eski ırkı olduğunu ve İslam kültürünü oluşturan en önemli ırk olduğunu iddia etmiştir. Daha sonra meşrutiyet sisteminin yanlış olduğunu, doğru sistemin cumhuriyet olduğunu belirtmiştir.)
İkinci kuşak Jön Türkler, daha teşkilatçı ve ihtilalci yapılarıyla dikkat çekerler. 1889'da İbrahim Temo'nun önderliğinde "İttihad-ı Osmani" örgütünü kurarlar. Gizli ve hücre sistemiyle oluşturulan örgüt, daha sonra İttihat ve Terakki adını alacaktır. Özellikle Askeri Tıbbiye öğrencileri tarafından kurulmuştur. Mülkiye öğrencileri de örgütte yer almışlardır. Bu iki mektep de Sultan Abdülhamid tarafından daha da modernleştirilerek pozitivist ve materyalist eğitimin yuvası haline gelmiştir. Batıcı düşüncenin merkezi halindeki bu mekteplerden yetişen öğrenciler Abdülhamid'i yıkarak meşrutiyeti tekrar kurmak istemişlerdir. Önemli isimleri Mizancı Murat, Ahmet Rıza, Prens Sabahattin, Dr. Nazım ve Abdullah Cevdet'tir. Bunlar arasında da ideolojik bir birliktelik yoktur. Kimisi İslamcı-muhafazakâr, kimi Osmanlıcı, kimi liberal (adem-i merkeziyet) kimi laik-pozitivist, kimi biyolojik-materyalisttir. Asker kökenli olanları bir an önce darbe yapmaktan taraftır. Nitekim 1895'te darbe girişimleri açığa çıkarılır.
İngiltere ve Fransa'nın bu gruba destek verdiği görülür. Hatta Prens Sabahattin'in örgütlediği 1902 ilk "Jön Türk Kongresi" bir Fransız Senatosu'nun evinde yapılır ve gayrimüslimler dâhil her milliyeti temsilen delege katılır. Abdülhamid'e karşı propaganda safhasının yeterli olmadığı ve silahlı mücadele vermek gerektiği ve Avrupalı devletlerin desteğini almak gerektiği kararları alınır. Artık komitacılığı ile ön plana çıkan İttihat ve Terakki örgütlenmesi içindeki kadrolar daha sonra Cumhuriyet'i kuracak kadrolar olarak karşımıza çıkacaktır.
Seminer, soru ve cevap bölümüne yoğun katılımla devam etti. Abdülhakim Sarıkaya, bu dönemde Avrupa öncülüğünde Müslümanlar arasında ulusçuluğu temsil edecek öncülerin yetiştirildiğini ve Jön Türkler gibi Jön Kürtler, Jön Arnavutlar vs isminde gruplar çıktığını söyledi.
* "Türkiye'nin Oluşumu" üst başlıklı seminerlerin bir sonraki konusu "İttihat Terakki ve İktidarı" olacak.
İdris Öztürk / Haksöz-Haber