İslamcılık çok yaygın ve sık kullanıldığı halde bu kavram İslam'ın ana kitabı Kur'an'da yoktur. Osmanlı döneminde bugünkü değerlendirmelerimize göre Islahatçı gördüğümüz grup, akım ve hareketler bu kavram dahilinde kabul edilerek Osmanlıcılığa karşı kabul edildiği için bugünkü laik sistemde olduğu gibi hep başı ezilmeye çalışılmıştır. Osmanlının çöküş sürecinde İslamcılık kavramına karşılık Osmanlıcılık kavramı öne sürülerek Osmanlının çöküş süreci yavaşlatılmak istenmiştir. Osmanlıcılık kavramı geliştikçe Ümmetçilik, İslamcılık ve bunları desteleyen kavramlar ve savunucuları saf dışı bırakılmıştır. Tanzimat fermanıyla da laiklik halka benimsetilmeye çalışılmıştır. Bu süreçte Büyük bir ıslahatçı ve aynı zamanda İslam Birliği düşüncesini öne süren Cemaleddin Afgani'yi görüyoruz. "Lider halife, merkez Mekke" ana sütunları üzerine kuran Cemaleddin Afganî, modern çağda İslamiyet'in yeni bir düşünce ve proje olarak ortaya konulmasında büyük çaba ortaya koydu. O, hürriyet, milliyet, kendine güven ve hak-adalet konularında önemli tespitlerde bulundu. İslam coğrafyasının değişik bölgesindeki diriliş hareketlerini ve bir çok önemli ismini etkiledi. Bunlar arasında Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura gibi Türkçüler, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Muhammed İkbal gibi mütefekkirler var.
Osmanlı'nın dağılmasıyla parsellenen Anadolu'da artık yeni kavramların benimsetilmesine ihtiyaç vardı. "Bir ümmetten bir Millet" çıkarılmalıydı. Bunda çok kısa sürede başarılı olundu. Lozan'ın imzalanmasıyla Türk Milleti sipariş üzerine icat edildi. Artık Anadolu'da yaşayan birçok ırk yeni bir millet olmuştu. O da Türk Milleti idi. Bu batının o kadar hoşuna gitmişti ki Kurucu iradeye bunu halka benimsetmelerine karşılık hiçbir zorluk çıkarılmadan Anadolu'dan çıkma sözünü verdirmişti. Kurucu irade millet kavramını kabul etmenin yanında İslamcılık kendi deyimleriyle irticanın başının ezileceğine karşılık tek kurşun sıkmadan tek çatışma olmadan İngilizler, İtalyanlar ve diğerleri Anadolu'dan tıpış tıpış gidiyorlardı. Ama bir söz almışlardı o da İslamiyetin bu topraklarda hakim olamayacağı sözüydü.
Müslümanların bir kısmı millet kavramını benimsemiş olsalar da bir kısmı da tepki göstermişlerdir. Tepki gösterenler ise çeşitli yöntemlerle saf dışı bırakılmıştır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında meydanlarda yol boylarında kurulan darağaçlarında binlerce Müslüman uyduruk sebeplerle idam edilmişlerdir. En açık örneklerinden bir Şeyh Said ve İskilipli atıf Hocadır. Bu iki şahsiyet sudan sebeplerle idam edilmişlerdir. İslami kimliklerini korumaya çalışan hareketler bu süreçte çok kanlı bir şekilde bastırılmıştır.
1930'lu yıllarda Kur'an yasaklanmış Ezan Türkçeleştirilmiş ve halkın dini denilebilecek alanlar olabildiğince kısıtlanmıştır. Bu sıkıntılara, zorluklara rağmen bize ulaşan bilgilere göre o dönemde 40 bin kişi hafız olmuştur. 1950'li yıllardan sonra DP'nin iktidara gelmesiyle belli bir seviyede olan herkes bu partili veya sağcı olmuştur. Sağcılık-milliyetçilik gibi kavramlar halka sevdirilmeye benimsetilmeye çalışılmıştır. 1950 ile 1970 arası milliyetçilik ve sağcılık kavramları tartışılmaz bir şekilde kabul ettirilmeye çalışıldı. 1930 ile 1970 arası Müslümanlara aklın hayalin kabul edemeyeceği işkence ve sindirme politikaları izlenmeye çalışıldı. 1970'den sonra ise Tevhidi bilinçlenme süreci başladı. Seyyid Kutup, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi alimlerin kitapları tercüme edilerek Türkçe'ye kazandırıldı. Bu kitapları okuyan gençler soru sormayı, sorgulamayı, eleştirmeyi öğrendiler. Tevhidi düşünceye sahip olan Müslümanların korkutulması, sindirilmesi ve bertaraf edilmesi gerekiyordu. Bu anlamda Kontr gerillanın şehid ettiği Sedat Yenigün bizler için önemli bir örnektir.
Sorgulayan, hesap soran zulme karşı duran ve başkaldıranlar çeşitli şekillerde safdışı bırakılırken 1980 askeri darbenin en katı olduğu dönemde, amaçsız, insanların duygularıyla oynayan, akıl din ve ilimle hiçbir surette alaka ve ilgisi olmayan tarikatlara müsamaha gösterilmiştir. Devlet bizzat desteklemiştir. Hatta otobüsler dolusu gönüllü menzil vb, yerlere götürülmüş ve şeyhe tabi ettirilmiştir. Bunlar iyi düşünülmesi gereken konulardır diyerek çeşitli eleştirilerde bulunan Türkmen sunumunu bitirdi.