Yüksel Demirel, dünya'da söz sahibi olan ve olmak isteyen herkesin Ortadoğu ile ilgili hesaplar yaptığını ancak bölge ülkelerinin ise böyle bir hesaplarının olmadığı gerçeğini dile getirdikten sonra Ortadoğu kavramını irdeledi.
Demirel, "Ortadoğu kavramı Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ile beraber, dünyanın merkezinin Avrupa olduğu kabulu ve dayatması nedeni ile çıkmıştır" diyerek bu kavramın 19.yy.da İngilizler tarafından kullanılmaya başladığını ifade etti.
1957 yılında ABD'nin dış politikasının temeli oluşturan "Eisehewer Doktrini" ile ilk kez "Ortadoğu" kavramının "resmi" olarak kullanılmaya başlandığını ifade eden Demirel, gerek kavramın bizatihi kendisi gerekse de bu kavram ile kastedilen ülkeler açısından bakılsın kendi içinde çelişkiler barındırdığını ve aslında "Ortadoğu" tabiri ile coğrafi bir bölge kastedilmediğini anlattı ve kavramın "siyasi" olduğunu ifade etti. Bunu da çeşitli örnekler ile destekledi.
"Tarih boyunca, ticari askeri, teknik, politika, ekonomik ve kültürel alanlarda ki önemli bilgi ve fikirlerin çıkış noktası olan Ortadoğu aynı zamanda üç ilahi dinin ve pek çok uygarlığın doğum yeridir" diyen Demirel devamında Müslümanlar hakimiyetlerini kaybettikten sonra bölge halklarının sürekli zulüm, gözyaşı ve katliamlara maruz kaldığını anlattı.
Ortadoğu'da bulunan devletlerin sınırlarının 1. Paylaşım Savaşı'ndan sonra çizildiğini ve suni olduğunu ifade eden Yüksel Demirel, ulusçuluk ideolojisinin üretilerek Ortadoğu'da bir çok "ulus devlet" var edildiğini ve bunlar arasında da sürüncemede bırakılan bir çok sorun oluşturulduğunu aktardı. Bu sorunların sınır, etnik, mezhebi vb. olduğunu; İran-Irak, Türkiye-Suriye, Lübnan, bunlar dışında Kürt sorunu, Şii-Suni meselesi vs. Bölge ülkelerinin tamamına yakının bu ve benzeri bölgesel sorunlar oyalandığını aktardı.
Tarih boyunca çatışmalara sahne olan bölgenin stratejik önemini Demirel, şu şekilde sıraladı:
-Üç kıtanın kesişme noktası olduğu için kıtalar arası kültürel ve ekonomik bir köprü vazifesi görür.
-İlk uygarlıkların merkezi
-Üç ilahi dinin çıkış noktası
-Ekonomik olarak bölge, geleneksel ticaretin ve modern dönemde sanayi toplumunun can damarı olan petrolün ana kaynağı olması ve deniz yollarının hakimiyetine sahip olması.
-Siyasi olarak Dünyanın kaderinin belirlendiği çatışmaların ve savaşların yaşandığı bir yer olması.
Demirel konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Uluslararası ilişki disiplininde yer alan realist okula göre Uluslararası politika özü itibari ile güç ve hakimiyet mücadelesidir. Emperyalist devletlerde hedefe giden tüm yollar mubahtır yani makyevalisttir. Diğer bir değişle uluslararası politikada, ahlak, etik, norm, hukuk benzeri ilkeler yoktur. Ve bunun en açık görüldüğü yerlerin başında Ortadoğu gelmektedir. ABD-Irak Savaşı bunun bir tezahürüdür."
Yüksel Demirel, sunumunda 2.Dünya savaşından sonra Bölgede gelişen olayları aktardıktan sonra, emperyalizmin ileri bir karakolu görevi ile Ortadoğu'nun bağrına İsrail'in bir bıçak gibi saplandığını söyledi. İsrail'in ve bölgede onun ile işbirliği yapan bölge ülkelerinin izlemiş olduğu politikalara da değinen Demirel, bölge ülkelerin halka dönüp bölge sorunları üzerinde düşünmeleri gerektiğini ve çelişki ve çatışmaların çözüm yolarını başkalarına havale etmeden kendileri bulmaları gerektiğini ifade etti.
Haber ve fotoğraflar: İrfan Sincar