Özgür-Der Antalya temsilcilik binasında gerçekleştirilen konferans sunuş konuşmasıyla başladı. Daha sonra Hülya ŞEKERCİ konuşmasında şu konulara değindi: vahiy Arap cahiliye toplumuna indiğinde birçok konuya müdahale ettiği gibi kadın konusuna da müdahale etmiştir. Çoklukla övünmek; çok mal ve çok çocukla özellikle erkek çocukla övünmek cahiliyenin temel karakteriydi. Vahiy öncesi kadının durumu tamamen feodal bir yapı üzerine kurulmuştu. Cahiliyede kız çocuğu doğurmak ve kız evlat sahibi olmak ayıptı ve aşağılık bir durum olarak kabul edilirdi. Bu konuyu Kur'an bize şöyle hatırlatıyor;
"Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Haşa! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor".(Nahl-57)
Cahiliyye dönemi kız çocukların diri diri toprağa gömüldüğü, kadınların ve kızların eşya gibi değerlendirildiği, hak noktasında herhangi bir iddiada bulunamadıkları karanlık bir dönemdir. Kur'an böyle bir dönemde inmiş ve kadının bu kadar aşağılandığı dönemde erkek egemen bir toplumda kolay kolay kabullenilmemiştir. Vahyin inmesiyle birlikte hitap erkek ve kadına eşit şekilde yapılmıştır. Müşrikler ilk Müslüman olanlara eziyet ederken Erkek-Kadın ayırımı yapmamıştır ve Mekke'de Müslüman olmak demek işkence, eziyet, boykot, sürgüne katlanmak demekti. Buna hem erkek hem de kadın eşit oranda karşılaşmıştır. Kur'an'da bu anlamda "Ey iman edenler" gibi genel bir hitap şekli mevcuttur. Dolayısıyla sorumluluk açısından Annelik gibi fıtri farklılıkların dışında Kadın-Erkek eşit oranda sorumludur. Kadın da Erkek gibi öncelikli sorumluluğu Rabbine karşıdır.
Cahiliyenin kadına karşı ayrımcı ve aşağılayıcı tavrı vahyin gelişinden bugüne dek sürdürmüştür bir ölçüde. Özellikle uydurma rivayetler bu konuda bir hayli fazladır. Kadınları aşağılayan, her halükarda erkeğe itaat etmek zorunda olan, Rabbine değil kocasına itaat ederse ancak cennete girebileceği kabul edilen bir anlayış günümüze kadar sürdürülmüştür. Hatta Hz. Peygamber'den sonraki zaman dilimlerinde kadınlara yönelik olarak gelişen olumsuz zihniyet ve anlayış bazı İslam alimlerini de etkilemiş ve bu husus onların eserlerine de yansımıştır. Bu durumu onların yazmış oldukları tefsirlerde, hadis şerhlerinde, ahlak, eğitim vb. kitaplarda gözlemek mümkündür. Müslüman olarak kadının öncelikle kocasına değil Rabbine karşı sorumlu olduğunu unutmamamız gerekir. Bundan kadının eşine saygısızlık etmesi, ondan habersiz başına buyruk hareket etmesi, feminist takılması anlamı çıkarılmamalıdır.
Vahiy genel olarak Kadın-Erkek ayırımı yapmadığı için Resululah'da vahyi iletirken önce erkekler sonra kadınlar dememiştir. Mesela camiye Resulullah döneminde hem kadın hem erkek rahat bir şekilde girmiş, cemaatle namaz kılmış ve Resulullah'ı dinlemiş sorunlarını bizzat bildirmişlerdir. Allahın Resulü çocuğuyla camiye gelen ve çocuğu ağlayan kadına ses çıkarmamış ve bundan dolayı okuyuşunu kısa keserek kadının bir dana gelmesi sağlamıştır. Günümüzde çocuk camiye gidip ses çıkardığında buna müsamaha edilmediği ortadadır. Bu dönemde camiye sevap kazanmak için değil vahyi ve vahye uygun konuları bilmek öğrenmek ve yaşamak için gidilirdi. Bu inanç ve anlayış da daha sonra asli anlamından uzaklaştırılarak camiye gidip bir vakit namaz kılmanın başka yerde kılınan namazlardan 27 derece daha fazla sevap kazandıracağı şekline dönüştürüldü.
Biat konusu siyasi bir konudur ve bu konuyu hep göz ardı ediyoruz. Rabbimiz Kur'an'da kadınların biatını açık bir emirle Resulüne bildiriyor: "Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir"(Mümtehine 12). Resulullah'a Medineden gelip 2.Akabe Biatında ona biat eden 75 kişiden ikisi kadındır. Bu önemsenmesi gereken bir olaydır. Klasik siyer kitaplarında bu konu -Kadın'ın biatı konusu- üzerinde genel olarak hiç durulmamış biat şeklinin nasıl olduğu, kadınların elleri peygamberin eli üzerinde mi yoksa altında mı, peygamber onlarla tokalaştı mı tokalaşmadı mı gibi basit anlamsız teferruatlar üzerinde durulmuştur. Biat eden erkelerle beraber biat eden kadınların örneklik ve sorumluluk açısından bir farkları olmadığını bu olayda görüyoruz. Ayrıca bu konuda şunu da hatırlatmakta fayda var Biat 7. Yüzyılda gerçekleşiyor ki bu kadına değer verme, kadına seçme ve seçilme hakkını vermek anlamına geliyor. Oysa Kadın haklarını vermekle övünen batı kadına seçme ve seçilme hakkını 19. Yüzyılda ancak verebilmiştir.
Sorulan soruların ve yapılan çeşitli eklemelerin ardından konferans sona erdi.