Hamza Türkmen'in konuşmasından çıkarılan notlar:
"Hayatımız kevni ayetler içinde devam ediyor. Bütün varlıklar içinde eşyayı adlandırma yeteneğine sahip olan tek canlı varlık insandır. İnsanın yaratılışı gibi, dillerin yaratılışı da ilahi kökenlidir. Dillerin içerdiği kelimeler, Allah tarafından indirilen vahyin taşıyıcı ve düşündürücü kalıplarıdır."
"Öncelikle Kur'ani bir kavram olan "kavim" kelimesi özellikle ırksal veya soy beraberliği ile ilgili bir terim olarak algılanıyor. Oysa Kur'an'da renk farklılığından bahsedilmektedir; ama ırk meselesine hiç değinilmemektedir. Aile, kabile, aşiret, cemaat, ümmet vb. kümelerin her biri insan için kavim sayılırlar. Kavim bağları içinde yer alan soy beraberliği konusunda Kur'an'ın hiçbir yerinde ırk ve ırk bağı ifadesi kullanılmamıştır. Akrabalık, kabile, lider, efsane, şehir, ekol veya inanç bağları etrafında oluşan kavim olgusuyla yoğunlaşan taassup, asabiye, veya hizipçilik, kavimcilik olarak nitelendirilmiş ve Veda Hutbesi'nde de bildiğimiz gibi Resulullah'ın hadisinde kınanmıştır. Çünkü Rabbimizin inzal olan vahye göre hayat ilişkileri içinde asıl olan bağ, takvaya götürecek olan tevhidi inanç ve ölçü bağıdır."
"Fiili olarak ulus devlet ve ulus toplumla Osmanlı çözülürken 19.yy'da karşılaşıyoruz. Modernizmin batı-dışı toplumlara aşıladığı en önemli proje bu ulus devlet modeli olmuştur. Osmanlı'nın dağılması ve çözülmesiyle ilk batılı kurumsal açılım, Mustafa Kemal'in özdeyişi olan "Ümmetten bir millet yarattık." cümlesiyle özetlenebilir. Avrupa merkezli yeni ulus devlet ve ulus toplum tasarımı, sömürgeci güç odaklarınca bir proje olarak oryantalistlere hazırlatılarak İslam coğrafyasındaki elitlere telkin edilmiştir."
"1930'lı yıllardan itibaren Orta Asya'da ırk kökü aramaktan vazgeçilmiş, Türklük, Avrupalıları da içine alan ve "beyaz ırk"ı ifade eten brekosefal (yassı kafa) özeliklerle izah edilmeye başlanmıştır. Mustafa Kemalin manevi kızı yeni Türk tezinin mimarlarından Afet inan 1931 yılında "Türk halkının ve Türk Tarihinin Antropolojik Karakteri üzerine" isimli doktora çalışması sırasında Atatürk'ün onayıyla Anadolu'da eski mezarlar kazılarak 64 bin kafatası ölçülmüştür. Beyaz ırktan kabul edilen Sümerlerin iskeletlerine ulaşılamadığı için arkeolojik kazılarda bulunan Sümer heykel başları ölçülmüş ve sonunda Türklerin Mezopotamya'ya hakim olan Sümerlerden, uzantıları Hititlerden, Lidyalılardan, İtalya'ya göç eden Etrükslerden geldiği sonucuna varılmıştır. "
"Ulus ve ulusa dayalı anlayışlar seküler ve insan merkezlidir. Ulusçuluk tanrısız bir anlayışı temel amaç kabul eder."
"İslam coğrafyasında körüklenen Türk, Arap, Fars, Kürt, Arnavut vd. ulusçuluklar tamamen sanal ve Avrupa emperyalizminin ürettiği veya teşvik ettiği hareketlerdir."
"Cumhuriyetin kurulması ve ulus devlet inşasıyla birlikte haksızlıklar ve zülümler had safhaya ulaşmıştır. 1945'lere kadar halkın büyük çoğunluğunu teşkil eden müslümanların dini inançlarını dahi yerine getirma çabalarına karşılık acımasız baskı ve zülümler yapılmıştır. Kur'an öğrenme ve okuma yasaklanmıştır. Ulus devlet modeli İslami hiçbir uygulama ve ritüele tahammülü yoktur. İslami, dini olan her ne varsa düşman kabul edilmiş ve ortadan kaldırılmaya karar verilmiştir. Bu anlamda Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte eğitimin laikleştirilmesine ve Türkçülüğün dayatılmasıyla baş gösteren Cumhuriyet rejiminin ilk uygulamalarına Şeyh Said, 1925 yılında Nakşibendi tarikatı ve aşiret ilişkilerini de harekete geçirerek Kürdistan bölgesinde karşı çıktı. Şeyh said Kıyamı'nın ana nedeni, İslami değerleri tasfiye etmeye çalışan bu Türk ulus dayatmasına ve batılılaşma ideolojisine boyun eğmemesiydi. Şeyh Said kıyamı kanlı bir şekilde bastırılmış acımasızca 20 bine yakın insan sorgusuz sualsiz katledilmiştir. Aynı zamanda Şeyh Said kıyamıyla birlikte Anadolu'nun dört bir yanında toplumun önde gelen dini konularda öncülük yapan ve halka geleneksel de olsa yön veren İslam'a aidiyeti bilinen 10 bini aşkın Müslüman tespit edilerek katledilmiştir."
"Bizler çözülmüş bir ümmetin çocuklarıyız. Yeniden ihya, ıslah,inşa ve şahitlik görevi, hayatımızdaki en önemli bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızdır. İnkılapçılığımızı ve şahitlik bilincimizi diri tutan da bu sorumluluk idrakidir. Hayatın sorunları içinde küçük olanı başarmadan, kapitalist hegemonyayı veya Firavun düzenini yıkmayı hedeflemek gerçekçi değildir. Biz Müslümanlar öncelikle, İslami duyarlılık adına hayalci veya anarşist yönelimlerin ve oyalanmaların değil, vahyin nefislerde ve sosyal alanda taşıyıcılığını yapacak inkılapçı tutumun istikrarını paylaşmalı ve kazanımlarına sahip çıkmalıyız."
Sorulan sorular Hamza Türkmen tarafından cevaplandırıldı ve dinleyiciler tarafından çeşitli eklemeler yapılarak konferans sona erdi.