Rüştü Hacıoğlu sunumuna aklın tanımı ile başladı ve özet olarak aklın "bağ kuran" olarak tanımlanabileceğini söyledi.
Hacıoğlu "Akıl, olguları ve olayları neden - sonuç ilişkisi düzleminde anlamlandırmak suretiyle düşünme sürecini gerçekleştirir; yahut, bu süreci kullanmaksızın, başkalarına ait zanlarla hayatını yönlendirmeye kalkışır ki, bu düşünmek değil aklı kiraya vermek ve bir adım sonrası köleleşmektir" diyerek neden-sonuç ilişkisi kuramayan aklı "köle akıl" olarak tanımladı.
"Olguyu anlamak için onu tanımaya çalışırız ve bu süreçte belirli sorulara bulacağımız tutarlı cevaplar ile olguyu hakikati içinde anlamış oluruz. Çocuğun, sobanın sıcak oluşunu ve yakıcı sonuçlarını tecrübe ile öğrenmesi, neden sonuç ilişkisine bir örnektir" dedikten sonra; olay ve olguları anlama çabasına "nedensellik" dendiğini aktardı. Hacıoğlu nedenselliği şöyle açıkladı:
"Olgu ve olayları, '' kim-ne-neden-nasıl-nerede-ne zaman '' sorularını yönelterek anlamaya çalışma çabamıza '' nedensellik '' diyoruz ve bilebildiğimiz kadarıyla aklımızın, mümkünler içinde kalarak '' anlam '' dediğimiz bilmeyi gerçekleştirme biçimidir."
Nedenselci olamayan akla da "kendiliğindenci" diyen R. Hacıoğlu, Nedenselciliğin zıddı olan kendiliğindenciliği şu ifadelerle açıkladı:
"kendiliğindenciliği, düşünme sürecinin terk edilmesi olarak ifade edebiliriz. Dayanaksız ve tutarlılıktan yoksun izahların toplumda yankı bulup, hayatı yönlendirmesinin temelinde, toplumun düşünmeyi belli kişi ya da zümrelere terk edip onlara teslim oluşlarının bir sonucu olarak ifadelendirebiliriz. Kendiliğindencilik, nedensiz ve dayanaktan yoksun önermelerin başkalarına tahakkümle dayatılarak zandan başka hiçbir anlam taşımadıkları halde kabul edilip teslim olunması beklenen bir 'meşruiyet' arayışıdır. Temelinde, ötekileştirme ve bundan doğacak farklılaşmadan 'seçkincilik' üretip insanları köleleştirme çabalarına hizmet eden bir manipülasyon biçimidir." Diyerek açıkladı ve buna iblisi örnek verdi:
"Bunun en açık örneğini iblisin, insandan daha üstün oluşuna gerekçe olarak ürettiği ateşin topraktan üstün olduğu dayanaksız/gayrı meşru önermesinde görüyoruz. Ve tarih boyunca karşılaştığımız tüm gayrı meşru kendinden-hevasından menkul seçkinleşme ve ötekileri köleleştirme çabalarının ardında bu önermeyi ana kod olarak görüyoruz."
Hacıoğlu buradan akıl ile vahyi şu sözlerle ilişkilendirdi:
"Nedensellik, makulün, mümkünler yani sınırları içinde kalan anlam bulma – bilme biçimidir. Ancak, varlığımızı kuşatan oluş, sınırlarımızdan çok daha fazlasını içerir ve buna '' gayb '' diyoruz. Vahiyle aklın iletişimi işte bu noktada başlıyor.
İnsan, sınırlarının ötesinden yani onu yaratandan özel bir bilgiyle destekleniyor ki, meşru-gayrı meşru, doğru-yanlış, değerli-değersiz, hak-batıl... ayırtına hevasından bağımsız olarak ancak bu formla sahip olabiliyor. Yoksa, sınırlarının ötesine ilişkin kendisinin üretmeye kalkışacağı her düşünce zandan başkasını içermeyecektir ve ona doğru yolu göstermeyecektir. Nedensellik zinciri içinde bile gerçekleştirilmeye çalışılsa, insanın gayba ilişkin kuracağı her önerme aslında akıllılık-makul olmayıp, '' akılcılık '' olacaktır ki, bu önermelerini kaçınılmaz olarak: '' bu böyledir '' kendiliğindencilik ile meşrulaştırmaya çalışacaktır."
Hacıoğlu sonuç olarak; "Akıl vahiy ilişkisi, insanın rabbi ile kurduğu doğru ilişkinin yegane biçimidir. Kutsal yani her şeyin dayanağı ile kurulan ilişki : '' meşruiyet '' ancak vahiyle mümkündür. Bunun dışında oluşturulmaya kalkılacak her meşruiyet çabası kurgu olup, insanların küçük bir azınlığı lehine ve büyük çoğunluğu aleyhine hakkın batıla bulanıp, adaletin terki ve ifsadla birlikte yeryüzüne zulmün egemen olması sonucunu doğuracaktır." Diyerek sunumunu tamamladı. Daha sonra dinleyicilerden gelen bir çok soru ve cevaplarla konu tamamlandı.