Kemal Köksal, konuşmasında Hz. Muhammed'in vefatını takip eden süreçte Müslümanların durumu üzerinde durdu. 23 yılda peygamberin önderliğinde hem bireysel hem de toplumsal bir dönüşümü sağlayan Kur'anın, Peygamberin (s) vefatından sonra nasıl olup da yavaş yavaş müslümanların hayatlarından uzaklaşabildiği, Kur'an'ın ve Rasulullahın kesinlikle yasakladığı asabiyet/kavmiyetçilik sapmasının tekrar müslümanlar arasında nasıl başgösterdiği; zalim sultanlara itaati öngören din algısının nereden kaynaklandığı; "Akletmez misiniz?" diyen Kur'an'ın pak mesajına rağmen müslümanlarca düşünmenin/fıkhetmenin hangi saiklerle ortadan kalkmaya başladığı; Kur'an'ın tek bir ümmet olduğunu söylemesine rağmen bugünlere değin nasıl ulus-devletlere bölünebildiğimiz gibi temel sorularla sunumuna başlayan Kemal Köksal, ilk halife döneminde ön plana çıkan siyasi meselelere dikkat çekerek devam etti.
Hz. Ebu Bekir'in Ben-i Saide de 'İmamlar Kureyştendir' ilkesine dayanarak adeta bir oldu-bittiyle hilafete gelişi, Peygamberin (s) mirası meselesi, kendisine biat etmeyenlerden de zorla zekat alma girişimleri ve kendisinin seçiminde öngördüğü "İmamlar Kureyştendir" ilkesinden hareketle yerine Hz. Ömer'i halife tayin etmesi olaylarına değindi. Hz. Ömer dönemini müslümanların belki de Peygamber (s) sonrası hayatta yaşadıkları en parlak dönem olarak niteleyen Köksal, belli başlı siyasi kararlarından örnekler vererek, yaralandıktan sonra vefat etmeden önce yerine yine Kureyş'den olan 6 kişilik bir şura heyetinden halife seçilmesini vasiyet ettiğine dikkat çekti. Abdurrahman b. Avf'ın adeta kanaat kullanarak halife seçtiği Hz. Osman'ın, verdiği siyasi kararlar, devlet yönetimine, valiliklere kendi akrabalarını -ki bunlar Emevi kabilesine mensuptur- yerleştirmesi ve yaşanılan sürecin hem sahabenin çoğunluğu hem de fetihlerle birlikte yeni müslüman olanlar tarafından büyük bir tepkiyle karşılandığını belirtti. Hicri 34-35 yıllarının artık Hz. Osman'ın siyaseten büyük bir müslüman kitleyi karşısına aldığını ve bu büyük kitle içerisinden 900 kişilik bir grup tarafından 50 günlük bir kuşatma sonucunda öldürüldüğünü söyledi. Dönemin önde gelen sahabelerinin biatıyla halife seçilen Hz.Ali'nin gerçekten çok sıkıntılı bir dönemde halife olmasının dezavantajından bahsederek, isyancı Vali Muaviye ve propagandaları, Cemel vakası, Sıffin savaşı ve tahkim olayı, ilk Harici isyanı ve bu isyanın bastırılması gibi meselelere açıklık getirdi. Daha sonra Hz. Ali'nin Muaviye'yi ortadan kaldıramadan Hariciler tarafından şehit edildiğini ve artık bundan sonra ümmetin tarihinde tam bir dönüm noktası olan Muaviyenin emirliği, böylece Emeviler döneminin başladığını belirtti.
Daha sonra Köksal, hemen hemen bu dönem içerisinde temel fikri çizgilerini belirleyen ve müslümanların düşünce dünyasını oldukça etkilemiş olan Şia, Hariciler, Mutezile ve Mürcie akımlarının ortaya çıkış süreçleri hakkında değerlendirmelerde bulundu. Hilafetin Kureyşliliği meselesi, halifelerin verdikleri kararlarda yanılıp yanılamayacakları olgusu, böylece imanın ne olduğu amelin imandan bir cüz teşkil edip etmediği tartışmalarından yola çıkılarak ilk fırkaların temayüz etmeye başladıklarını belirtti. İman-amel ilişkisi mevzusunu yakından ilgilendiren büyük günah, büyük günah işleyenin durumu gibi konularda fırkaların görüşlerini belirttikten sonra, müslüman toplumun peygambersiz daha ilk 30-40 yıllık süreçte yaşamış oldukları acılar, çelişkili durumlar karşısında mazeret üretircesine yaklaşımlarına değindi. Bu konuda 'kader' mevzusunun da Kaderi, Cebri ve Mürci yorumlarının kimlerce ne amaçlar doğrultusunda kullanıldığına dikkat çekti.
Konuşmasının son bölümünde müslüman coğrafyaya hakim olan Ehli Sünnet vel Cemaat itikadının oluşumunda, Ehl-i Hadis'in etkilerine değindi. Ehl-i Hadisin 847'de Abbasilerin resmi mezhebi olmasında daha önce hiçbir siyasi tarafgirlik içinde olmadığını söyledi. Ehli hadis aslında hiç uyuşamadığı ehli rey ile yan yana gelmek durumunda kaldı.900'lü yıllarda Ehli Hadis, Ehli Rey ve Mürcienin oluşturduğu bu karma yapıya artık bundan sonra Ehli Sünnet vel Cemaat ismi verildi, aynı yıllarda Eşari, Maturidi ve Tahavi tarafından temel görüşleri netleştirildi. 1020 yılında el Kadir Billah döneminde bir ehli sünnet itikadı hazırlatılarak ulemaya imza ettirildi ve muhalif olanlar fasık-kafir ilan edildi. Ehli Sünnet hadislere dayanarak itikat bina etti ve sünneti de hadise dönüştürdü. Bulunduğu bütün devlet dönemlerinde otoriteyi meşrulaştırıcı bir vazife gördü. Ayrıca geleneği aşırı bir şekilde ön plana çıkarmasıyla yeni fikir ve yorumların, ilmi hareketliliğin tıkanmasına neden oldu.
Eklemelerin ve sorulan soruların ardından ders sona erdi.