Bağcılar Özgür-Der'de 15 günde bir yapılan panellerde bu hafta "Toplumsal Yapı İçerisinde Emanet Bilinci" konusu işlendi. Osman Kahraman'ın Nisa Suresi 58. ayeti (Emaneti ehline verin...) okumasıyla başlayan panelin ilk konuşmacısı Murat Yörükoğlu idi. Yörükoğlu; toplum, toplumsal yapı, toplum içinde yaşamak gibi kavramların ne manaya geldiğini sosyolojik açıdan açıkladıktan "emanet"in terim ve ıstılahi tanımını yaptı ve özetle şunları söyledi:
Temelde emanetler; Allah'ın insanlara bıraktığı emanetler ve insanların birbirine bıraktığı emanetler olarak sınıflandırılabilir. Kur'an'da mü'minlerin özellikleri sayılırken emanetlerine ve ahitlerine riayet ettiklerine vurgu yapılır. Hz. Peygamber'in kimi hadislerinde ise emanete hıyanet münafıklık olarak ifade edilir. Peygamber'in en önemli ahlakının hiçbir insan ayırt etmeksizin kendisine bırakılan emanetleri gözetmiş olmasıdır. Bu yüzden toplumda onun lakabı "el-emin"dir.
Allah'ın insanlara verdiği emanetleri beş başlık altında ele almamız mümkündür: Din, Akıl, Mal, Can ve Nesil emaneti…
Din emanetini vahiy emaneti ya da yükümlülükler olarak da algılamak mümkündür. Bu emanetleri Kur'an'dan, Allah Rasulü'nden ve arkadaşlarının uygulamalarından, Kur'an'ın haberlerini aktardığı tüm rasullerin uygulamalarından, son elçiden sonra günümüze kadar gelen İslami yapıların tecrübelerinden ve kendi tecrübelerimizin sonuçlarından öğrenebiliriz.
Allah'ın insanlara verdiği akıl can mal ve nesil emanetlerin neler olduğu ayetlerle ortaya koyan Yörükoğlu, şunları söyledi:
"Bunların hepsi Allah'ın Kur'an'da belirlemiş olduğu çerçevede riayet edilmesi gereken emanetlerdir. İnsanın kendi ya da başkalarının canına kıyması, kendisine verilen malın istenildiği gibi tasarruf ve mülkiyeti söz konusu değildir. Ancak Allah'ın çizdiği sınırlarla hareket etme zorunluluğu vardır. Aklın kullanılması ve harekete geçirilmesi de böyledir. Neslin muhafazası aile kurumu olarak karşımıza çıkar. Allah'ın verdiği bu emanetlere hakkıyla riayet edildiğinde gerçek mü'min ve müslim olunacaktır. Toplumsal yapı içerisinde insanın kendine, Allah'a, diğer insanlara ve çevresine karşı bu şuurla (emanet bilinciyle) sorumlulukları yerine gelecektir."
İkinci konuşmacı Abdulhakim Sarıkaya konunun daha çok toplumsallık boyutu üzerinde durdu ve şunları söyledi:
"İnsanlar toplum olarak yaşamak zorundadırlar ve yaratılışları itibariyle buna da mecburdurlar. Vahiy merkezli hayatta toplumdan uzak birey yoktur. Mümin bireyler tekil değil bir vücudun azaları gibi bir bütündür.
Toplumsal yapı şunlardan oluşur: Lider ve kanaat önderleri, Kurallar bütünü yani sistem, Bu sistemin tabileri, Hedefler doğrultusunda yapılacak iş ve oluşumlar.
İşte toplumsal yapıyı oluşturan bu maddeler eminlik üzerine oturmak zorundadır. Eğer bir kopukluk varsa sağlıklı bir toplumsal yapıdan bahsedilemez. Ya da bu toplumun bozulması anlamına gelir.
Toplumsal yapıda liderlik ehliyet üzerine oturur. Liderler üstlendikleri vazifenin bilinciyle hareket etmek zorundadırlar. Ama ne yazık ki tarihte ve günümüzde bunun aksine bir tablo vardır. Liderlik ve önderlik daha çok sulta kurma olarak belirmektedir. Saltanatın ayakta kalması için adam kayırmacık, adamını kollama ve yetkilendirme olmaktadır. Bu da kendilerine tevdi edilen emanetlere hıyaneti ortaya çıkarmaktadır.
Toplumsal yapıda sistem adalet üzerine oturmalıdır. Adaletin temini ise istişarenin var olmasıdır.
Adalet temeli üzerine oturan bir sistemde bağlıların tavrı ise itaat olmalıdır. Bu sistemde yer alan müntesiplerin özellikleri: İnsani anlamda güvenilir, emanetleri yerine getiren, borcuna sadık olan, söz verdiğinde sözünü tutan, hile ve desiselere sapmayanlardır. Bu vasıflar müntesiplerde bulunursa emanetler yerine gelir. Emaneti yüklenebilecek insan düşünebilen, aklını kullanabilen, Rabbini tanıyan, ibadet aşkıyla tutuşan, O'nu razı etmeye çalışan, dünyasını tanıyan, gelişmeleri takip eden, gelişmeler karşısında İslami bir tavır almaya ve bu tavrını çevresine yaymaya çalışandır."
İdris Öztürk / Haksöz-Haber